Ali Apaydın

'En zorunlu harcamaların ihmali'

22 Ağustos 2024 Perşembe

Yanılmıyorsam bir İrlanda fıkrasıdır; mahkemenin kapısında bekleyen bir gazeteci, mahkeme salonundan çıkan avukata “Tom, kaç sene yedi?” diye heyecanla sorar. Avukat gayet üzgün, “Maalesef, ömür boyu”, diye yanıtlar. Gazeteci sakin, kendi kendine mırıldanır: “Onu iyi bilirim, ömründen de çalacaktır.

Söz konusu mahkemede mahkûm edilen hırsıza bir hayli sempatiyle bakılmasını gözden kaçırmamak gerekiyor: avukat üzgün, gazeteci tasasızdır. Ne de olsa, mahkemelerin ve hukukun iyice gelişmesine tezat olarak hırsızlık yapmak bir suç olarak tanımlanmakla birlikte kutsanan bir değer gibi de sunulur kapitalist dünyada. Ekonomik bir kutsamadır bu. Çünkü kapitalizmin esasları, sistemin temel direği olan burjuvazinin gelişimini iyi çalıp çırpması üzerine kurar. 

Karl Marx, ünlü Kapital kitabında bu durumu titizlikle inceler; “kullanım değeri”nin yerini “değişim değeri”nin alma süreci ilerledikçe hırsızlık da ekonomik büyümenin zorunlu bir kuralı olmaya başlar (1. cilt, ss. 45-135). Öyle ki bu kuralın kapitalizm için “Ne kadar iyi çalabiliyorsan o kadar mutlusundur” diye ifade edebileceğimiz bir slogana dönüştüğünü söylemek mümkündür.

Bu duruma ilişkin olarak Kapital’in üçüncü cildinin başlarında dönemin İngiliz maden şirketlerinin hırsızlıkları üzerine çarpıcı verilerden söz edilir. Mevcut iktidar döneminde sık sık yaşadığımız ve ısrarla “kader” olarak nitelenen acı olaylarla bağlantısı açısından bu verilerin bir kısmını burada aktarmayı gerekli görüyorum:

“1860’larda, İngiltere’de kömür ocaklarında haftada ortalama 15 kişi hayatlarını kaybetmiştir. (…) 1852-1861 yıllarını kapsayan on yıl içerisinde toplam 8.466 insan ölmüştür.(…) Bu can kayıpları çoğu kez maden sahiplerinin doymak bilmez açgözlülüklerinden ileri gelmiştir. Çoğunlukla bunlar tek bir kuyu açtırırlardı, öyle ki, yeterli havalandırma eksikliği bir yana, bu deliğin kapanması halinde başka bir çıkış yolu yoktu.” (3. cilt. s. 82)

***

Marx, ilerleyen sayfalarda maden kuyularına işçilerin sağlığı ve güvenliğini sağlamak adına konulması zorunlu kılınan aygıtların yerleştirilmesi için düzenlenen bir yasa karşısında maden sahiplerinin tepkilerinden söz eder. Maden sahipleri bu yasayı uygulamak istemez, çünkü söz konusu aygıtlar, kendilerine hiçbir getiri sağlamayan ve tümüyle çalışan koşullarının iyileştirilmesine yarayan araçlardır. Kısacası, maden sahipleri yasa karşısında öyle bir tasarrufta bulunmakta ısrar etmektedirler ki, Marx, bu tasarrufları “en zorunlu harcamaların ihmali” diye niteler. Elbette Marx’ın kastettiği “en zorunlu” durum, maden sahiplerinin kazancının artmasına ilişkin olarak değil işin sağlıklı şekilde yürütülmesine yönelik bir zorunluluktur. Bununla birlikte ansal olarak olmasa da belirli bir zaman sonrasında bu durum maden sahiplerinin de ciddi kayıplar yaşamasına neden olacaktır. Çünkü kapitalist sürecin gelişimi, kendi mezarını inşa edecek unsurlardan biri olan hukuk sisteminin gelişmesine de neden olur. Ve yaşanan ölüm olayları karşısında maden sahipleri, yüklü tazminatlar ödemeye de mahkûm edilirler.

Gelgelelim bu süreç doğrusal bir çizgi üzerinde ilerlemez asla. Yani, her fabrikatör, “en zorunlu harcamaları ihmal” etmesinden ötürü yüklü tazminatlar ödemez. Çünkü fabrikatörlerin bir tazminat ödemesi için öncelikle çalışanların hukuksal haklarını kullanması gerekir. Dahası henüz ortada hukuksal haklar bulunmuyor ya da bu hakların kullanımı engelleniyorsa, çalışanların bu hakları elde etmek ve kullanmak için de mücadele etmesi gerekecektir.

***

Bilhassa son yıllarda vahşi kapitalizm değerleriyle yönetilen bir fabrikaya dönüştürüldü ülkemiz. Bu yüzden yıllardır “en zorunlu harcamalar”ımız ısrarla ihmal ediliyor. Yetkili ama yetkin olmayan insanların eline bırakılan ülkemiz, birkaç fabrikatör ile bu fabrikatörlerle iş tutan iktidar marifetiyle gün geçtikçe soyuluyor, yağmalanıyor, yakılıyor ve yıkılıyor. Madenler altında işçilerimiz can veriyor ve sorumlular hiçbir fatura ödemiyor, depremlerde binalarımız yıkılıyor ve günlerce aç ve susuz bir halde enkaz altında kurtarılmayı bekleyen insanlar ve hayvanlar dehşet verici bir şekilde can veriyor ve sorumlular yine hiçbir fatura ödemiyor! Ormanlarımız yanıyor, binlerce hayvan yaşam alanlarından oluyor, dahası bu yangınlar kentlerimize, sokaklarımıza kadar sıçrıyor ve evlerimiz, binalarımız kül oluyor ve sorumlular yine hiçbir fatura ödemiyor!

Hiçbir fatura ödemeyen bu yönetimin hiçbir sorunu çözemeyeceği çok açıktır! Artık bu iktidarı ve çevresini layıkıyla tanıdık, ellerinden gelse fıkradaki Tom gibi kendi ömürlerinden bile çalacaklar! Ve artık ülkemiz için “en zorunlu” olan şey, “en zorunlu harcamaları ihmal” eden bu yönetimden derhal kurtulup fatura ödemesini bilen ve derhal “en zorunlu harcamaları” yaparak işe başlayacak olan yeni bir yönetimdir. Bunun da en kısa yolu hiç vakit kaybetmeden erken seçimlere gitmek ya da gidilmesi için her mücadeleyi vermektir.

----

Not: Yazıdaki göndermeler ve alıntılar için kullanılan kaynak: Marx, Karl; Kapital, Sol yay., çev.: Alaatin Bilgi; Ankara 2004. Ayrıca yazıda sözü edilen “kullanım değeri” ve “değişim değeri” kavramları için 1. cilt, 1. kitap, “Sermayenin Üretim Süreci”, 1. kısım “Meta ve Para” adlı bölüme bakılabilir (ss. 45-135).



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları