30 Ağustos Ulusal Bağımsızlık Günü ile 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü ardı ardına kutladık. Ulusal Kurtuluş Savaşı ile bağımsızlığını kazanmış ve Cumhuriyeti kurmuş bir ülkenin yurttaşları olarak ulusal bağımsızlık ve barış günlerini birlikte kutluyor ve ortaklaşa sahipleniyoruz.
Aslında bu yaklaşım, ulusal kurtuluşun önderi ve Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” özdeyişinden güç alır. Savaşın acılarının en çok yaşandığı ve derin izler bıraktığı Ege’de, bu gerçeklik çok daha iyi bilinir. 30 Ağustos’tan 9 Eylül’e uzanan Ege kentlerinin kurtuluş günleri, günümüzde işte bu anlayışla kutlanır.
DÜNYA BARIŞ GÜNÜ
1939’da İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1 Eylül günü, sonradan birçok ülkede ve toplumsal çevrede “Dünya Barış Günü” olarak kabul edilmiş ve kutlanmıştır. Bizim Dünya Barış Günü ile ilk buluşmamız 49 yıl öncesine uzanır. 1976 1 Eylül’ünde, İzmir’de, şimdi adı Yenişehir olan Tepecik semtinin adeta bir tarla büyüklüğündeki yazlık sinemasında, barış günü ilk kez kitlesel olarak kutlanmıştı.
Bizim de aralarında olduğumuz pek çok emekçinin, aydının katıldığı bu anlamlı buluşmaya; başta büyük usta Ruhi Su ve Sümeyra Çakır olmak üzere, o dönem fuar için İzmir’de bulunan birçok sanatçı da güç katmıştı. O gün İzmir’den barış mücadelesinin gür sesi yükselmişti. Sonraki yıllarda bu çalışmalar daha da güçlenerek sürdü.
HİROŞİMA UNUTULMAZ
Geçtiğimiz günlerde gittiğimiz Japonya’da Hiroşima kentini de ziyaret ettik. Barış müzesini ve parkını gezdik. Savaşın ve özellikle de atom bombasının hiç unutulmaması gereken izlerine, acılarına tanık olduk. Barış çanını çalarak, ülkemiz ve bütün dünya için barış dileğinde bulunduk.
Emperyalizmin kışkırttığı ve körüklediği savaşlar maalesef günümüzde de yaşanıyor. Başta Ortadoğu’da olmak üzere yakın çevremizde savaş acıları adeta yürekleri dağlıyor! Ülkemizde yıllardır yaşanan ve bugünlerde sönümlenmesi için çalışılan terör olaylarının acıları da barış mücadelesinin bir başka boyutunu oluşturuyor.
MÜCADELE GELENEĞİ
Aslında kalıcı barış ortamı için çabalar yalnızca iktidar çevrelerinin isteğine bırakılamaz-bırakılmamalıdır. Ülkemizin ilerici yurtsever güçlerinin çok köklü ve güçlü barış mücadelesi geleneği vardır. Bu gelenek, Kore’ye asker gönderilmesine karşı çıkan Behice Boran’ların, Adnan Cemgil’lerin Barışseverler Cemiyeti’nden, 1970’li yıllardaki Barış Derneği’ne kadar uzanır.
Ülkemizde ilerici yurtsever aydınlar, emekçiler, yurttaşlar; hemen her zorlu dönemde ve koşulda, barışı-barış mücadelesini savunmuştur. 12 Eylül sonrasındaki Barış Derneği davası bunun en somut örneğidir. Bu davada yargılanan, kaybettiğimiz Mahmut Dikerdem, Orhan Apaydın, Ali Sirmen, Reha -Ahmet İsvan gibi aydınlarımızı saygıyla anıyoruz. O davanın simge isimleri Ataol Behramoğlu, Kemal Anadol gibi değerli barış mücadelecilerini de sevgiyle selamlıyoruz.
BARIŞIN KALICILAŞMASI
İçinde bulunduğumuz zor dönemde, hem ülke içinde hem de ülke dışında teröre karşı çıkmak, savaş kışkırtıcılığına prim vermemek tavrı, giderek daha çok önem kazanıyor. Bunu yaparken aynı zamanda emperyalizmin bölgemiz ve ülkemiz için yaptığı hesapları da bozmak, boşa çıkarmak gerekiyor.
Bütün bu barışçı yaklaşımlar, uluslararası emperyal güçlerden ve onlara taşeronluk yapanlardan beklenemez, beklenmemelidir. Teröre ve savaşa karşı çıkmak, terörsüz bir ortamın ve barışın kalıcılaşması için uğraş vermek; ilerici yurtsever güçlerin temel ve ortak yaklaşımı olmalıdır. Biz bunun yakın bir erimde mutlaka başarılacağına inanıyoruz.
GAZZE’DE YAŞANANLAR
Günümüzün bir başka yakıcı sorunu Gazze’de yaşananlardır. İsrail’in Filistin’de yürüttüğü insan kırımı-kıyımı, hiçbir biçimde onaylanamaz ve göz ardı edilemez. Ana muhalefet partisi CHP’nin ve lideri Özgür Özel’in, TBMM’yi Gazze için olağanüstü toplaması ve iktidara eleştirileri, önerileri yerindedir.
Ülkemizin ilerici yurtsever güçlerinin, geçmişten günümüze uzanan çok güçlü bir Filistin’le dayanışma geleneği vardır. Yaser Arafat’lardan, Nayif Havatme’lerden, George Habaş’lardan Deniz Gezmiş’lere uzanan bu mücadele ve dayanışma geleneği; ülkemiz solunun ve 68 kuşağının onurudur. Gazze’de yaşanan kıyıma, katliama seyirci kalınmamalıdır. Filistin’de, Ortadoğu’da onurlu bir barış ortamı aranmalı ve oluşturulmalıdır.