Başarı, atalet ve felç
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Başarı, atalet ve felç

06.11.2015 08:27
Güncellenme:
Takip Et:

Türkiye-Irak Kürdistan Bölgesi ilişkilerinde “bize muhtaçsınız, haddinizi bilin” zihniyeti bırakılmalı, dışarıda karşılıklı bağımlılığa dayalı ilişkiler, içeride de kalıcı barışa hizmet edilmelidir.

Türkiye-Irak Kürdistan ilişkilerinde işbirliğini derinleştirmeye yönelik adımların önce çatışmasızlık, ardından kalıcı barış ortamının kurulmasına yönelik adımlarla anlam kazanacağı unutulmamalıdır.

Türkiye, Sayın Başbakan Erdoğan’ın Kasım 2009’da Bağdat’ı ziyaretinde yaptığı açıklamanın ardından ve büyük ölçüde onun kişisel takibi sayesinde, Mart 2010’da Irak Kürdistan Bölgesi’nin başkenti Erbil’de başkonsolosluk açtı ve IKB hükümetiyle ilişkilerini karşılıklı ekonomik ve enerji bağımlılığı temelinde geliştirerek son dönemdeki ender akılcı dış politika başarı süreçlerinden birini başlattı. Daha sonra Sayın Erdoğan, Erbil’i ziyaret eden ilk başbakanımız da oldu.
Aradan geçen zamanda, IKB ile ilişkilerin saydamlıktan uzak seyri, Erbil-Süleymaniye ve Erbil- Bağdat dengelerini gözetmeyişimiz, Dışişleri-ETKB-MİT-TSK gibi başat aktörler arasındaki eşgüdüm eksikliği (“silolaşma”), petrol ve doğalgazda zamanlı hamleleri yapamayışımız, Türkiye- Irak-Suriye Kürtlerine yaklaşımlarımızdaki tutarsızlık ve giderek yapısallaşan siyasi çelişkilerimiz nedenleriyle açılışın devamı olması gerektiği denli iyi gelmedi, içi doldurulamadı. Üzerine IŞİD’in ortaya çıkışından sonra Kerkük’teki gelişmeler ve IKB içinde baş gösteren siyasal/ekonomik kriz, bu açmazlarımızla birleşince Ankara’nın IKB siyasetini mevcut durumda adeta felç etti. Ancak önümüzde duran meseleler arasında belki en çabuk yol alınabilecek olan yine IKB ile ilişkiler; yeter ki “bize muhtaçsınız, haddinizi bilin” zihniyetini kenara bırakalım.

Siyasi gerilim tırmandı
Irak, anayasası uyarınca bir federasyon ve Irak Kürdistanı onun federe bir bölgesi. Bu federe bölgenin bir başkenti, başkanı, hükümeti, meclisi, siyasi partileri ve vilayetleri var adı da: Kür-distan IKB, 2003’ten bu yana Erbil-Süleymaniye ikiliğini gidermek yönünde hiçbir adım atamadı. Bağdat IKB’nin bütçe payını aksattı, IŞİD Erbil’e saldırdı, petrol fiyatları sert düştü. Ekonomik güçlükler, siyasi gerilimi artırdı, makyaj döküldü, altından eski KDP-KYB/ Goran çatışması çıktı. Çekişme, PKK/PYD’nin Rojava deneyimine yaklaşıma, oradan Türkiye ile ilişkilere de yansıdı, çelişkileşti. İran’ın IKB sınırının Türkiye’yle olanın iki katından uzun olduğu, Kürtçenin Farsçaya yakınlığı, Iraklı Kürt liderlerin büyük bölümünün İran deneyimi bir türlü anlaşılamadı. Erbil ve KDP, “dindarlık/ gelenekselcilik” gerekçesiyle göze girerken, Süleymaniye ve KYB/Goran ötekileştirildi. Coğrafi komşuluk, diğer etmenlerin önüne geçti.
IŞİD’in ortaya çıkışı, IKB hükümetine tek kurşun atmadan Kerkük petrol sahasını elde etme olasılığı sundu. Irak’a ABD askeri müdahalesi öncesinde bugünlerde PYD lideri Salih Müslim’e yapılan “aklınızı başınıza alın” uyarısını anımsatan biçimde söylenen “Kerkük’ü kimse size yedirmez” yaklaşımı böylece kendiliğinden ortadan kayboldu. Türkmen vurgusu da o arada silindi.

Kâğıt üzerinde kaldı
KDP, Kerkük petrol sahasının sadece en kuzey kubbesi Hurmala’yı işletirken sahanın Avana ve BabaGürgür kubbelerini de alarak üretimi yeni inşa ettikleri bölgesel boru hattı üzerinden Ceyhan’a bağladı. Irak-Türkiye Boru hattı (ITB) fiilen IT- (Kürdistan)-B’ye dönüştü. Ankara, TEC adıyla off-shore bir şirket kurup, IKB petrol sahalarına Exxon’la ortaklaşa girildi. Ancak AKP döneminin en gerçekçi hamlelerinden olan TEC kâğıt üzerinde kaldı, Erbil’de bir ofis dahi açamadı. TEC’in, devlete bir hukuksal incir yaprağı teşkil etmesi ve kol bükerek Kerkük’ün yanı sıra IKB’nin iki büyük sahası TakTak ve Tawke’nin üzerine oturması için tasarlanmış bir kabuk olduğu izlenimi yerleşti. Oysa yapılması gereken basitti: TEC bağımsız kurumsal yapıya kavuşturulmalıydı. IKB’nin değerli iki petrol sahasının şirket satın almaları yoluyla işletilmesi sağlanmalıydı. Eşzamanlı biçimde Bağdat’la bilistişare Kerkük sahalarının ıslahatına da girişilmeliydi.

Peki, ya iç siyaset?
IKB iç siyasetindeyse, KDP-KYB ayrışmasına ve KDP’nin “ailesel demokrasi” tarafları arasındaki iktidar mücadelesine oynamaktan vazgeçilmeli, aksine IKB’nin idari kurumsallaşmasına çalışılmalıydı. Habur’da altyapı iyileştirmeleri yapılmalı, Derecik gibi fiili geçiş noktaları resmileştirilmeliydi. Kerkük ve Süleymaniye’de Kültür Merkezleri açılmalıydı. ÖKKKDP/ KYB peşmergesi, MİT-KDP/ Parestin ve KYB/Zenyari istihbarat örgütleri arasında zaten var olan irtibat temellendirilmeliydi.
Ama bağımsız adaylarla girdikleri seçimlerde aldıkları oya bakarak, HDP ve öncüllerinin destek kitlesinin IKB nüfusuna eşit olduğu; dolayısıyla IKB ile işbirliğini derinleştirmeye yönelik adımların, PKK’yi yok saymak veya sıkıştırmak amaçlı değil, önce çatışmasızlık sonra kalıcı barış ortamının kurulmasına yönelik olanlarla koşut biçimde atıldığında anlam kazanacağı da hatırda tutulmalıydı. Olmadı. 

AYDIN SELCEN
Eski Erbil Başkonsolosu

 

Sansürlü demokrasi mi?

18. yüzyılda sarayını genişletmek için, arazisini zorla alacağını söyleyen kral 2. Friedrich’e, değirmencinin; “Evet alırdınız, eğer Berlin’de yargıçlar olmasaydı” yanıtı, günümüz Türkiye’sinde yargının içine düştüğü vahameti daha iyi anlayabilmemiz için son derece manidardır. Peki, bugün geldiğimiz noktada ülkemizdeki yargının durumu nedir? Diyebilir miyiz ki yargı her ne koşulda olursa olsun, en doğru şekilde işler ya da yine diyebilir miyiz ki 2010 anayasa değişikliği ile Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısı daha da güçlenmiş, iktidarın güdümünden tamamen kurtulmuş ve gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız bir yargı oluşturulmuştur.

Tarafsız yargı
Şayet tüm bunlara evet diyebiliyor olsaydık, şu anda devletin her kademesinde tek adam yönetiminin hâkim olduğu, baskı ve yasakların kol gezdiği, her türlü özgürlüğün rafa kaldırıldığı, karanlık ve tehlikeli bir geleceğe doğru kontrolsüzce sürükleniyor olmazdık. Çünkü devlet denilen dev gücü sınırlamanın yegâne yolu, sadece ve sadece bağımsız ve tarafsız bir yargıdan geçmektedir.
Oysa kişiye özel düzenlemelerin ayyuka çıktığı, Anayasa Mahkemesi kararlarının hiçe sayıldığı, yargı kararlarının arkasından dolanıldığı, yasaların sadece iktidarın elini güçlendirmek için çıkarıldığı, evrensel hukuk ilkelerinin ve anayasanın ciddiye alınmadığı günümüz Türkiye’sinde, bağımsız ve tarafsız bir yargıdan söz etmek, ne yazık ki imkânsızdır.

Yayın yasakları
Son olarak 10 Ekim Ankara katliamı ile ilgili olarak Ankara 6. Sulh Ceza Mahkemesi’nce verilen; “soruşturma kapsamı hakkında yazılı, görsel ve sosyal medya ile internet ortamında her türlü haber, röportaj, eleştiri vb. gibi yayınların yapılmasının yasaklanması” kararı ise her ne kadar şeklen yasal olsa da, özü itibarıyla sansür ve halkın haber alma özgürlüğünün açıkça ihlalidir. Gerçek demokratik rejimlerde de yayın yasağı, delillerin yok edilmesini engellemek, bir yerde soruşturmanın selametini sağlamak için sınırlı da olsa getirilebilmektedir. Ancak olan bitenin eleştirisini yasaklamaktaki hukuki amacın ne olduğunu anlamak ise gerçekten mümkün değildir. Dolayısıyla bu karar, eleştirinin yasaklandığı tek mahkeme kararı olarak hukuk tarihimizdeki yerini alacaktır.

İktidar zora gelince...
Aslında bu tarz yayın yasaklarına son dönemlerde oldukça sık rastlanılmaktadır. Öyle ki ne zaman iktidarı zor durumda bırakacak, ya da ucu görev ihmaline, istifa et taleplerine, eleştirilmeye varan büyük bir olay yaşanmışsa hemen ardından yayın yasağı getirilmiştir. Bu yasaklarla adeta sorumlular kamuoyunun önünden kaçırılarak koruma altına alınmış, bir yerde olayın toplum vicdanında küllenmesi sağlanmaya çalışılmıştır.
Reyhanlı saldırısı, Musul Konsolosluk baskını, Uludere faciası, 17-25 Aralık soruşturmaları, MİT TIRları, Soma maden kazası, KPSS skandalı ve son olarak Ankara katliamı gibi yayın yasağı getirilen daha pek çok olayda, aynı şekilde halkın hafızasından medet umulmuştur.

Haber alma hakkı
Ancak kamuoyuna yansıyan olay ne kadar vahim olursa olsun, halkın haber alma hakkı hiç bir şekilde zedelenmemelidir. Aksi halde basın, kamuoyunun gözü kulağı olma görevini yerine getiremez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, “sadece lehte zararsız ve ilgilenmeye değmez haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler içinde ifade ve basın özgürlüğü esastır.” Özellikle siyasetçiler söz konusu olduğunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (AİHM) eleştirinin sınırlarını fevkalade genişletmiş, bu eleştirilerin“abartılı, hatta tahrik edici içeriği bile sahip olabileceğini” kararlarında açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla yasaklar ve baskılarla, gerçekler konuşulmaz ya da konuşturulmaz, hukuk çalıştırılmaz, siyasi ya da bürokratik sorumlular yargı önünde hesap vermezse, ne iktidara olan güven sorununun aşılması mümkün olabilir ne de millet olarak yaşadığımız bu travma ve paranoyadan çıkmamız

SİBEL KIZILKAYA İTKÜ
Avukat

Yazarın Son Yazıları

Cumhuriyetimizin vazgeçilmez değeri - Azmi Kişnişci

“Eşitlik”, Cumhuriyetin yalnızca hukuki bir ilkesi değil; toplumsal yaşamımızın adalet duygusunu ayakta tutan temel dayanaklarından biridir.

Devamını Oku
22.12.2025
Büyüyen eşitsizlik, yaygınlaşan yoksulluk - Sıtkı Ergüney

Ekonomide; fiyatlar genel düzeyindeki; artış “enflasyon”, gerileme “deflasyon”, duraklama ile birlikte yaşanan artış da “stagflasyon” olarak tanımlanır.

Devamını Oku
20.12.2025
Yenilmezlikler ve dokunulmazlıklar - Cengiz Kuday

Tarih, bazen büyük savaşlarla değil; küçük, sessiz ve ilk bakışta sıradan görünen olaylarla yön değiştirir.

Devamını Oku
20.12.2025
Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma - Prof. Dr. Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025