Olaylar Ve Görüşler

İnsan haklarını savunmak - Doğan Ergenç

19 Şubat 2025 Çarşamba

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 12. maddesinde şöyle yazıyor: “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.” Yine bu anayasanın 28. maddesinde, “Basın hürdür, sansür edilemez” deniliyor. Ancak söz konusu uygulama olduğunda, çok ciddi insan hakları ihlallerine tanıklık etmekteyiz.

Gözaltıların, soruşturmaların, tutuklamaların sayısı her geçen gün artıyor. Peki, ne oluyor? Görünen şu: Siyasi iktidar, özellikle uyguladığı yanlış ekonomi politikaları nedeniyle giderek güç kaybediyor ve tam da bu nedenle baskıyı arttırıyor. Bu bir kuraldır: Güç kaybeden iktidarlar baskıyı arttırır; ancak baskıyı arttırdıkça, daha da güç kaybederler. Bugün ülkemizde yaşanan budur. Anlaşılan o ki, siyasi iktidar, önümüzdeki günlerde baskıyı daha da arttıracaktır.

ERGENEKON KUMPASI

Son günlerdeki soruşturma, gözaltı, tutuklama dalgası, birçok kişinin aklına, Ergenekon davaları döneminde yaşananları getirdi. Bu dönemde, muhalif siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler ve askerler bu davaların mağduru olmuşlardı. İnsanlar, neyle suçlandıklarını dahi bilmeden yıllarca içeride kaldılar. Haksızlıkların, hukuksuzlukların, insan hakları ihlallerinin yoğunlaştığı bir dönemdi bu.

İktidar ve yandaşları, bu davaların sonucunda darbelerle ya da derin devletle hesaplaşılacağını söylüyorlardı. Buna inananlar oldu. Halbuki amaç, “darbelerle” ya da “derin devletle” hesaplaşmak değildi; asıl amaç, 1923 Cumhuriyeti’nin kazanımlarıyla hesaplaşmaktı.

O dönemde, ne yazık ki herkes iyi bir sınav veremedi. Kimi çevreler, bu davaların ülkenin ‘’demokratikleşmesine’’ hizmet edeceğini düşündü. Onlar, bu süreçteki haksızlıkları, hukuksuzlukları ve insan hakları ihlallerini görmezden geldiler. Böyle yaparak, Türkiye’nin otoriterleşmesine hizmet ettiler.

NE YAPMALI?

Bugün de bazı çevrelerin, kimi hukuksuzluklara sessiz kaldığına tanıklık etmekteyiz. Özellikle son günlerde yaşadığımız gözaltı, soruşturma ve tutuklama dalgasında bunu bir kere daha gördük.

Peki, neden böyle yapılıyor? Neden bazı çevreler; insan hakları ihlallerine, haksızlıklara, hukuksuzluklara sessiz kalıyorlar? Çünkü kendi “dünya görüşlerine” uzak olan kişilerin maruz kaldığı hukuksuzluk, bu çevreleri pek ilgilendirmiyor. Halbuki insan hakları herkes için geçerlidir, yani evrenseldir. Bu haklar; kişinin dünya görüşüne, etnik kimliğine, ırkına, dinine, diline ve cinsiyetine bakılmaksızın savunulur. Eğer bir kişi, sadece kendine yakın gördüğü kişilerin hak ve özgürlüklerini savunuyorsa, o kişinin insan hakları konusundaki samimiyeti sorgulanmalıdır.

Türkiye giderek demokratik bir düzenden uzaklaşıyor. Siyasi iktidar, yargı yoluyla muhalifler üzerinde ciddi bir baskı kuruyor. Hemen her gün yeni bir baskıcı uygulamaya tanıklık ediyoruz. Böyle bir dönemde, demokrasi mücadelesi verenler, “ama” demeden, “fakat” demeden, herkes için insan haklarını savunmalıdırlar. Demokratik bir Türkiye ancak böyle tesis edilebilir.

Yazıyı, Alman papaz Martin Niemöller’in şu sözleriyle bitirelim:

“Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.’’

DOĞAN ERGENÇ

SOSYOLOG



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları