‘Tutarsızlığın Tutarsızlığı’
Ali Apaydın
Son Köşe Yazıları

‘Tutarsızlığın Tutarsızlığı’

27.11.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

21. yüzyıl Türkiye’sinde kendi içinde kısmen ayrışan cumhuriyet karşıtı politik çizgileri ilk kez birleşmiş bir şekilde buluyoruz karşımızda: AKP, MHP, DEM, PKK ve diğerleri…

Durup durup varoluşsal bir tehdit algısı yayarak politikasızlığı politika olarak dayatan ve sahteliği apaçık olmasına rağmen “Terörsüz Türkiye” adlı bir süreç var edip sözde bir “dostlar topluluğu” oluşturan, her politik yapıyı bu topluluğun içinde boğmaya çalışan, bu tutarsız topluluklarına dahil olmayanları tutarsızlıkla itham ederek kendi tutarsızlıklarını örtbas edebileceğini sanan, her muhalif söylemi kendi çizgisinde hizaya çekmeye çabalayan bu girişimi derhal anlamak ve anlatmak zorundayız!

Yoksa yıllarca yaşadığımız gibi yine iktidarın belirlediği gündem ve kavram setleriyle hareket etmek zorunda kalır ve böylece kendi politik pozisyonumuzu yitirerek nihayetinde bugün pek çok kesimin ve ismin içine düştüğü ve pek çok kesimin ve ismin de içine düşmeye başladığı gibi iktidarın bir aparatı olmak dışında hiçbir sonuç üretmeyecek olan politik bir açmazla baş başa kalırız!

Çünkü “aynı çizgi” çoğu zaman farklı politik düşüncelerin gönüllü bir uzlaşısı değil, hegemonik bir gücün tüm politik alanı kendi lehine yeniden yapılandırmasının ve muhalefeti kendi içinde eritmesinin bir adıdır!

Peki, kısa bir zaman öncesine kadar asla yan yana gelebilecekleri düşünülmeyen AKP, MHP, DEM, PKK ve diğer kesimleri bugün “aynı çizgi”ye getiren şey nedir?

HEGEMONİK TUZAĞIN TARİHİ KÖKENLERİ

Felsefe tarihi, yalnızca birbirini takip eden düşüncelerin değil, aynı zamanda birbirine keskin bir şekilde karşı duran düşüncelerin de tarihidir. Ünlü filozoflar arasındaki bazı polemikler, yüzyıllar boyunca düşünce dünyasının ana damarlarını belirlemekle kalmaz, sosyopolitik sonuçlar da doğurur. Nitekim, bugün yaşadığımız pek çok gerilimin kökenini, bu tarihî polemiklerin gölgesinde şekillenen düşüncelerde görebiliriz.

Bu polemiklere ilkçağda Sokrates, Platon, Aristoteles üçlüsüyle sofistler, orta çağda Pelagius ile Augustinus, Fransız Devrimi sürecinde Edmund Burke ile Thomas Paine ve 19. yüzyılda Pierre-Joseph Proudhon ile Karl Marx arasındaki ünlü tartışmalar örnek verilebilir.

Ancak ülkemiz adına bugünümüzde etkisini gösteren en önemli polemik kuşkusuz ki 11. ve 12. yüzyıllarda Gazali ve İbn Rüşd arasında yaşanandır.

Hayatının büyük kısmını, başta Büyük Selçuklu veziri Nizâmülmülk gibi isimlerin desteğiyle dönemin entelektüel merkezlerinden Nişabur, Bağdat ve Şam gibi kentlerde müderrislik yaparak geçiren Gazali, bilhassa Farabi ve İbn Sina gibi isimlerin eserleri sayesinde felsefenin oldukça değer gördüğü bir çağda yaşadı. Ancak düşünsel gelişiminin bir aşamasında felsefi düşüncenin yaygınlaşmasını İslam için varoluşsal bir tehdit olarak algıladı ve 1095 dolaylarında filozofları tutarsızlıkla suçladığı ünlü eseri Tehâfütü’l Felâsife’yi (Filozofların Tutarsızlığı) kaleme aldı.

İçerik bakımından oldukça sığ ve vasat olan bu eser, bu sığlığına rağmen kullandığı yöntem bakımından bir hayli yetkin ve etkileyicidir. Yetkin ve etkileyicidir, çünkü Gazali, filozofları başka bir şekilde değil de (sözgelimi bir mütekellim gibi değil de) ironik bir pozisyon alarak filozofça bir eleştiriye tabi tutmuştur. Neticede bu eser İslam coğrafyasında politik açıdan oldukça kullanışlı olmasından dolayı giderek artan bir etkiye sahip olur ve bu etkisini günümüze dek taşımayı sürdürür.

Gazali’nin ölümünden 15 yıl sonra Kurtuba’da, yani Gazali’nin yaşadığı yerlerden çok çok uzakta bir yerde dünyaya gelen İbni Rüşd ise, Gazali’nin düşüncelerinin etkisini açık bir şekilde deneyimlediği bir hayatın içinden geçer. Bu yüzden felsefenin, aklın ve bilimin ciddi bir tehdit altında olduğunu fark ederek yaklaşık bir asır sonra, 1180 civarlarında, Tehâfütü’l Felâsife’ye (Filozofların Tutarsızlığı) çarpıcı bir başlıkla yanıt verir: Tehâfüt et-Tehâfüt (Tutarsızlığın Tutarsızlığı). Gazali’nin filozofların düşüncelerini karikatürize ederek çarpıttığını açık bir şekilde göstermek için onun eserindeki 20 meselenin tümünü tek tek alıntılayarak yanıtlayan İbn Rüşd’ün bu eseri de en az Gazali’nin eseri kadar büyük bir etki oluşturur. Ancak bu etki, Ortadoğu yerine bugün Batı diye tabir ettiğimiz dünyada kendini gösterir. Ki bu yüzden, pek çok tarihçi tarafından İbn Rüşd’ün düşünceleri Rönesans’ı hazırlayan başat temellerden birisi olarak kabul edilir.

NEREDEYSE BİN YIL SONRA AYNI POLEMİK!

Bugün Türkiye’de ve daha geniş bir şekilde Ortadoğu coğrafyasında karşılaştığımız pek çok gerilimi, bu neredeyse bin yıllık kırılmanın güncel yansımaları olarak görebiliriz. Her ne kadar bugün filozoflar bambaşka konuları tartışsa da bu polemiğin özünde yatan yaklaşımların politik sonuçları halen varlığını sürdürmektedir. Ki bu bağlamda, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte hayata geçirilen modernleşme projesini özünde İbn Rüşd’ün savunduğu akılcı ve felsefî çizgiyi takip eden bir proje olarak nitelemek hiç de yanlış olmaz. Ve aksine, bu projeye karşı çıkanların oluşturduğu çizgilerin de Gazali’nin sorgulama yerine itaati esas alan düşünce çizgisinin güncellenmiş halleri olduğu çok açıktır.

Nitekim, henüz Osmanlı’nın yıkılışı ile cumhuriyetin kuruluş sürecinde çeşitli isimlerin bünyesinde somutlaşan düşünce ve eylem yapıları da bu tespiti destekler. Sözgelimi Osmanlı’nın son şeyhülislamlarından Mustafa Sabri açıkça Gazali’yi referans alarak modernizme ve felsefi akla karşı çıkar. Said Nursi, kelamcı yöntemle bilimi İslamileştirmeye çalışır. Şeyh Sait, hilafet ve şeriat talebiyle bir ayaklanmaya girişir.

Bunların hepsi, farklı farklı biçimlerde Gazali’nin filozoflara karşı açtığı cephenin 20. yüzyıl versiyonlarıdır! Nitekim bugünkü AKP, MHP, DEM, PKK ve diğerlerini tek bir çizgide buluşturan düşünce zemini de tam bu versiyonların birleştirilmiş halinden başka bir şey değildir!

***

Tarih, büyük polemiklerin de tarihidir. Ve biz Türkiye olarak yüzyıl önce yaptığımız devrimle o en büyük polemikten birinin hangi tarafında yer aldığımıza net bir şekilde karar verdik! Şimdi bu kararı tutarsızlıkla suçlayanlar, aslında tutarsız olanın ta kendileridir!

Yazarın Son Yazıları

MESEM Mezarlığı

Arda, başı bir sac büküm makinesinde 16 dakika sıkışarak can verdi.

Devamını Oku
11.12.2025
‘Tutarsızlığın Tutarsızlığı’

21. yüzyıl Türkiye’sinde kendi içinde kısmen ayrışan cumhuriyet karşıtı politik çizgileri ilk kez birleşmiş bir şekilde buluyoruz karşımızda: AKP, MHP, DEM, PKK ve diğerleri…

Devamını Oku
27.11.2025
Bir metnin 'yapı'sı

İçinde 969 kez “Hatırladığım kadarıyla”, 774 kez “Bilmiyorum”, 691 kez “-mışlar, -mişler, -muşlar” gibi...

Devamını Oku
13.11.2025
Düşünme aralıkları açmak için

Politika üretimi, derinlemesine düşünülmüş temel ilkeler etrafında şekillenen bir süreçtir.

Devamını Oku
30.10.2025
‘Sahtelikler Tiyatrosu’ iflasın eşiğinde

‘Sahtelikler Tiyatrosu’ iflasın eşiğinde

Devamını Oku
16.10.2025
Dijital çatlaklar

Dijital çatlaklar

Devamını Oku
02.10.2025
İhanetler ve hainler

İhanetler ve hainler

Devamını Oku
18.09.2025
Demokrasi diploması

Eğitim sosyolojisi içerisinde yaygın bir tez, bir ülkenin gelişmişlik düzeyini belirlemek için basit bir kriteri dikkate alır...

Devamını Oku
04.09.2025
Eleştiri, demagoji ve zırvalama

Eleştiri, demagoji ve zırvalama

Devamını Oku
21.08.2025
Gerçeklik iğnesi

Tıpkı kökleriyle ormanı zehirleyen bir mantar gibi toprağımızı, havamızı, geleceğimizi sarmalayıp zehirleyen bir iktidarla yaşıyoruz.

Devamını Oku
07.08.2025
MEB ve ÖSYM’nin karanlığı

MEB ve ÖSYM ısrarla “adil ve bilimsel” sınavlar yaptığını iddia ediyor.

Devamını Oku
24.07.2025
Yarım önlemleri reddedin!

Çok geç kaldığımız doğru! Çok doğru. Uyanış en geç 2023’te başlamalıydı...

Devamını Oku
10.07.2025
Mücadeleyi baltalayanlarla mücadele etmek

Veganizm ve feminizm gibi çağımızın en değerli ve en etkili mücadele alanları bir tür “seküler din”e dönüşüyor.

Devamını Oku
26.06.2025
Yaşayan umutlar olmayı sürdürmek

Yaşayan umutlar olmayı sürdürmek

Devamını Oku
12.06.2025
Kötülüğün sıradanlaşması

Kötülüğün sıradanlaşması

Devamını Oku
29.05.2025
'Ben Marksist değilim'

“Ce qu'il y a de certain c'est que moi, je ne suis pas Marxiste” – “Kesin olan şu ki, ben Marksist değilim.” - Karl Marx

Devamını Oku
15.05.2025
İşçi sınıfı ve bugünümüz

İşçi sınıfı ve bugünümüz

Devamını Oku
01.05.2025
Liseliler ve öğretmenleri

Liseliler ve öğretmenleri

Devamını Oku
17.04.2025
Direnişin felsefesi

Direnişin felsefesi

Devamını Oku
03.04.2025
Mutsuz Adam

Mutsuz Adam

Devamını Oku
20.03.2025
Karanlık eğitim çalıştayı

Karanlık eğitim çalıştayı

Devamını Oku
06.03.2025
Akademisyenlerin suskunluğu

Akademisyenlerin suskunluğu

Devamını Oku
20.02.2025
Kayıp zamanın içinde

Kayıp zamanın içinde

Devamını Oku
06.02.2025
Meşruiyet meselesi ve faşizm tehlikesi

Meşruiyet meselesi ve faşizm sorunu

Devamını Oku
23.01.2025
Sol, solsuzluk ve 'solcular'

Sol, solsuzluk ve 'solcular'

Devamını Oku
09.01.2025
Ders olsun!

Ders olsun!

Devamını Oku
26.12.2024
-ım, -im, -üm’lerden kurtulmak

-ım, -im, -üm’lerden kurtulmak

Devamını Oku
12.12.2024
‘Sessizliğin Cumhuriyeti’

‘Sessizliğin Cumhuriyeti’

Devamını Oku
28.11.2024
Politika gösterisi değil politika yapmak!

Politika gösterisi değil politika yapmak!

Devamını Oku
14.11.2024
Türkiye bu değil!

Türkiye bu değil!

Devamını Oku
31.10.2024
Tarihte tatile çıkma zamanı değil!

Tarihte tatile çıkma zamanı değil!

Devamını Oku
17.10.2024
Cumhuriyet ve gençlik

Cumhuriyet ve gençlik

Devamını Oku
03.10.2024
Veli zorbalığı

Veli zorbalığı

Devamını Oku
19.09.2024
Cumhuriyet öğretmenlerinin sorumluluğu

Cumhuriyet öğretmenlerinin sorumluluğu

Devamını Oku
05.09.2024
'En zorunlu harcamaların ihmali'

'En zorunlu harcamaların ihmali'

Devamını Oku
22.08.2024
Cumhuriyet Türkiye’nin DNA’sıdır!

Cumhuriyet Türkiye’nin DNA’sıdır!

Devamını Oku
07.08.2024
Maraton, demokrasi ve eğitim

Maraton, demokrasi ve eğitim

Devamını Oku
25.07.2024
Ali Apaydın yazdı...

Kırksekiz ve Duygu

Devamını Oku
11.07.2024
Ali Apaydın yazdı...

Cehalet ve tehdit

Devamını Oku
27.06.2024
Eğitimde utanç yılı

Eğitimde utanç yılı

Devamını Oku
13.06.2024