Dijital çatlaklar
Ali Apaydın
Son Köşe Yazıları

Dijital çatlaklar

02.10.2025 09:24
Güncellenme:
Takip Et:

Günümüzde tümüyle dijital bir çatlağın içinde yaşayan insanlar var. “Paylaşılmamış anlar yaşanmamıştır” diye düşünen, benliklerini kayıt, dolaşım ve anlık geri bildirim üzerine inşa eden, beğenilerin ve yorumların gölgesinde görünür ama derinden yalnız bir hayat süren insanlar. Giderek çoğalan bir insan türü bu. Onlar için dijital ve fiziksel olan arasında tersinmiş bir durum var; artık fiziksel olan dijital olanı değil dijital olan fiziksel olanı belirliyor.

Çoğu kesim, Z ve T kuşaklarını böyle olmakla suçluyor, ancak gerçekte bu insanlara karşı en büyük mücadeleyi Z ve T kuşakları veriyor!

SIVILAŞMIŞ BENLİKLER

Dijital çağla birlikte gelen kendini ifade etme araçlarındaki artış, sunduğu özgürlük olanaklarının yanı sıra ciddi bir görünür olma baskısı da getirdi. Bu baskı, özgürleştirici olanakların aksine pek çok varoluşsal çatlaklara da yol açıyor. Ve pek çok insan bu çatlakları kişisel çıkarları için kullanıyor, pek çok insan da fark bile etmeden bu çatlakların içinde kaybolup giden hayatlar yaşıyor. İşte bu insanlar için benlik değeri, dış onay mekanizmalarının terazisinde ölçülüyor. Bir paylaşımın aldığı beğeni özgüvenin nabzını tutarken sosyal hayat, perdeleri asla kapanmayan bir tiyatro sahnesine dönüşüyor. “Nasıl görünüyorum? Nasıl anlaşılıyorum?” gibi sorular, benliğin sürekli yankılanan temel sorusu haline geliyor. Bu sonsuz performans, bireyi içsel bir bütünlükten uzaklaştırarak “yalnız ama görünür” olmanın yakıcı çelişkisine hapsediyor.

Bir benlik, içine girdiği her kabın şeklini alan bir sıvı gibi varolabilir mi? Ontolojik olarak hayır. Ancak bu insanlar için bu mümkün; çünkü aynı anda TikTok’ta komedyen, Linkedin’de profesyonel, Instagram’da küratör, X’de filozof olabiliyorlar. Ve bu halleri aynı anda olmak asla bir çelişki değil onlar için, aksine bir tür yeni doğallık! Çünkü kararlı, istikrarlı ve bütünlüklü bir yapı olan benliği; dilediklerinde silip dilediklerinde yeniden yazabildikleri bir yazılım, alınıp satılabilen bir araç gibi kullanıyorlar. “Ben” diye tek bir şeyleri yok, bolca “ben”ler içinde yaşıyorlar; her yerde her şekilde görünebilen çeşit çeşit “ben”ler…

BİR KUŞAK MESELESİ DEĞİL, BİR VAROLUŞ BİÇİMİ

Hayır, bu yalnızca 1997–2012 arasında doğan Z kuşağı ile 2012 sonrası dünyaya gelen T kuşağının meselesi değil! Bir kuşak meselesi değil bu, bir seçim meselesi! Bu, benliğini dijital dünyanın akışkanlığına terk eden her bireyi etkileyen, kuşaklar ötesi bir varoluş biçimi. X ve Y kuşağından yüzbinlerce insan da bu dijital çatlakların içinde yaşıyor. Bu yüzden mesele, bir doğum tarihinden ziyade, bu sıvı benlik paradigmasını içselleştirmiş olmakta yatıyor.

Nitekim aceleci psikologlar ve sosyologların iddia ettiklerinin aksine Z kuşağı, dijitalleşen bu varoluş biçimlerine karşı insanlık adına tarihi bir mücadele veriyor. Evet, Z ve T kuşaklarının bu varoluş biçiminin en çok rastlanan figürleri oldukları doğrudur. Doğrudur, çünkü onlar bu dünyanın içine doğdu, bu dünyayı var etmediler; bu yüzden bu varoluş biçimlerinin en keskin eleştirisini de onlar yapıyor, en keskin mücadeleyi de onlar veriyor!

Sözgelimi, Z kuşağı bunu ülkemizin tarihindeki en onurlu mücadelelerden biri olan Gezi Direnişiyle gösterdi. Ve açık bir şekilde görüyoruz ki dünya çapında bugün, dijital benliğin kırılganlığı ve performans dayatmasıyla en yoğun şekilde Z ve T kuşakları mücadele ediyor! Üstelik bunu yine dijital araçları kullanarak yapıyorlar. Muazzam bir başarı bu! Şu hâlde, yine aceleci psikologların önerdikleri dijital detoks gibi tuhaf çözümler üretmek yerine dijital dengeyi bulan bu kuşağın insanlarını örnek almalıyız. Çünkü çözüm, bu dijital dünyanın içinde ya da dışında konumlanmaktan değil sürdürülebilir bir dijital dengeyi sağlayabilmekten geçiyor.

İnsan ve hayvan hakları, iklim krizi, barış ve adalet için dünya genelinde yükselen eylemlerin odağında bu dijital çatlakların içine hapsolan Z ve T kuşaklarından kimseler olmadığı gibi dijital detoks savunucusu pek bilmiş, kibirli X ve Y kuşaklarından kimseler de yok! Sadece ve sadece dijital dengeyi sağlayabilen insanlar var! Ama en çok da hem bu toksik sistemin içine doğan hem de onun en etkili eleştirmenleri olabilmeyi başaran Z ve T kuşaklarından insanlar var. İşte bu esas, meselenin basit kuşak analizlerini aştığının en net kanıtı.

BELİRSİZ SUÇLAMALARIN YERİNE MÜCADELEYE KATILMAK

Artık, ucuz felsefeler yapıp, yeni kuşakları suçlamaktan derhal vazgeçmek zorundayız. Zırvalamamak zorundayız! Sonuçta, bugün tanık olduğumuz şey, sıvılaşmış, akışkan ya da esnek olarak olumlanan bir benlik anlayışının yükselişi değil sadece; böyle bir benlik anlayışına karşı verilen ciddi bir mücadelenin de yükselişidir. Benliklerini kendi içsel bütünlüklerinden koparmaya zorlanıp dışsal onay mekanizmalarına bağımlı kılınmaya çalışılan, kendilerini sürekli güncellenen bir yazılım olarak kurgulamaya zorlanan bir kuşağın, derin bir varoluşsal güvenceden yoksun kalacaklarını anladıkları an vermeye başladıkları bir mücadelenin yükselişi.

Böyle bir zamanda, Z kuşağı yetişkinliğin sularında yüzerken T kuşağı tam da bu dijital denizin içine doğmuş durumda. Her birinin ihtiyaçları farklı, zorlukları farklı; ama ikisi de aynı mücadelenin içinde. X ve Y kuşaklarının bu mücadeleye tanıklık etmekten çok daha fazlasını yapması gerekiyor. Mücadeleye katılmak ve onlarla olmak! Çünkü mücadele kültürü, bir kuşağın değil, tüm kuşakların sorumluluğunu gerektirir. 

***

Bu cumartesi Ankara CUMOK ve Cumhuriyet Kitapları iş birliğiyle, yaşamı boyunca laiklik ve kadın hakları mücadelesi veren Bahriye Üçok anısına düzenlenen söyleşide konuşmacı olarak bulunacağım. ATO Congresium’daki Phasalis Salonundaki söyleşi saat 15.00’te.

Yazarın Son Yazıları

‘Tutarsızlığın Tutarsızlığı’

21. yüzyıl Türkiye’sinde kendi içinde kısmen ayrışan cumhuriyet karşıtı politik çizgileri ilk kez birleşmiş bir şekilde buluyoruz karşımızda: AKP, MHP, DEM, PKK ve diğerleri…

Devamını Oku
27.11.2025
Bir metnin 'yapı'sı

İçinde 969 kez “Hatırladığım kadarıyla”, 774 kez “Bilmiyorum”, 691 kez “-mışlar, -mişler, -muşlar” gibi...

Devamını Oku
13.11.2025
Düşünme aralıkları açmak için

Politika üretimi, derinlemesine düşünülmüş temel ilkeler etrafında şekillenen bir süreçtir.

Devamını Oku
30.10.2025
‘Sahtelikler Tiyatrosu’ iflasın eşiğinde

‘Sahtelikler Tiyatrosu’ iflasın eşiğinde

Devamını Oku
16.10.2025
Dijital çatlaklar

Dijital çatlaklar

Devamını Oku
02.10.2025
İhanetler ve hainler

İhanetler ve hainler

Devamını Oku
18.09.2025
Demokrasi diploması

Eğitim sosyolojisi içerisinde yaygın bir tez, bir ülkenin gelişmişlik düzeyini belirlemek için basit bir kriteri dikkate alır...

Devamını Oku
04.09.2025
Eleştiri, demagoji ve zırvalama

Eleştiri, demagoji ve zırvalama

Devamını Oku
21.08.2025
Gerçeklik iğnesi

Tıpkı kökleriyle ormanı zehirleyen bir mantar gibi toprağımızı, havamızı, geleceğimizi sarmalayıp zehirleyen bir iktidarla yaşıyoruz.

Devamını Oku
07.08.2025
MEB ve ÖSYM’nin karanlığı

MEB ve ÖSYM ısrarla “adil ve bilimsel” sınavlar yaptığını iddia ediyor.

Devamını Oku
24.07.2025
Yarım önlemleri reddedin!

Çok geç kaldığımız doğru! Çok doğru. Uyanış en geç 2023’te başlamalıydı...

Devamını Oku
10.07.2025
Mücadeleyi baltalayanlarla mücadele etmek

Veganizm ve feminizm gibi çağımızın en değerli ve en etkili mücadele alanları bir tür “seküler din”e dönüşüyor.

Devamını Oku
26.06.2025
Yaşayan umutlar olmayı sürdürmek

Yaşayan umutlar olmayı sürdürmek

Devamını Oku
12.06.2025
Kötülüğün sıradanlaşması

Kötülüğün sıradanlaşması

Devamını Oku
29.05.2025
'Ben Marksist değilim'

“Ce qu'il y a de certain c'est que moi, je ne suis pas Marxiste” – “Kesin olan şu ki, ben Marksist değilim.” - Karl Marx

Devamını Oku
15.05.2025
İşçi sınıfı ve bugünümüz

İşçi sınıfı ve bugünümüz

Devamını Oku
01.05.2025
Liseliler ve öğretmenleri

Liseliler ve öğretmenleri

Devamını Oku
17.04.2025
Direnişin felsefesi

Direnişin felsefesi

Devamını Oku
03.04.2025
Mutsuz Adam

Mutsuz Adam

Devamını Oku
20.03.2025
Karanlık eğitim çalıştayı

Karanlık eğitim çalıştayı

Devamını Oku
06.03.2025
Akademisyenlerin suskunluğu

Akademisyenlerin suskunluğu

Devamını Oku
20.02.2025
Kayıp zamanın içinde

Kayıp zamanın içinde

Devamını Oku
06.02.2025
Meşruiyet meselesi ve faşizm tehlikesi

Meşruiyet meselesi ve faşizm sorunu

Devamını Oku
23.01.2025
Sol, solsuzluk ve 'solcular'

Sol, solsuzluk ve 'solcular'

Devamını Oku
09.01.2025
Ders olsun!

Ders olsun!

Devamını Oku
26.12.2024
-ım, -im, -üm’lerden kurtulmak

-ım, -im, -üm’lerden kurtulmak

Devamını Oku
12.12.2024
‘Sessizliğin Cumhuriyeti’

‘Sessizliğin Cumhuriyeti’

Devamını Oku
28.11.2024
Politika gösterisi değil politika yapmak!

Politika gösterisi değil politika yapmak!

Devamını Oku
14.11.2024
Türkiye bu değil!

Türkiye bu değil!

Devamını Oku
31.10.2024
Tarihte tatile çıkma zamanı değil!

Tarihte tatile çıkma zamanı değil!

Devamını Oku
17.10.2024
Cumhuriyet ve gençlik

Cumhuriyet ve gençlik

Devamını Oku
03.10.2024
Veli zorbalığı

Veli zorbalığı

Devamını Oku
19.09.2024
Cumhuriyet öğretmenlerinin sorumluluğu

Cumhuriyet öğretmenlerinin sorumluluğu

Devamını Oku
05.09.2024
'En zorunlu harcamaların ihmali'

'En zorunlu harcamaların ihmali'

Devamını Oku
22.08.2024
Cumhuriyet Türkiye’nin DNA’sıdır!

Cumhuriyet Türkiye’nin DNA’sıdır!

Devamını Oku
07.08.2024
Maraton, demokrasi ve eğitim

Maraton, demokrasi ve eğitim

Devamını Oku
25.07.2024
Ali Apaydın yazdı...

Kırksekiz ve Duygu

Devamını Oku
11.07.2024
Ali Apaydın yazdı...

Cehalet ve tehdit

Devamını Oku
27.06.2024
Eğitimde utanç yılı

Eğitimde utanç yılı

Devamını Oku
13.06.2024
Devrimi kurtarmak

Devrimi kurtarmak

Devamını Oku
30.05.2024