Arınç’ın cesareti tepkisizliğin eseri

04 Ağustos 2015 Salı

Bütün yazılarınız gibi, bugünkü Sağnak’ı da büyük bir ilgiyle okudum” diyor Ayşegül Vaizoğlu ve ekliyor:
Başta B. Arınç ve R.T. Erdoğan olmak üzere, AKP’li politikacıların hemen hepsinin gösterdiği kadın düşmanlığı/cinsiyet ayrımcılığı üzerine yazdıklarınıza, A’dan Z’ye katılmamak mümkün değil.
Ancak biraz da çuvaldızı kendimize batırmalıyız diye düşünüyorum. Başbakan olduğu dönemde yaptığı bir konuşmada, R.T. Erdoğan o meşhur ‘esasen ben kadın erkek eşitliğine de inanmıyorum…’ cümlesini sarfettiğinde, o salonu dolduran hangi kadın kuruluşu temsilcisi bu cümleyi protesto etmiş, kalkıp o salonu terk etmiştir? Benim anımsadığım, bütün o kadınlar Erdoğan’ı kuzu kuzu dinlemeyi sürdürmüşlerdi! Verilen bu küçük küçük ödünlerle bugünlere geldik; bu tepkisizliklerden cesaret alarak bugün bu sözleri sarfedebiliyor bu politikacılar.
Üstelik sadece cinsiyet ayrımcılığı konusunda değil, yaşamın her alanında böyle olduğunu düşünüyorum.
Hepimiz biraz sorumluyuz bugün içinde bulunduğumuz bu cinnet döneminden. Siz ne düşünüyorsunuz?
Ayşegül Hanım haklı.
R.T. Erdoğan’ın, geri dönüşsüz bir kırılma olan 2010 referandumu arifesinde kadın örgütleriyle Dolmabahçe Sarayı’nda yaptığı toplantıdaki “eşitlik karşıtı” tarihi beyan; “geri vites”in dönüm noktası oldu.
RTE’nin STK’ler ve kadın örgütleri karşısında ‘kadın erkek eşitliğine inanmadığını’ söylediği gün biz bu davayı kaybettik” diye burada bunu farklı vesilelerle yazdım.

‘İslam demokrasisi’ içselleşti
Tarihi toplantı”nın hemen ertesinde bu köşede; “İslam demokrasisi işte bu: ‘Kadın erkek eşitliğine inanmayan bir Başbakan!’ ” diye yazmıştım: “ ‘Demokratik açılım’ toplantısı için topladığı STK’ler ve ‘kadın örgütleri temsilcileri’ karşısında; ‘kadın erkek eşitliğine inanmadığını’ tüm doğallığıyla, en ufak rahatsızlık, tedirginlik hissetmeden; kompleksizce açıklayan bir Başbakan demek ‘İslam demokrasisi’ ”...
Yanına hiçbir sıfat eklemeden tanımlanan ‘demokrasilerde’ böyle bir beyanda bulunan bir Başbakan, yerinde kalamaz” diye sonra ilave etmiştim:
Kadın örgütleri, ‘üzüldük’, ‘kırıldık’ diyene kadar, örgütlenip yollara dökülür. Başbakanın kürsüde toplu tepkiye maruz kalmaksızın böyle bir cümleyi tamamlamasına izin verilmez. Oracıkta ıslık kıyamet protesto edilir. İş bununla kalmaz. Kadın bakanlar ve kadın siyasetçiler ayaklanır. Sağdan sola Meclis’teki tüm kadın milletvekilleri; kadın hareketlerini hiçe sayan bu deklarasyonu, siyasetteki varlık nedenlerini hedef alan ve aşağılayan ‘hakaret’ olarak algılayacaklarından, kazan kaldırır. Olay gazetelerin polemik sayfalarında kalmaz. Manşetlerden inmeyen ‘skandala’ dönüşür. ‘Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum’ diyen bir Başbakan, ülkesinde bir daha kadın seçmenlerden oy alamaz.” (Kadın Erkek Eşitliğine İnanmayan ‘Demokrat Başbakan’, Sağnak, 22 Temmuz 2010)

Kadının adı yok
Ama o yıllarda Washington’un dünyaya “İslam demokrasisi” diye allayıp pulladığı modeli, Türkiye’de de okumuşu yazmışıyla beğenip alanı çok olduğundan, bunların hiçbirisi olmadı.
“Model İslam demokrasisinde” Erdoğan’ın duruşu yadırganmadı, kadınlardan çıkan çatlak sesler hızla yatıştı ve “yetmez ama evet”çilerin de katkısıyla RTE, dönüm noktası o referandumu aldı.
Üstüne de Saray’a çıktı.
Geçen beş yılda biz kadınlar her yıl geri gittik.
Kadına şiddet aynı dönemde yüzde 1400 arttı.
Kadın”ın adı; konuyla ilgili bakanlığın titrinden bile çıkarıldı.
Türkiye, dünya cinsiyet eşitsizliği raporlarında en kadın düşmanı ülkelerle anılmaktan kurtulamadı.
Her halk hak ettiği lider ve yönetimlere mahkûm oluyor sonunda.
Ayşegül Hanım hedefi on ikiden vurmuş.
Kimimiz daha çok, kimimiz daha az, ama hepimiz sorumluyuz bu cinnetten. Etkin biçimde hâlâ “yeter” diyemediğimiz için.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları