2. Cumhuriyet Tartışmaları1 adlı kitapta Recep Tayyip Erdoğan’ın zihinsel yapısında kazı yapmayı sürdürüyoruz. Aldı sözü R.T. Erdoğan:
Türkiye’de insanların hemen hemen tamamı gerek varlık olarak fıtratları gereği, gerekse üzerinde yaşadıkları coğrafya ve tarihi misyon gereği zaten Müslümandırlar. Ancak bu özelliklerini ortaya koymaları engellenmiştir. Cebri yollarla bastırılmıştır. Eğer insanların beyinlerindeki ipotekleri kaldırırsak onlar kendiliğinden İslamı seçecektir. Çünkü özlerinde inanç vardır. Bu arada, biz inancımızı ve dinimizi başka sistemlerle mukayese etmekten hoşlanmasak da sorunuzu cevapsız bırakmamak için demokrasi ve İslam noktasında da özetle düşüncelerimi söyleyeyim:
Biz Türkiyelilere ve insanlığa diyoruz ki bu konuda gerek teorik gerekse pratik referanslarımız sayılamayacak kadar çoktur. Uzun sayılacak bir süredir Müslümanlar bir fetret devri yaşamışlardı. Bu nedenle Müslümanlar inançlarını, düşüncelerini çağın diline uygun bir söylemle ve çağdaş bir insanın algılayabileceği bir biçimde ortaya koyamamışlardır. Buna belki de iç fetretten daha çok dış dayatmalar, tuzaklar, hileler etkili olmuştur. Burada sırf Müslümanlara reva görülenleri hatırlatmak yeterlidir: İstiklal Mahkemeleri vasıtası ile kurulan dar ağaçlarında kimlerin ve hangi suçlamayla idam edildiğini nasıl izah edecekler? Tevhidi Tedrisat Kanunu nelerin önünü tıkamak, nelerin önünü açmak içindi? Harf İnkılabı vasıtası ile bir ülkenin tamamının bir anda sıfır okuryazar seviyesine indirgenmesi kimlere yaramıştır? Bir fazilet rejimi olarak takdim edilen demokrasinin ana özelliği çoğunluğu elde etmektir. Yani yüzde 51, yüzde 49’a tahakküm eder. Oysa bize göre yüzde 99’un, yüzde 1 üzerinde dahi tahakküm kurma hakkı yoktur. Bir ferdin dahi bir ülke menfaati için hakları elinden alınamaz. Bizim geçmişimiz bunun referansları ile doludur.
Aktardığımız metnin tamamı iflah olmaz bir önyargının ürünüdür: Tedavi edilmesi olanaksız bir laiklik düşmanlığı. Laiklik tanımına göre: İnançla, dinle devlet işlerinin ayrılması; dini inancın devlet işlerine, yönetimine karışmaması yani hiç değişmeyen din kurallarının anayasa ve yasalarda yer almaması. Hayat her anında değişmesini, gelişmesini sürdürür ama İslamın kuralları asla değişmez olan “nas”dır. Bilindiği gibi, İslam, İslamiyet veya Müslümanlık, tek Tanrı inancına dayalı en yaygın İbrahimi dinlerden birisidir. Allah’ın resulü ve son peygamber olduğuna inanılan Muhammed tarafından 610 yılında, Arabistan’ın Mekke şehrinde kurulmuş ve yayılmıştır. Laiklik ilkesi anayasaya 5 Şubat 1937 tarihinde girdi. Cumhuriyetin 1923- 1937 yılları arasında devletin resmi dini idi. Hukuk İslam hukuku idi, mahkemede yargıç yerine kadı vardı.
Laiklik karşıtı (“düşmanı” demek istemiyorum) R.T. Erdoğan’ın zihinsel yapısı Cumhuriyet düşmanı bir yobazın düşünce ve inanç dünyasının kaba izlerini taşımaktadır.
Bizi en çok şaşırtan R.T. Erdoğan’ın demokrasi bilgisidir: “Bir fazilet rejimi olarak takdim edilen demokrasinin ana özelliği çoğunluğu elde etmektir. Yani yüzde 51, yüzde 49’a tahakmüm eder. Oysa bize göre yüzde 99’un, yüzde 1 üzerinde dahi tahaküm kurma hakkı yoktur.”
Alıntıladığımız cümledeki “takdim” sözcüğündeki karalayıcı anlamı hoş görelim ama “çoğunluk” yönetimle ilgili sonuçlar bağlamında düşünülmelidir. Seçimlerde alınan yüzdeler demokrasinin esası olan eşitlik ilkesini bozmaz: Çok oy alan devleti, belediyeyi, bir kurum ve kuruluşu “eşitlik” ilkesine göre yönetir.
R.T. Erdoğan’ın “yönetir” yerine “tahakküm” eder sözcüğünü, 30’lu yaşlarında olsa da kullanması çok çarpıcı. Tahakküm yani baskı ve zorbalık. Yani günümüzün “tek adam” (Başyücelik) rejiminin yönetim tarzı! Yüzde 100 demokrasi değil, yüzde 100 otokrasi (bir hükümdar, küçük bir küme ya da tek bir siyasal partinin siyasal erki elinde bulundurduğu yönetim biçimi).
---
1 Metin Sever-Cem Dizdar, 2. Cumhuriyet Tartışmaları, Başak Yayınları, 1993, s.432.