Üstün Dökmen

Kırmızı pazartesi: Görünen köy

26 Ocak 2025 Pazar

İnsanlar ve toplumlar yanı başlarında olan tehlikeleri bilmelerine karşın önlem almazlarsa başlarına gelen felaketlerden sonra “Acaba zamanında bir şey yapabilir miydim?” diye düşünürler.

Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” adlı bir romanı var. Bence bu roman önemli bir bireysel ve toplumsal sorunu ele alan bir sanat eseri, törelerle iç içe geçmiş bir aymazlığın, umursamazlığın şaheseri.

ROMAN NE ANLATIYOR?

Bir adam evlendiği gece eşinin bakire olmadığını anlıyor, onu baba evine götürüyor. Tam olarak emin olmamakla birlikte gelinin ağabeyleri bu olaydan Nasar’ı sorumlu tutarlar ve onu öldürmeye karar verirler. Olayı  dile getirirler, kasabada herkes gelinin ağabeylerinin Nasar’ı öldüreceklerini öğrenir. Nasar da tehlikeyi bilmektedir. Ancak önlem alınmaz sonunda Nasar öldürülür. 

Bu olay dünya edebiyatında törelerin acımasızlığı ve toplumun duyarsızlığı olarak yorumlanmaktadır. Herkes tehlikenin farkındadır ancak kimse tehlikeyi önlemeye çalışmamıştır. Yaşanmış bir hikâyeden esinlenilerek yazılmış olan bu roman bence tehlikenin farkında olan, endişe eden fakat tehlikeyle karşılaşmaktan kaçınamayan insanları anlatmaktadır. Romandaki olaya benzeyen pek çok olaya bireylerin ve toplumların yaşamında rastlarız. 

Şablonumuz şudur: Bir tehlikenin farkında olmak ancak bu tehlikeden kaçınmak için yeterli önlem almamak/alamamak. Şu örneklere bakalım. 

*  Ülkemizdeki “töre cinayeti” denen cinayetlerde ve kadın cinayetlerinde kimin kimi öldüreceği çevre tarafından az çok bilinmektedir ancak sonuçta cinayet işlenir. Bazı katiller hem eşlerini hem de ona verilmiş korumayı öldürmektedirler.  

* Kişi hekimlerin tüm uyarılarına rağmen kendisi de bildiği halde bazı alışkanlıklarını, örneğin sigarayı bırakmaz veya aşırı yemek yer, sonunda hastalanır, en azından diyabete tutulur. Buna bile bile lades denir ya da görünen köy kılavuz istememiştir. 

* Karbon salınımının ve küresel ısınmanın giderek tehlike arz ettiğini pek çok kişi biliyor ancak yeterli önlem alınmıyor. Örneğin atmosferi en çok kirleten bazı ülkeler Kyoto Sözleşmesi’ni imzalamıyorlar. (Kyoto Sözleşmesi karbon salınımının kısmen kontrol altına alınmasını öngörmektedir.)

* “Vahşi sulamanın” ve yanlış tarım politikalarının, bu arada kontrolsüz sondajların ülkemizi çölleştireceğini pek çok kişi biliyor ancak önlem alınmıyor. Bu konuda doğa kendi önlemini almaktadır. Anadolu’muzda obruklar giderek artıyor. Sondajların yanı sıra otel, villa yapmak için ormanları yakarak bir kırmızı pazartesi akşamına doğru hızla yol alıyoruz. 

* Uzmanlar, ne kadar itina edilirse edilsin nükleer santralların önemli risk taşıdığını bilirler ama yine de inşa ederler.  

* Trafik kurallarına uymak gerektiğini herkes bilir ancak birçok kişi kurallara kendisinin değil başkalarının uyması gerektiğini düşünür. 

* Dikta rejimlerinin toplumları felakete sürükleyeceğini bilmeyen yoktur fakat pek çok kişi “Bizim diktatör diğerlerinden farklı, iyi bir insan” diye düşünür, tehlikenin farkına varmaz. Örneğin Hitler’i ve Mussoloni’yi seçen seçmenler böyle düşünmüşlerdi.  

*  Madımak Oteli’nin etrafı uzun süre sarıldığında Ku Klux Klan yöntemiyle otelin yakılacağına kimse ihtimal vermemişti, yetkililer görünen köyü görememişlerdi.  

* “Kırmızı Pazartesi”de anlatılan insan teslimiyetini Aziz Nesin koyun metaforuyla dile getirmişti. Koyunlardan birisi diğerine “Kayanın arkasında bir kurt var, dur bakalım ne olacak?” der. Az sonra “Kurdun kokusu yakından gelmeye başladı, galiba bize yaklaşıyor, dur bakalım ne olacak?” der. Biraz sonra da “Sanırım kurt tam arkamızdaki çalının arkasında, dur bakalım ne olacak?” der. Hikâye biter.

* “Kırmızı Pazartesi”de işleneceği tahmin edilen bir cinayet önlenememiştir. Ancak ABD’deki Ketty Genovese olayında iddia edildiği üzere işlenmekte olan cinayete seyirci kalanlar hatta polisi aramayanlar çoktur. Bizde ise kocasının saldırısından kaçmaya çalışan bir kadın sokakta birkaç erkekten yardım istese Kadir Şeker’in durumuna düşmekten korkan erkekler yardım etmiyorlar. 

* Dünya ölçeğinde yapılan PISA sınavları 15 yaş çocuklarının düşünme becerilerini ölçen bir sınavdır. Bu sınavlara 19 yıldır katılıyoruz, en son sınavda 34. olduk. Bunun nedeni bu sınavın ezbere bilgiyi değil düşünme becerisini ölçüyor olmasıdır. Ülkemizde şimdiye kadar anaokulundan 15  yaşına gelene kadar ezbere bilgiye önem verildiği, öğrenciye anlamadıkları şeyler ezberletildiği için bu sınavlarda başarılı olamıyoruz. Şimdi bu gerçeği göz ardı ederek bir de ÇEDES uygulanmaya başlandı. ÇEDES kapsamında öğretmenlik sertifikası olmayan din adamları, üniversite mezunu olmayan abiler ablalar sınıflara giriyorlar. Görünen köy kılavuz istemez, bu gidişle PISA sınavlarında sonuncu oluruz.    

Görünen köyde bulunmak istemeyen insanlar bazen her şeye rağmen kendilerini orada bulurlar, sonra da “Acaba zamanında bir şey yapabilir miydim?” diye düşünürler.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Felaketten ders almamak 2 Şubat 2025

Günün Köşe Yazıları