
Tarihten çıkarılacak dersleri ancak bu derse girenler bilebilir. Dersten kaçanların geleceğe dair yorum yapması çok tehlikelidir. Atatürk, tarih bilmeyenlerin devlet yönetmeye talip olmaması gerektiğini söylerdi. 22 Aralık 1914’te ihtiraslı bir komutan; coğrafyayı, mevsim şartlarını, yerel dinamikleri, insan doğasını yeterince bilmeden, üzerine etraflıca düşünmeden çıktığı Sarıkamış Harekatı’nda 90 bin şehit vermemize neden oldu.
ÇOĞUNLUKLA ‘BARIŞ’, SONRAKİ SAVAŞ İÇİNDİR
Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı başında tarafsız görünüyor; aslında kimin yanında savaşa gireceğine karar vermeye çalışıyordu. İngilizler, Rusları korkutucu bulsa da çıkar ortaklığı vardı ve Fransa’yı da yanına alarak “İtilaf Devletleri”ni oluşturdu.
Giderek güç kazanan Almanya, Avusturya-Macaristan’ı, sonradan taraf değiştirecek İtalya’yı gücüne eklemişti. Osmanlı cazip tekliflerle geleni tercih edecekti, ancak İtilafçılardan umduğunu bulamadı. İktidarın çelik devi Almanya’nın yanında konumlandı. Osmanlı-Alman ittifakı imzalansa da taktiksel olarak Osmanlı’yı “tarafsız” gösterme kararı alındı. Aynı gün İngiltere, parası ödenmiş iki gemimize el koyarken Almanya’dan iki zırhlı savaş gemisi Osmanlı’ya verildi.
VE SAVAŞA GİRİLİR...
Almanya, Fransa’ya savaş ilan edince İngiltere seferberliğe geçti, İsviçre Parlamentosu “olağanüstü hal” statüsüne; İtalya, Rusya ile gizliden flörtleşmeye...
29 Ekim’de, Goeben ve Breslau gemilerinin Karadeniz kıyılarını topa tutmasıyla Osmanlı savaşa bulaştı. Savaşa girişimiz bir Alman tezgâhı gibi anlatılsa da gerçekte öyle değildi. Enver Paşa daha bir hafta önce talimatını vermişti: “Filomuz Karadeniz’de üstünlüğü elde etmelidir. Rus filosunu arayınız ve harp ilan etmeden bulduğunuz yerde hücum ediniz.”
Hücum edilecek ama savaş ilan edilmeyecek! Enver Paşa’nın narsizmi onu körleştirirken tek yanılan o muydu? Bir dünya savaşının yaklaştığını görmeyenler, Avrupa’yı akıllı bulup da kıtanın böyle bir savaşa çekilmeyeceğini savunanlar... Hepsi yanıldı, savaş kapıdaydı.
Her şey çok hızlı gelişti. Sınırlarımızı 2 Kasım’da geçen Rusya, Türk topraklarını Ermenilerle birlikte işgal ederek Erzurum’a kadar ilerledi. 3 Kasım’da İngiliz-Fransız ortak filosu Çanakkale’ye geldi, 17 dakika boyunca topa tuttu Seddülbahir’i. 5 Kasım’da İngiltere ve Fransa Osmanlı’ya savaş ilan etti. İngiliz başbakan, “Osmanlı Devleti savaşa isteyerek ve bilerek girdi, cezasını en ağır biçimde çekecektir” diyordu. Oysa savaşları devlet aklı kazanır, öngörüsüz ve akılsız iktidarlar kaybeder. Osmanlı’yı yönetenlerin asırlık hatalarının bedelini hâlâ ödüyoruz.
DERS 1: Ah! Hasan İzzet Paşa, ah! İlerleyeceğine, durdun; saldıracağına savunmaya çekildin!
Rusların hızlı ilerleyişi, 5. gününde beklemedikleri bir taarruzla karşılandı. Köprüköy ve Azap savaşlarında Rus güçleri, Ermeni desteğine rağmen geri püskürtüldü.
Tanıdık bir işbirliği modeli: Dışarıdan güdümlü, içeriden vurmaya hazır!
Osmanlı tebaasından 8 bin Ermeni asker kaçağı bir yana, 60 bin Ermeni gönüllüden oluşan bir başka silahlı gruptan gururla söz ediyordu bir İngiliz diplomat.
Ruslara karşı başarı, Balkan savaşlarındaki travmadan sonra iyi geldi. Kayıtlara göre, “Kanlı Mevkii”de Ruslar sahadaki gücünün yüzde 40’ını yitirmişti.
Savaşa “mümin savaşçı”ları davet eden Padişah Sultan Reşat’ın, din adamlarıyla birlikte duyurduğu “cihat Fermanı”na karşılık gelmedi. Yorgun ve yoksul Osmanlı askerlerinin savaş hazırlığı yetersizdi. Yine de Türk ulusunun savaşma yeteneği, Rus işgalinden topraklarımızı kurtardı.
Zaferin büyük askerlerinden Tuğgeneral Ziya (Yergök) Paşa, “Sarıkamış’tan Esarete” adıyla kitaplaşan anılarına, “Komutan paşaların taarruzu durdurmamız hususundaki emirlerine uymayıp, iki bölüğü savaşa sokmam askere gayret ve cesaret verdi” diye yazacaktı.
Ama... 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa ansızın savaşı durdurdu, ilerlemek ve saldırmak yerine güçlerini geriye çekti. Zafere rağmen çekilmeye zorlanan orduda büyük bir moral bozukluğu belirdi. Ruslar toparlanmak için zaman kazandı. Hasan İzzet Paşa taarruza devam etseydi Sarıkamış Harekatı’na girişilmeyecekti. Doğru zamanı bekleme, tam zamanında taarruz Mustafa Kemal’deki gibi bir askeri deha gerektirir. Doğru zamanda siyasi hamle de yine Mustafa Kemal’deki gibi devlet aklı.
BİTMEK ÜZEREYKEN PKK’Yİ MUHATAP ALMAK
Savaşlar devletler arasında olur. PKK ile yaşanan “terörle mücadele”dir, “teröristle çatışma”dır. Düşmanla mücadelede, tarihin bu kısmından alınacak ders çok önemli. Çocuklarının kandırılmasına tepki gösteren ailelerin, değişen toplum yapısının, ilgilerin, gereksinimlerin etkisiyle dağlı kadrosu yaşlanan, iyice küçülen, etkisi sınırlı PKK tam bitirilmek üzereyken “demokratik açılım” denen paradigmayla toparlanma olanağına kavuşturuldu. Oysa örgütün üzerine daha fazla gidilmeli, son darbeler vurulmalıydı. Gücünü Suriye’ye kaydıran, bölgede yoğun sıcak çatışmalara karışan, iç kavgalara çekilen terör örgütü tam sona yaklaşıyorken Türkiye’yi yeniden siyasi bir savunma hattına çekmek yanlış karar. Bu durum, ilk açılım sürecinde olduğu gibi PKK’ye yalnızca zaman ve güç kazandırır.
DERS 2: Askerleri ölüme gönderen donmuş “devlet aklı”
Sarıkamış bir felaket olarak kayıtlara geçti ama iktidarın kibirden ve ihtirastan donmuş devlet aklı hemen hiç konuşulmadı. Oysa Sarıkamış yalnızca bir tarih konusu değil, güncel bir uyarı. Soğuğa alışık Rus güçlerine karşılık, yoğun kar yağışı altında, eksi 26 derecede Allahüekber Dağları’nı aşarak ilerlemeye çalışan Türk kolordusu bir gecede donarak yok oldu.
Enver Paşa, vatansever bir komutandı. Ancak gerçeklerden kopmuştu. Ne bölgeyi ne iklimi ne halkı ne de olacakları kestirebildi. Sloganlar, aklın yerini aldı.
BARIŞSIZ ‘BARIŞ SÜRECİ’
Barışsız “barış” süreci, teröristli “terörsüz Türkiye” nasıl olur? Olamaz! Bugünkü karakterlerle kıyaslanamayacak vatansever Enver Paşa’nın aldığı yanlış kararla gerçekleşen Sarıkamış trajedisi bize böyle büyük adımlarda zamanın, yöntemin ne denli önemli olduğunu hatırlatıyor. Kişisel hırsların nasıl büyük kayıplara yol açabileceğini... Ona itiraz edenleri “ilerlemenin önünde engel” olmakla suçlamıştı Enver Paşa. Kaldı ki o gün zamanlaması yanlış da olsa bir Türk ilerleyişi amaçlanmıştı.
“Demokratik açılım”da ise ulusal, siyasi, idari tavizler söz konusu. Bugün ise bu ödünlere itiraz edenler yaftalanıyor. Deneyimli Türk devleti yeter ki terörü bitirmek istesin, kadim Türk ordusunun iyi planlamayla aşamayacağı dağ yok!
PLATONİK BARIŞ
Platonik barış olmaz. Geçmişin acıları, şehit ailelerinin, toplumun hassasiyetleri gözardı edilemez. PKK’nin beyanları gerçek bir dönüşümden çok uzak. Parçalanmış, gücü dağıtılmış bir ülkeden sömürgecilere yeni bir üs yaratmak isteniyor. Barış simetrik olmazsa bunun adı hegemonya tesisi, stratejik zafiyet olur.
Sarıkamış’a itiraz eden Ziya Yergök gibi cephe görmüş askerler, bugün de yanlışlara itiraz ediyor. İtirazları elbette barışa değil, deneyimin ve geleceğin iyi okunmamasına, terörle “mücadele” yerine “müzakere” edilmesine, politik çıkarlar için “barış” kavramının tüketilmesine, yeni krizlerin öngörülememesine, düşmana güç ve zaman kazandırılmasına.
DR. ÇİĞDEM BAYRAKTAR ÖR