Bir zamanlar bir ülkenin başkentinin yüksek tepelerinden birinde altın yaldızlı bir heykel varmış. Mutsuz Adam’ın heykeliymiş bu. Mutsuz Adam, ülkedeki insanların mutluluğunu kıskanır, onların neşesini, umudunu ve huzurunu çalmak istermiş.
Heykeli gören herkes önce hayranlık duyar, sonra korkarmış. “Ne garip, hiç neşesi yok!” diye söylenirmiş onu gören çocuklar. Gençler “Tıpkı umutsuz bir canavara benziyor!” diye fısıldaşır, “Bu yaşımıza kadar bu kadar huzursuz biri görmedik!” dermiş yaşlılar.
Bir gece bir kırlangıç dinlenmek için bu heykelin yanına konmuş ve merakına yenik düşerek sormuş: “Sen de kimsin? Niye bu kadar mutsuzsun?”
Mutsuz Adam, “Ben Mutsuz Adam’ım. Bedenim altın yaldızlarla kaplı, gözlerim safirden, kalbim taştan ve kılıcımın kabzasında büyük bir yakut var” diye yanıt vermiş. “Peki ama neden herkes senden korkuyor?” diye sormuş kırlangıç. Mutsuz Adam, “Çünkü bu ülkedeki insanlar benim aksime hep mutlu oluyor. Oysa mutluluğu hak eden benim, onlar değil! Kılıcımdaki yakut sayesinde onların mutluluğunu çalıyorum bu yüzden. Ve sen, artık benim sadık hizmetçim olacak ve onların mutluluğunu getireceksin bana!” demiş.
Kırlangıç bu sözler karşısında önce “Böyle çakılı kaldığı bir yerde ne yapabilir ki bana?” diye düşünmüş ama sonra “Ya gerçekten söylediği gibi bana zarar verirse” diye korkup itaat etmeye karar vermiş.
Böylece Mutsuz Adam, kırlangıca ülkenin en mutlu çocuğunun neşesini çalmasını emretmiş. Kırlangıç, çocuğun yanına gitmiş ve onun kahkahalarını, oyunlarını izlemiş. Sonra, çocuğun neşesini çalıp Mutsuz Adam’a teslim etmiş. Neşesi çalınan çocuk, birden mutsuz olmuş ve oyun oynamayı bırakmış. Ve bir gün ekmek almaya giderken ölmüş!
Mutsuz Adam daha fazlasını istemiş. Kırlangıca, ülkedeki en huzurlu yaşlı kadının huzurunu çalmasını emretmiş. Kırlangıç, yaşlı kadının yanına gitmiş. Kadın, her sabah evinden çıkıp akşama kadar sokaktaki kedi ve köpekleri besler sonra evine dönüp pencereden huzurla gün batımını izlermiş. Kırlangıç, yaşlı kadının huzurunu çalıp Mutsuz Adam’a teslim etmiş. Huzuru çalınan yaşlı kadın, birden huzursuz olmuş ve sabahleyin evden çıkmamış, sokaktaki kedi ve köpekler aç kalmış. Ve bir gün yaşlı kadının evinde bir yangın çıkmış, kadın bu yangında ölmüş.
Mutsuz Adam, kırlangıca “Hâlâ mutlu değilim!” diye bağırmış. Bu kez, en umutlu gencin umudunu çalmasını emretmiş. Kırlangıç, gencin yanına gitmiş. Genç, her sabah yeni bir hevesle uyanır, geleceğe dair büyük hayaller kurarmış. Kırlangıç, gencin umudunu çalıp Mutsuz Adam’a teslim etmiş. Umudu çalınan genç umutsuzluğa dayanamayıp intihar etmiş.
Bu şekilde kırlangıç, her seferinde daha bir vicdan azabı çekerek Mutsuz Adam'ın emirlerini yerine getirmeye devam etmiş: yeni bir annenin sevincini, bir yazarın ilhamını, bir ressamın renklerini, bir aşığın tutkusunu; bütün çocukların neşesini, bütün gençlerin umudunu ve bütün yaşlıların huzurunu çalıp hepsini Mutsuz Adam’a teslim etmiş. Öyle ki, artık ülkede mutlu tek bir insan bile kalmamış! Bunun üzerine hayvanların ve bitkilerin mutluluklarını da istemiş Mutsuz Adam, kedilerin miyavlamalarını, köpeklerin havlamalarını, kuşların cıvıltılarını, çiçeklerin güzel kokularını, ağaçların yapraklarını… her canlının her mutluluk parçasını istemiş kırlangıçtan. Ve hepsini de almış. Ancak kırlangıcın getirdiği hiçbir şey Mutsuz Adam’ı tatmin etmemiş. Her seferinde yüzü ve taştan kalbi daha bir karanlıklaşmış.
Nihayet kırlangıç dayanamayıp “Senin yüzünden bu ülkede mutluluk kalmadı! Çocukların neşesini, gençlerin umudunu, yaşlıların huzurunu çaldın! Ağaçları yapraksız, çiçekleri kokusuz bıraktın, bütün hayvanların sevinçlerini aldın! Dur artık! Safir gözlerin kötülük dışında hiçbir şey görmüyor, kılıcındaki yakutun hünerinden başka zihnin hiçbir şey düşünmüyor, taştan kalbin hiçbir şey hissetmiyor!” diye isyan etmiş.
Mutsuz Adam, öfkeyle “Ama hiç mutlu değilim hâlâ! Daha fazla mutluluk gerek bana! Senin de küçük bir mutluluğun var; onu da istiyorum, onu da ver bana!” diye bağırmış.
Kırlangıç o an, ülkedeki son mutluluk parçasının kendisinde kaldığını anlamış. Ama korkmuyormuş artık! Ani bir hamleyle kılıçtaki yakutu gagasıyla çıkarmış ve safir gözlere vurmuş. Parçalanmış gözler hiçbir şey göremez olunca yakutsuz kılıcın gücü de sona ermiş ve Mutsuz Adam’ın taştan kalbi parçalanıp un ufak olmuş. Heykel tümüyle yıkılmış.
Kırlangıç, günlerce, haftalarca, aylarca çalışıp çaldığı bütün mutlulukları tek tek geri götürmüş. Ve son mutluluk parçasını da geri iade ettikten sonra kendini iyice hissettiren kışın soğuğuna ve yorgunluğa dayanamayıp heykelin yıkıntıları arasına düşerek can vermiş.
Sonra bir çocuk bu yıkıntılar arasında oynarken kırlangıcın küçük bedenini fark etmiş ve onun neler yaşayıp neler yaptığını hemen anlamış. Onun bir heykelini yapıp bu heykele Mutlu Ülkenin Mutlu Kırlangıcı adını vermiş.
Bu yeni heykeli görünce çocuklar neşelerini, gençler umutlarını, yaşlılar huzurlarını, çiçekler kokularını, ağaçlar yapraklarını ve hayvanlar sevinçlerini yeniden kazanmak için yıllarca ve yıllarca çalışmışlar. Ve yıllar geçtikçe herkes Mutlu Ülkenin Mutlu Kırlangıcı heykeline bakıp kırlangıca teşekkürlerini ve yaşamını kaybeden tüm canlılara da saygılarını sunmuşlar.
Mutsuz Adam’a gelince, zamanla hemen her insan ve her canlı unutmuş onu. Unutmayanlar ise onun hatırlanmaması için adını bile anmamış!
***
Masallar gerçek hayat gibidir, asla kötülerin zaferiyle sona ermez! Çocukların neşesini, gençlerin umudunu ve yaşlıların huzurunu çaldırmayın! Çiçeklerin güzel kokularına, ağaçların yapraklarına, hayvanların sevinçlerine ve her bir küçük mutluluk parçanıza sahip çıkın!
Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!
---/---
Not: Bu yazı, Oscar Wilde’ın Mutlu Prens masalının alternatif bir versiyonu olarak kaleme alınmıştır.