On yıllardır günlük yaşamlarımızın içine sessizce, küçük küçük, damla damla sızan kötülükler; bugün ulaştıkları devasa halleriyle birçok insan tarafından kanıksanmış bir şekilde yaşanıyor. Birkaç on yıl öncesinde ülkemizi derinden yaralayan hukuksuzluklar ve haksızlıklar bugün gayet “normal” kabul ediliyor! Sadece büyük büyük politik olaylarda değil günlük yaşamlarımızın içindeki en basit olaylarda bile fazlasıyla gördüğümüz bu kötülüklerin nasıl evrimleştiğini bir an evvel anlamak zorundayız. Aksi halde onlarla mücadele edebilmek. Her geçen gün daha da zorlaşıyor.
KÖTÜLÜĞÜN YOLCULUĞU
Kötülük üzerine en derinlikli araştırmaları yapan Hannah Arendt, büyük ölçüde Totalitarizmin Kökenleri adlı yapıtındaki tezlerini sınamak için 1961’de The New Yorker adına Adolf Eichmann’ın İsrail’de yapılan beş aylık yargılanma sürecini takip eder ve bir rapor hazırlar. Eichmann’ı bir canavar olarak görmek isteyen İsrail hükümeti gibi birçok kesimden oldukça sert tepkiler almasına yol açan bu raporun düşünsel merkezinde “kötülüğün sıradanlığı” kavramı bulunur.
Arendt; bu dava sonucunda insanlığın gördüğü en büyük suçlardan biri olan soykırımın, beklenenin aksine hiç de canavarca güdülere sahip insanlar tarafından değil son derece basit ve sıradan insanlar tarafından yapıldığını saptar. Ve bu yüzden kötülüğün en tehlikeli halinin sıradanlık olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye davet eder bizi. Bu noktada onun kötülük üzerine teşhislerini şöyle maddelendirebiliriz[1]:
1) Pasif Kötülük. Kötülük, çoklukla bir kayıtsızlık haliyle başlar. Kişisel konforunu koruma uğruna, tanık olduğu kötülükler karşısında kayıtsız kalan insanlar, kötülüğün yayılmasına ve direncin zayıflamasına neden olur. Kötülüğün bu en ilkel biçimi, ona pasif bir şekilde katılım anlamına gelir. Çoğunluğun tepkisiz kaldığı bu durum, kötülüğün önündeki en büyük engel olan direncin zamanla ortadan kalkmasına neden olur.
2) Aktif Kötülük. Pasif katılım belli bir hacme ulaştığında, kötülük kolektif bir nitelik kazanır. Artık bu, “herkes yapıyor” düşüncesiyle meşrulaştırılan aktif bir kötülük biçimidir. İnsanlar, yalnızca kendilerine verilen görevleri yerine getirdiklerini söyleyerek kendilerini “masum” olarak görürler. Hiçbir şeyi sorgulamadan otoriteye ya da yaygın olana itaat ederek kötülüğe dahil olurlar.
3) Fanatik Kötülük. Aktif katılım büyük bir hacme ulaştığında ise ideolojik bir fanatizm ortaya çıkar. Bu fanatizm, insanların kendilerini ahlaki bir sorgulamanın dışında hissetmelerini sağlar. Mutlak bir düşünce yapısı tarafından zihinsel eleştiri yetileri felç edilmiş bireyler, en dehşet verici suçları bile kurgusal düşmanlıklarla meşrulaştırır. Kötülüğün bu haline dahil olanlar, artık kendilerini her türlü ahlaki konumun üzerinde görerek yaptıkları her şeyi sorgulanamaz mutlak bir doğruluk olarak benimserler.
4) Sıradan Kötülük. Fanatizmin yaygınlaşması sonucundaysa kötülüğün en uç hali ortaya çıkar. Artık kötülükler gündelik yaşam içinde sıradanlaşmış ve çoğunluk tarafından “normal” görülmeye başlanmıştır. Bu kötülüğün en tehlikeli biçimidir, çünkü sıradanlaşan kötülüğe çoğu insan fark bile etmeden dahil olur.
Nihayetinde en büyük kötülüklerin kaynağında sıradanlıkların olduğunu görmek çok ürkütücüdür. Ancak Arendt’in on yıllarca önce dile getirdiği bu analizler, günümüzde halen hak ettiği dikkati üzerine toplayamıyor. Sözgelimi ülkemizin bugününe bakın, etrafınıza bakın; kimler kötülüklere ne biçimlerde dahil oluyor, anlamaya çalışın. Sadece sessiz kalanları, sadece görevlerini yerine getirenleri, sadece bir ideolojiyi savunanları anlamaya çalışın. Ve maalesef artık büyük çoğunluğu oluşturan, gayet sıradan bir şekilde, kötülük yaptığını ya da kötülüğe dahil olduğunu bile düşünmeden kötülük yapanları anlamaya çalışın. Ve nihayetinde bir aynanın karşısına geçip kendinize bakın; kendinizin dahil olduğu pasif, aktif, fanatik ya da sıradan kötülükleri anlamaya çalışın.
Şayet bu anlama sürecinde etrafınızda ve bilhassa kendinizde hiçbir kötülük bulamıyorsanız, kötülüğün en tehlikeli hali olan sıradanlığınızı derhal fark edin ve derhal ondan kurtulmaya çalışın!
***
Sıradan insan, sıradanlaştığı ölçüde konular ve olaylar hakkında düşünmek yerine bir akışa dahil olup giden insandır. Bu yüzden ideolojik bir fanatikten çok daha tehlikelidir. Yapıp etmelerine ilişkin kendini asla sorgulamayan, dolayısıyla kendini asla hatalı, yanlış, suçlu ya da kötü hissetmeyen ve en nihayetinde her durumda haklı ve masum olduğunu doğrulayan bir zihinle yaşamayı ifade eden sıradanlık, içinden çıkılması en zor kötülük biçimidir. Arendt’in sık sık vurguladığı gibi tehlikeli olan canavarlar değil düşünmeyen, sorgulamayan sıradan insanlardır!
Kötülüğe karşı en etkili mücadele, düşünmek ve sorgulamaktır! Düşünceleri ve daha önemlisi düşünenleri ve en önemlisi de düşünmeyi asla küçümsemeyin!
[1] Burada oluşturulan maddeleme, filozofun metinlerinden hareketle kişisel yorumlarımın da dahil olduğu bir okumadır. Olası yanlış anlamaların önüne geçmek için filozofun kötülük üzerine düşüncelerinin ana hatlarını vermediğimi belirtmem gerekiyor. Ancak bu okuma asla filozofun metinlerinden uzaklaşan bir okuma da değildir.