Gurbette Türkçe gülmek: Beyin Göçü
Üstün Dökmen
Son Köşe Yazıları

Gurbette Türkçe gülmek: Beyin Göçü

09.10.2022 16:55
Güncellenme:
Takip Et:

Bu yazı, 1960’lardan itibaren gurbete çalışmaya giden insanlarımızın uyum sorunlarıyla ve bugün kendi ülkelerinde uyum sorunu yaşadıkları için başka ülkelere giden ve o ülkelerde uyum sorunu çekmeyen gençlerimizle ilgili. Önce unutamadığım trajikomik bir anımı paylaşmak istiyorum.

TÜRKÇE GÜLEN ÇOCUKLAR

50’li yıllarda iş gereği bir Türk ailesi bir Avrupa ülkesine taşınmış. Ailenin küçük yaştaki oğlu okulda da sokakta da Türkçe konuşan olmadığı için çok bunalmış. Birkaç gün sonra koşarak eve girmiş ve annesine, “Anne sokakta çocuklar Türkçe gülüyorlar!” diye müjde vermiş. Bu olay çocukça bir bakış tarzı olarak da algılanabilir, ağlamanın ve gülmenin evrensel bir dil olduğu şeklinde de yorumlanabilir ya da çok bunalan bir çocuğun sıkıntısının dışa vurumu olarak da görülebilir.

GURBETÇİLERİMİZ

İlk önce Almanya’ya vasıfsız işçi göçü oldu ülkemizden. Erkekler para kazanmak için gittiler, sonra ailelerini de götürdüler. Yalnızlık çekmemek, kimliklerini, değerlerini kaybetmemek amacıyla birbirlerine yakın evlerde oturdular. Kimliklerini kaybetmediler ancak para dışında gittikleri ülkelerden çok az şey aldılar, o ülkelerin dilini, kültürünü öğrenmediler, müzelerine gitmediler. Paris’te yıllarca yaşayıp Eyfel’i görmeyenler oldu. Kapıkule’den çıkan bazı minibüslerin üzerinde tersine bağlanmış hamur tahtaları görmüşümdür. Bence bu çok güzel bir kültüre bağlılık simgesiydi ancak Türk manavın, Türk bakkalın, helal et satan Türk kasabın bulunduğu Türk sokaklarında yıllarca yaşayıp o muhteşem Avrupa kültüründen yoksun kalanlar çoktu. Bazı işçi canlarımızın, “On yıl yaşadım bu ülkede, çok şükür gâvurun dilinden tek cümle öğrenmeden dönüyorum” dediklerini duydum. Onlar böylesine içlerine kapanırken ülkemizde bazıları kucak dolusu para vererek dil öğrensinler diye çocuklarını kolejlere gönderdiler. Bu çocuklar gelecekte ekspat olacaklardı.

Çocukluğumda Almanya’ya ilk işçi akımı başladığında köylerimizde, imamlardan mülhem olarak herkesin, “Gâvurun parasını harcamak caiz değildir” dediğini hatırlıyorum. Sonra mektuplar içinde Mark’lar gelmeye başlayınca toplumun bu konudaki fikri değişti. Artık tercih etmediğimiz adlandırmayla eskiden “Alamancı, gurbetçi” denilen insanlarımızı anlatan muhteşem bir roman var, Adalet Ağaoğlu’un “Fikrimin İnce Gülü”. Bu roman günümüzdeki marka düşkünlüğünü de anlatıyor.

Sonra Avrupa’da ikinci kuşak çıktı ortaya. Ne anadilini ne o ülkelerin dilini tam bilen, iki kültür arasında sıkışıp kalan, dil sorunlarından ötürü o ülkelerin okullarında zihinsel engelli muamelesi gören çocuklar, gençlerdi bunlar. Bu grupla uzlaşmak hem anne babaları için hem de oralardaki eğitimciler için zordu. (Ülkenizde bir ergen büyütmeniz zordur, ancak bir başka ülkede ergen büyütmeniz çok daha zordur.) İkinci kuşağın sıkışmışlığını anlatan güzel kitaplar var. Bunlardan birisi Fatma Aydemir’in “Dschinns” adlı romanıdır.

ARTIK GURBETÇİLERİMİZ YOK

Ülkemiz geçen yüzyılın ikinci yarısında gelişmiş ülkelere göçmen gönderdi, onlara “gurbetçi” dendi. Artık bu yok. Bugün Türkiye’den o ülkelere yabancı dil bilen, meslek sahibi olan gençler gidiyor.

Şimdilerde Afrika’dan, Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerinden daha iyi yaşam şartlarına ulaşmak için akın akın insanlar göç ediyor ülkemize. Bu durum Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başarısıdır. Ancak 2000’li yıllarda ülkemizin bünyesi bizim gençlerimize dar gelmeye başladı; onlar daha gelişmiş ülkelere gidiyorlar, itiliyorlar. Hani vücut bazı organlarını tanımaz, reddeder ya, sanki bunun gibi ülkemizin bünyesi de bazı gençlerimizi reddeder oldu. Üstelik bunlar eğitimli gençler. Ülkemize yoğun şekilde göçmenlerin geldiği bu dönemde ülkemiz beyin göçü vermeye başladı.

Bu gençlerimiz kendilerini “göçmen” ya da “gurbetçi” olarak değil, “ekspat (expat)” olarak tanımlıyorlar. Expatriate’in kısaltılmış şekli olan ekspat, eğitimli, dil bilen, kalifiye beyin gücü anlamında kullanılıyor. Artık dünyada göçmen ve ekspat şeklinde iki farklı kavram var. Eskiden göçmenler vardı, hâlâ var. Ancak bir de günümüzde ülkelerini terk edip gelişmiş ülkelere göç eden, göçmen olarak adlandırılmayan ekspatlar var. Dünyada da beyin göçünün öznelerine artık ekspat deniyor.

GÖÇMEN-EKSPAT FARKI

60’larda Batı’ya göçmen olarak giden işçilerimiz, ülkelerinde uyum sorunu çekmiyorlardı, en çok para sıkıntısı çekiyorlardı. Gittiler, gittikleri ülkelerde uyum sorunları yaşadılar. Bugün eğitimli gençlerimiz, biraz iş bulamamaktan ötürü, daha çok da kendi ülkelerinde uyum sorunları yaşadıkları için uzak ülkelere gidiyorlar ve orada uyum sorunu çekmiyorlar. Üzülsek mi sevinsek mi?

2020’lerde gençlerimiz, daha fazla para kazanmak için değil, 1) Kendilerini ülkelerinde güvende hissetmedikleri için, 2) Ülkelerinde gelecek görmedikleri için 3) Potansiyellerini daha iyi kullanabilmek için ve 4) Anlaşılmadıklarını düşündükleri ve kendilerine değer verilmediğini hissettikleri için gelişmiş ülkelere gitmek istiyorlar.

Çağdaş düşünen, bilgileri ezberlemek yerine sorgulayan gençlerimiz bu ülkede, en azından bazılarınca istenmediklerini düşünüyorlar. Doktorlar, yöneticilerin, “İstemeyen doktor gitsin” dediklerini işittiler. Doktorlar, 36 saat nöbet tuttuktan sonra uykusuz halde araba kullanarak evine dönmeye çalışan arkadaşları gibi trafik kazasında ölmek istemiyorlar. Doktorlar, hemşireler okumuşa değer vermemeye başlayan bir toplumda, hastaların saldırısına uğramak istemiyorlar.

Ülkemizin niçin beyin göçü verdiği konusunda üniversitelerimizde tezler yazılıyor, ancak bu tezlerde göçün temel sebebinin daha iyi koşullarda yaşamak ve çalışmak isteği olduğu belirtiliyor, gençlerin şu an ülkelerinde yaşadıkları hayal kırıklıklarına çoğunlukla değinilmiyor. (Belki de atanmış rektörlerin üniversitelerinde çalışan bu araştırmacı gençler kendileri de birer ekspat olmamak için kendilerini sansürlüyorlar.)

Ülkemiz beyin göçü vermeye yeni başlamadı, ancak son yıllarda bu göç sınır kapılarında izdihama dönüştü.

NEREDEN NEREYE?

Bir zamanlar gurbette gördükleri çocukların Türkçe güldüklerini zanneden, bu yüzden sevinen çocuklarımız vardı. Şimdilerde ise gittikleri ülkelerde ille de Türkçe işitmek zorunda olmayan, kendilerine layık yaşama koşullarına ulaştıkları için yüzleri gülen gençlerimiz var.

Atatürk, Cumhuriyetin ilk yıllarında okumak için Batı’ya gönderdiği gençlere, “Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, meşale olarak döneceksiniz” demişti. Bugün meşalelerimiz gidiyor uzaklara.

Üzülelim mi, sevinelim mi? Gözlediğim kadarıyla gittikleri ülkelerde daha iyi koşullarda yaşayan, en azından umutsuzluktan kurtulan gençlerimiz, bütün bütüne kaybettiğimiz bir kuşak değil, onların gözleri ve yürekleri hâlâ ülkelerinde. Bizler adam olduğumuz zaman, onlar ülkelerine daha çok ait olacaklardır. Yolları açık olsun.




Yazarın Son Yazıları

Gösteriş merakı

Bazıları kıyafetlerini ve oturdukları güzel sofraları sosyal medyada yayımlıyorlar. Altına da “Filanca lokantada nefis bir dolma yedik” şeklinde not düşüyorlar. Bence bu tavır görgüden uzak bir davranıştır. Gösteriş merakı yeni değil. Eskiden beyzadeler cins atlara binmekle övünürlerdi şimdi insanlar lüks arabalara binmekle övünüyorlar. Pek çok anne baba bana çocuklarının marka düşkünlüğüyle nasıl başa çıkabileceklerini soruyor. Onlara, “Siz markaya düşkünlük göstermeyin çocuğunuz da göstermez” diyorum.

Devamını Oku
30.11.2025
Ezilmişin itaati

Hayvanların birbirlerine veya sahiplerine itaat etmelerini klasik veya edimsel (operant) şartlama yoluyla açıklayabiliriz. İnsanların itaat etmelerinde ise üst düzey bilişsel faktörler önemlidir. Bu faktörlerden biri dış baskı olmaksızın kişinin kendi içinden kaynaklanan nedenlerden ötürü itaat etmesidir. Bu itaat türüne “ezilmişin itaati” adını vermek istiyorum.

Devamını Oku
23.11.2025
LÖSEV’li babalar

Toplumda genel kanı erkeklerin empatik becerilerinin kadınlara oranla daha düşük olduğu yönündedir. Ben bu görüşe tam olarak katılmıyorum. Erkeklerin de derin duygularının olduğunu ama toplumun bu duygularını ifade etmelerine izin vermediğini düşünüyorum. Bu görüşümü destekleyecek bir olaya LÖSEV’in Lösante Hastanesi’nde rastladım.

Devamını Oku
16.11.2025
Gözümüzden gönlümüze aktı

Gözümüzden gönlümüze aktı

Devamını Oku
09.11.2025
Babaların rolü

Genel kanı, çocukların fiziksel, sosyal ve psikolojik gelişimlerinde annenin daha etkin olduğu yolundadır. Bu bakış tarzının tamamen doğru olmadığı, çocukların gelişimlerinde babaların da etkili olduğu artık daha sık dillendiriliyor.

Devamını Oku
02.11.2025
Sanatın ve sporun koruyucu etkisi

Çocukların suçtan ve kötü alışkanlıklardan korunması için sanat ve spor etkinlikleri çok önemlidir. Dünyada ve ülkemizde çocukları iyiye, doğruya ve disiplin içinde yaşamaya yönlendirmek için başlatılan ve başarılı olan projeler vardır. Bu projelerin yaygınlaşması gençlerimizin gelişimi için zorunludur.

Devamını Oku
26.10.2025
Korku, ceza, onur

Korku içgüdüsel, onur bilinçlidir. Ceza davranışı bastırabilir ama yalnızca vicdan, insanı doğru yolda tutar. Davranışın arkasında bazen korku, bazen ceza vardır ama yalnız onur, insanı insan kılar. Kimi korktuğu için susar, kimi onuru için konuşur. Gerçek cesaret, cezanın değil vicdanın sesini dinlemektir.

Devamını Oku
19.10.2025
Cüzdan ve vicdan

Bazı bütünleri oluşturan iki parça birbirinden bağımsızdır, birinden diğerine geçiş olmaz ancak bu iki parça birbirini tamamlar. Buna “dikotomi” denir; iyilikle kötülük gibi. Ya iyisinizdir ya da kötü, ikisinin arası yoktur. Yaşamı dikotomik olarak görmek bilgisayar yerine abaküs kullanmaya benzer. Bilim insanları artık evreni anlamak konusunda dikotomi yerine “bağlantısallık” ilkesini kullanıyorlar. Bu ilkeye göre insan beynindeki nöronları veya evrendeki nesneleri tek tek incelemek anlamlı değildir. Onları, içlerindeki birimlerin birbirleriyle etkileşimlerinin örüntüsüne bakarak anlamaya çalışmak gereklidir.

Devamını Oku
12.10.2025
Don Kişot anne babalar ve siyasiler

Çocukların masa başı etkinlikleri, sokak oyunları, maalesef artık eskide kalmaya başladı, onların yerini dijital dünyanın oyunları aldı. Çocuklarının tabletlerin, bilgisayarların başından kalkmasını, eskisi gibi yaşamalarını isteyen anne babalara, bu yüzden “Don Kişot anne babalar” diyebiliriz.

Devamını Oku
05.10.2025
Helikopter anne babalar ve yöneticiler

Çocuğun ihtiyaçlarını gidermek kaygısıyla sürekli etrafında dolaşan ebeveynler için kullanılan bir kavramdır, “helikopter anne babalar”. Böyle yetişen bir çocuk bonzai gibidir. Gerektiği gibi yetişemez, güdük kalır ve sürekli bakıma gereksinim duyar.

Devamını Oku
28.09.2025
Kazan, kazan, kazandır

Kazan-kazan anlayışı çoğu kez adil görünse de üçüncü tarafların kaybı pahasına işlediğinde hem doğaya hem topluma zarar veriyor. Bu durumda önerim kazan-kazan yerine “kazan-kazan-kazandır” ilkesinin benimsenmesidir.

Devamını Oku
21.09.2025
Kanunlar kimin için?

Bir devletin kanunları söz konusu olduğunda bu kanunların üç temel şey için mevcut olduğunu düşünebiliriz. Birincisi, kanunlar onları yapanlar ve ülkeyi yönetenler içindir. İkinci olarak “kanunlar kanunlar” içindir görüşü vardır. Üçüncü görüş ise kanunların insanlar için olduğu inancıdır. Gelin tüm bu yaklaşımları inceleyelim.

Devamını Oku
14.09.2025
Hüseyin Gürtunca

Ankara’da Cumhuriyet Lisesi’nde edebiyat öğretmenlerimizden birisi de Hüseyin Gürtunca’ydi. Kendisi, Cumhuriyet’in aydınlığından ışık almış, aydınlığıyla Cumhuriyet gençlerini aydınlatan hocalarımızdandı. Bizim derslerimize girmedi ama onun bir cümlesini unutmadım. Bugün kendisinden söz etmemin nedeni bu cümlesidir.

Devamını Oku
07.09.2025
Bilgi denizinde susuzluk

Bilgi denizinde susuzluk

Devamını Oku
24.08.2025
Dünyanın en büyük yanılgısı

Dünyanın en büyük yanılgısı

Devamını Oku
12.08.2025
Halo etkisi

Halo etkisi

Devamını Oku
10.08.2025
Zorbalık ve ahlak

İnsanlık, hem en büyük yıkımların hem de en soylu direnişlerin failidir. Asıl ayrım, içgüdülerle mi yoksa vicdanla mı hareket ettiğimizde ortaya çıkar. Çünkü gerçek sınav, karanlık zamanlarda bile ahlaktan sapmadan kalabilmektir.



Devamını Oku
27.07.2025
Zekâ mı çalışkanlık mı?

Çocuklarımızı “zekisin” diyerek övdüğümüzde onlara yapacak bir şey bırakmayız. Oysa “çalışkansın” dediğimizde hem motive eder hem yön gösteririz. Zekâya değil çalışkanlığa vurgu yapmak onları üretken, dirençli ve sorumluluk sahibi bireyler haline getirmek açısından çok daha işlevseldir.

Devamını Oku
20.07.2025
Karşımızdakini oluşturmak

Günlük yaşamda çevremizdekilere çeşitli sıfatlar yakıştırırız: “Çocuğum inatçı”, “Yeni müdür ukala”, “Komşum çıkarcı”... Peki ama bu etiketlemeler ne ölçüde gerçeği yansıtır? Yoksa onları, farkında olmadan bizim algılarımız mı bu hale getiriyor?

Devamını Oku
13.07.2025
Yapay zekâ

Sanayi Devrimi’ni kaçıranlar hâlâ toparlanamadı. Peki ya yapay zekâ devrimini kaçıranlar? Bu kez ikinci bir şans olmayabilir. Bu sefer yarışta geri kalmak sadece ekonomik değil varoluşsal bir bedel gerektirebilir. Çünkü bu yeni teknolojiyle gelişmiş ülkelerle diğerleri arasındaki uçurum daha da büyüyor.

Devamını Oku
06.07.2025
Frekansı yakalamak

Oscar Wilde, “Anladığımız insana düşmanlık besleyemeyiz” demiştir. Peki anlaşmak nasıl mümkün olur? Kimi zaman bir jest, kimi zaman bir el hareketi ile anlaşmak mümkün olabilir. İnsanlar birbirlerinin frekanslarını yakaladıkça çözülmez gibi görünen birçok sorun çabucak hallolur. Peki ya anlaşamazlarsa?

Devamını Oku
29.06.2025
Depremle ilgili espri

Kimi acılarla, yıkım getiren olaylarla ilgili şaka yapmak “ayıp” kabul edilir. Oysa kültürümüz oldukça yoğun bir espri alışkanlığına da sahiptir. Üstelik mizah yoluyla acılarla başa çıkmak aynı zamanda travma ile mücadele etme yöntemidir. Bireylerin travmalara karşı yılmazlık gösterdiğini anlamak için de konu hakkında mizah yaptıklarını gözlemlemek iyi bir yöntemdir.

Devamını Oku
22.06.2025
Ana babalık tarzları

Bir çocuğun gelişiminde ana babasının tutumu, onun kaderine yön verebilir. Çocuklarımıza nasıl yaklaştığımız onların gelecekteki birey oluşunu belirler. Övünen mi, özgür bırakan mı, yoksa yönlendiren mi oluyoruz? Kimi ana baba çocuğun karnesinden kendine pay çıkarır, kimi sınır koymaz. Oysa asıl mesele çocuğun potansiyelini fark etmek ve ona rehberlik etmektir.

Devamını Oku
15.06.2025
Kadızade: Bilimde laiklik

Bir kitap bohçasına gizlenen bileziklerle başlayan yolculuk, laik ve özerk bilim anlayışına dönüştü. 14. yüzyılın sonlarında Semerkant’a uzanan Kadızade-i Rumi’nin öyküsü, yalnızca matematikle değil özerk üniversite ideali ve bilimde laiklik anlayışıyla da bugüne sesleniyor.

Devamını Oku
08.06.2025
Halk düşmanı nasıl olunur?

Kimi zaman hatta çoğu zaman insanlara gerçeği ve onların iyiliğine görünen şeyleri söylediğinizde size tepki gösterirler. Çünkü ezberlerinden çıkmaları, kanıksadıkları geleneklerini terk etmeleri sandığınızdan daha zordur. Bireysel olarak size hak verseler bile bir araya geldiklerinde iradelerini topluluğun görüşüne teslim ederler. İşte linç kültürü bu şekilde doğar.

Devamını Oku
01.06.2025
Güven duyma ihtiyacı

Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi”nde barınma, beslenme, güvende olmak en temel ihtiyaçtır. Sevgi, saygı görme, kendini gerçekleştirme ihtiyacı daha sonra ortaya çıkar. Güven duyma ihtiyacı üç temel boyuttan oluşur. Birincisi yakınlarımıza güven duymadır. İkincisi genelde insanlara güven duymadır. Üçüncüsü ise insan dünyaya güven duymak ister.

Devamını Oku
25.05.2025
Büyü dükkânı, kadın ve sigara

Psikodramadaki “Büyü Dükkânı” tekniğiyle bir sanat eserinde sigara içen kadın figürü arasında kurulan metaforik bağ, özgürlük, bağımlılık ve toplumsal cinsiyet normları üzerine çarpıcı bir sorgulama başlatıyor: Gerçekten özgürleşirken neyi feda ediyoruz?

Devamını Oku
18.05.2025
Cellat mezarlığı

Cumhuriyet gazetesinin Pazar eki toplumdaki sanat ve kültür zenginliğini çarpıcı şekilde ortaya koyan, aynı zamanda doğanın nabzını tutan bir gazetecilik başarısı bence. “Cellat mezarlığı”, başlığı bu güzel ve renkli ortama uymuyor ancak bugün 4 Mayıs. 6 Mayıs, Deniz Gezmiş’in ve iki arkadaşının idam edildikleri gün. Bana Osmanlı’daki cellat mezarlığını hatırlattı.

Devamını Oku
04.05.2025
Tahta çanağa farklı bir bakış

Bir davet sahibinin konuklarına altın çanak ve kaşık vermesi kendisinin ise tahta kullanması görünürde bir tevazudur. Bu davranış ilk önce, “Ben konuklarıma değer veriyorum, onların önüne altın çanak, kaşık koyuyorum, ama ben tahta çanak, kaşık kullanıyorum” iletisini verir. Ancak farklı bir bakış tarzıyla acaba bir anlamda da güç sergileme var mı? Gelin inceleyelim...

Devamını Oku
27.04.2025
Çocuk Bayramı ve Ülkü

Çocuk Bayramı ve Ülkü

Devamını Oku
20.04.2025
Altın ve tahta çanaklar

Sadece masallardan değil tarihteki olaylardan da kıssadan hisse çıkarmak mümkündür. Bugün bir tarihsel olayı paylaşmak ve irdelemek istiyorum.

Devamını Oku
13.04.2025
Türk Dünyası Müzik Topluluğu

Sovyetler Birliği, “Türk diye tek bir millet yoktur, Asya’da birbirleriyle ilişkisi olmayan ülkeler vardır” diyerek Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Tataristan, Kırgızistan, Kazakistan, Yakutistan benzeri isimlerle ülkeler kurdu. Sovyet rejimi yıkılınca bu ülkelerin farklı birer millet değil tek bir kültür dünyasının parçaları olduğu anlaşıldı. Bunun en büyük kanıtları ise rejim yıkılınca ortaya çıkan Türk ezgilerini içeren plaklardı.

Devamını Oku
06.04.2025
Yücelciler

Geçen ay Ankara’da açılan bir park, tarihin bugünlerde unutulmuş bir gerçeğini hatırlatmak amacıyla “Yücelciler Parkı” olarak isimlendirilmişti. Gelin bu olaya bir bakalım.

Devamını Oku
30.03.2025
Müsaadenizle

Kimi anne-babalar çocuklarını, kendi özlemini duydukları hedeflere ulaşsın diye yetiştirirler. Ancak çocukları ebeveylerin geçmişten kalan yaraları için yara bandı değildir. Bazı anne-babalar ise çocuklarını bonzai gibi yetiştirir. Bonzai özel tekniklerle gelişmesi engellenmiş minyatür bir ağaçtır. Ebeveynler çocuğu kendilerine bağımlı kılarsa onun büyümesini engellemiş olurlar.

Devamını Oku
23.03.2025
Eğitim sistemimizin yarattığı sonuçlar

Çocukluğumda bazı babaların oğullarıyla şöyle övündüklerini duyardım: “Benim oğlan çok zeki, sınıfta öğretmeni bir dinler, bir daha kitabı okuması gerekmez.” Çocuk babasının böyle dediğini duyduğunda kanımca şöyle bir şablon geliştiriyordu zihninde: “Ben çok zekiyim, bir dinlediğimi bir daha unutmam, kitap okumam gerekmez. Aptalların habire kitap okuması gerekir.” Burada baba çocuğuna kötülük etmektedir, ona okumanın gereksiz bir şey olduğu mesajını vermektedir. Ayrıca böyle söyleyen baba zekâyı yalnızca ezberleme becerisi zannetmektedir. Oysa çocuğun ezber kadar yaratıcı düşünmeye, sorgulamaya, düşünme (muhakeme) becerisine, öğrenmeyi öğrenmeye de ihtiyacı vardır.

Devamını Oku
16.03.2025
Aile yeri kimin için var?

Aile yeri kimin için var?

Devamını Oku
09.03.2025
İlk yaşların önemi

Çocukların her yaşı kişisel gelişim için önemlidir. Buna göre her yaş aralığı çocuğun zihinsel gelişimine uygun etkinliklerle doldurulmalı.

Devamını Oku
02.03.2025
Nineler ve dedeler

Nineler ve dedeler

Devamını Oku
23.02.2025
Muzafer Sherif ve grup kuralları

Sosyal psikolojinin öncü isimlerinden Muzafer Sherif, toplumsal normların oluşmaısna ilişkin çalışmalarıyla alanında çok önemli çalışmalar yapmıştı. Sherif’in çalıştığı normlar ülkesinin kendisine farklı düşüncelerinden dolayı bezdiri yapmasına da neden olacaktı.

Devamını Oku
16.02.2025
Cin Ali ve Köy Enstitüleri

Cin Ali ve Köy Enstitüleri

Devamını Oku
09.02.2025