Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Felsefe mi, İlahiyat mı? - Sadık USTA
Felsefe mi, ilahiyat mı? Ya da felsefenin din ve Tanrı’yla ne
ilişkisi var?
Ülkemizde
birçok yazar ve düşünür, bu sorulara bilimsel değil, dar-siyasi görüşlerden hareketle yaklaşmaktadır. Bu
konuda hem sağ-muhafazakâr hem de sol-laik çevrelerde ciddi bir kafa
karışıklığı görülmektedir.
Sol-laik çevreye ait birçok yazar, felsefeyi Tanrı ve din karşıtlığı olarak sanmaktadır. Bunlara göre felsefe din ve inanç sorunlarında tarafsız olamaz ve hatta din ve Tanrı karşıtı olmalıdır. Ne yazık ki bu anlayış yanlış bir varsayım üzerinde şekillenmektedir.
Sağ-muhafazakâr kesime mensup birçok yazar ve akademisyense felsefeyi adeta ilahiyatla (teoloji=tanrıbilim) özdeşleştirmekte; felsefeyi, evren ve varlık (ontoloji) tartışmalarından hareketle Tanrı’nın varlığı-yokluğu sorununa indirgemektedir.
Son yıllarda akademik dünyada ve genel olarak toplumda felsefeye ilgi artmaktadır. Özellikle muhafazakâr gençlerin felsefeye olan ilgisi sürekli artış içindedir.
Peki, felsefe laik midir ya da felsefe Tanrı’nın varlığının ispat aracı mıdır?
FELSEFE NEDİR?
Yunanca olan “Philo-Sophia”nın Arapça karşılığı “felasife”dir. Buna “bilgelik ve hikmet sevgisi” de denebilir. Yunan mitolojisine göre insanoğlu bilgeliği ve zihinsel yetenekleri Tanrıça Sophia (Sofya)’dan öğrenmiştir.
Yunan düşünürler, sayıları zaten sınırlı olan bilgeler arasında ayrıma gitmek için “tanrısal bilginin” dostlarına “philo-sophos” demişler. Demek ki
felsefe ilk başlarda, Tanrıça Sophia’yı
sevenlerin etkinliğiymiş. Filozoflar en baştan itibaren, evrensel bilgiye
(mitoloji, bilim, ahlak, siyaset, hukuk, din vb.) kutsallık atfetmişler çünkü Sophia’yı edinilebilecek bütün bilginin ve
dolayısıyla aklın kaynağı olarak görmüşlerdi.
Her kültürde filozofların Tanrıyla
bütünleşme arzusu, ondan kaynaklandığı varsayılan bilgiye ulaşma arzusu olarak
ortaya çıkmıştır.
Dünyanın çeşitli uygarlık ve kültür havzalarında
(Hint-Çin-Ortadoğu-Yunan) düşünürler, evrenin oluşumuna kafa yormuş ve şaşırtıcı bir şekilde
birbirinden bağımsız olarak bütün varlığın yaratıcısının ilahi bir güç
olabileceği sonucuna varmışlardır.
"TANRISAL AKIL"
Evrenin ve doğanın sırlarını ortaya çıkarmak
için çabalayan ilk düşünürler -ki bunlar büyücüler ve kâhinlerdi-, her yeni
bilgi keşfinde bilgelik tanrısıyla daha çok bütünleştiklerini düşünmüşlerdir.
Yine felsefenin sanıldığı gibi ilk kez Yunan’da çıkmadığı, aynı dönemde
ya da çok daha önce Hint, Çin ve Ortadoğu’da
da ortaya çıktığı bir gerçektir fakat şimdilik bir başka yazının konusu olan bu
sorunu geçelim.
Hem Hint ve Çin hem Mısır ve Yunan hem de İslam-Doğu felsefesine göre insanoğlunun en önemli ayrıcalığı, tanrısal akla sahip olmasıdır. Tanrı, akılla donattığı insanı bilimsel keşiflere yönlendirmiş, sonra da kültürel ve ahlaki ilkeler saptamasını sağlamıştır. Devletlerin, yasaların, ahlaki normların ve tabii ki mitoloji ve dinlerin tanrısal aklın ürünleri olarak ortaya çıktıkları varsayılmıştır.
Felsefe tarihi incelendiğinde görülecektir ki Tanrıya inanmayan filozofların sayısı iki elin parmak sayısını geçmez. Tanrı’yı bilginin yegâne kaynağını olarak gören anlayış, 19. yüzyılın ortalarına kadar felsefede hâkim anlayıştı. Kuşkusuz ateist fikirlerin kökeni çok eskilere dayanmaktadır. Ancak modern anlamda din ve Tanrı eleştirisi, ilk kez Alman filozof L. Feuerbach (1804-1872) tarafından yapılmıştır.
Felsefe genel anlamda akla başvurma, sorgulama, tabulara meydan
okuma olarak bilinir. Hatta felsefeyi, “insanın
sınırlı bilgisiyle evrenin sınırsız bilgisine kafa tutması” olarak da görebiliriz. Ancak felsefe tarihine
baktığımızda en büyük filozofların (Thales, Uddalaka, Konfüçyüs, Platon,
Aristoteles, Farabi, ibn Sina, ibn Rüşd, Descartes, Kant ve Hegel) son tahlilde
Tanrı inancını yadsımadıklarını
görürüz.
İnanç temelli
argümanlar felsefeye dayatılamaz fakat Tanrı inancına sahip filozoflar
olabilir. Örneğin Yunanların ilk filozofu Thales, “her şeyin kökeninde sınırsız ve sonsuz olan Tanrı
vardır” demektedir.
Dolayısıyla felsefeyi ateizmle özdeş görme anlayışı karşımıza bir sol aydın yanılsaması olarak çıkmaktadır.
FELSEFEYİ DİNCİLEŞTİRMEK
Sağ ve muhafazakâr kesimde ise aksine felsefeyi ilahiyatla bir
tutma hatası gözlemlenmektedir.
Onlar, adeta felsefeyi Tanrı’nın varlığını kanıtlamanın, kutsal metinleri
doğrulamanın bir aracı haline getirmişlerdir. Kuşkusuz ilahiyatçılar,
felsefenin araç ve yöntemlerini
kullanabilirler ki İslami kelam böyle
ortaya çıkmıştır.
Fakat felsefe, ilahiyatla özdeşleştirilemez. İlk anlardan itibaren Müslüman düşünürler (Mutezile) arasındaki en önemli felsefi tartışmalardan biri,
vahyin mi, yoksa aklın mı güvenilir olduğudur. Akılla çelişen kutsal metinlerin (ayetler)
nasıl yorumlanacağı konusu, en çok tartışılan konuların başında gelir. Aslında
İslam dünyasında felsefenin ortaya çıkışının nedeni de budur.
Ünlü filozof Heidegger’in belirttiği gibi “ilahiyatın beslenme kaynağı inançtır, felsefeninse mantıktır.”
Dolayısıyla mantıkla çelişen iddialar felsefenin değil, ilahiyatın (inanç) kapsamına dahildir.
FELSEFE TARİHÇİSİ
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu