Olaylar Ve Görüşler

Türkiye’de bebek ölümleri - PROF. DR. H. YAPRAK CİVELEK

09 Aralık 2024 Pazartesi

Nüfusbilimde doğduğu andan itibaren bir yaşına kadar ulaşan yavrulara “bebek”, beş yaşına kadar ulaşanlara “çocuk” adı verilir. Dünya Bankası raporlarında, BM kalkınma program ve hedeflerinde ikisi de bir ülkenin sağlıkla yaşatma sorumluluğuna ilişkin birer kalkınma göstergesidirler. Ülkelerin en temel demografik sorumluluk ve hedefidir bebek ve çocuklarını yaşatmak. Türkiye ise her iki konuda da kötü bir sağlık öyküsüne sahip: 1940’lı yıllarda her 1000 bebekten 270’ten fazlası ölüyordu. 1960’lı yılların başlarında ölümler 200’e yaklaşıyordu. 1966 yılında bebek ölüm hızı 100 bebek gerilemiş gibi görülse de bu sefer beş yaş altı çocuk ölüm hızı olarak rakam yine 1940’lı yılların rakamına dönüşüveriyordu. 1980’lere girerken 1000 bebekten yaklaşık 150’sini kaybediyorduk.

1983’te -aslında yüksek nüfus artışının getirdiği sosyal ve ekonomik krizlerden doğan bir farkındalıkla- kadınlarının doğum tarihçelerini belirleyen ataerkil baskılar ve getirdikleri sağlık riskleri daha fazla gündeme getirildi. Bu arada Şalvar Davası filmi çekildi! Bu film, kadın kişiliğini ve bedenini ikincilleştiren eril söylemlere ve doğum sıklıklarına yüklediği eleştirilerle doğum kontrol yöntemlerine dikkat çekmekte; gebelik sürecinde, doğum sırasında ve 52 günlük lohusalık döneminde meydana gelen anne ölümleri ile bebek ve çocuk ölümlerinin azalmaları hedefine destek vermekteydi.

HALK SAĞLIĞI VE DEMOGRAFİ

1993-Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması, bebek ölümleri için binde 53, çocuk ölümleri için binde 61’e işaret ediyordu. Yani beş yaş altı çocuk ölümleri içinde bebek ölüm hızları halen çoğunluktu. Antropolog Akile Gürsoy’un 1992’de Türkiye’nin bulmacası ilan ettiği bu hız, dünya ülkeleri üzerindeki en yüksek ölüm hızı arasındaydı(1).

Nitekim bu çalışmada sadece rakamlar yoktu. Gürsoy, “Kocanın eğitim düzeyi ne kadar yüksekse, o kadar düşük çocuk ölümü oluyor” diyordu. Bu çalışmada ve takiben halk sağlığı, demografi, sosyoloji, sosyal hizmetler alanlarındaki akademisyenler ile Sağlık Bakanlığı’nda anaçocuk sağlığı konusunda çalışanların ürettiklerinde annenin eğitim durumu, ataerkil geniş aile, hane içi cinsiyet rolleri kadının tali konumu, yaşlı kadın bireylerin genç kadınlar üzerindeki geleneksel-hiyerarşik -aslında öğrenilmiş- eril baskıları, sık doğumlar, annenin ve ailenin kürtaja bakış açıları, beslenme kaynak ve koşulları, hane içi kötü alışkanlıklar, geleneksel ve modern doğum kontrol yöntemleri bilgisi ve kullanma, sağlık hizmetlerine ulaşma gibi pek çok önemli değişken gündeme getirildi.

‘SORUN KÜLTÜREL VE POLİTİK’

Fotoğrafın ortaya koyduğu sosyal gerçeklik 1990’ların başında herkesin açıklıkla önündeydi. Sorun hem kültürel hem de politikti.

2000’li yıllarla birlikte, akademisyenler ve Sağlık Bakanlığı uzman çalışanlarının işbirlikleri ve çabalarıyla bebek ve çocuk ölüm hızları düşmeye başladı. Dikkat ve özveriyle, ulusal ve bölgesel çalışmalar, kurumsal toplantılar, sağlık ocaklarına kadar giden gebeliği düzenlemeye ve aile içi cinsiyet rolleri paylaşım süreçlerine ilişkin çokça eğitimler ve hizmetler yapıldı; ölüm hızları 1000 bebekten 17’ye,1000 çocuktan 24’e düşürüldü. O zamanlar kimse gebeliği önleyici yöntemleri doğurganlığın laneti gibi gösterenleri dinlemiyordu elbette. Kadınların doğumlarını düzenleyebilmelerini, annenin bedensel sağlığını, onun yeni doğacak çocukların ölüm risklerinden uzaklaştırılmasını önemseniyordu. Nitekim 1000’de 17 dahi Avrupa Birliği ülkeleri ortalamasının üç katından yüksekti.

Halen sosyal ve sağlık hizmetleri açısından dikkate gereksinim var. 2023 yılı bülteninde TÜİK, 1000 canlı doğum başına bebek ölüm hızı 9.2; beş yaş altı çocuk ölümü 1000’de 11 demişti (2). Bu yüzden de bugün düşen doğurganlık hızını yükseltmek için politik söylem ve destek koşulları üretmeye çalışırken mikrofonu duyarak çağrıya kulak verecek kitleyi iyi analiz etmek yeni doğacak bebeklere karşı net bir sorumluluktur. Üstelik risk üretebilecek kültürel potansiyel ortadan kalkmış değilken bugün büyük bir sağlık skandalı olarak para için öldürülen bebeklerden bahsediliyor. Demek ki yaşadığımız dönemde mesele artık yalnızca kültürel ve politik değildir. Bunların yanında kurumsal, işlevsel ve ahlaki bir çöküşe işaret eden anomik bir noktadadır.

Gürsoy Tezcan, A. (1992) “Infant Mortality: A Turkish Puzzle?”, Health Transition Review, 2 (2): 131-49.

(2) TÜİK, 2023. İstatistiklerle çocuk. https://www.tuik.gov. tr/media/announcements/ istatistiklerle_cocuk_2023.pdf

PROF. DR. H. YAPRAK CİVELEK

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYOLOJİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları