Eleştiri, demagoji ve zırvalama
Ali Apaydın
Son Köşe Yazıları

Eleştiri, demagoji ve zırvalama

21.08.2025 08:25
Güncellenme:
Takip Et:

Eleştiri, demokrasi kültürünün vazgeçilmezidir, her fırsatta geliştirilmelidir. Ne yazık ki ülkemizdeki bazı isimler, bu kültürü geliştirmek yerine demagojiyi tercih ediyor.

Bu yazı, eleştiriye argümanla değil, hakaretle karşılık veren bir zihniyetin somut örneğini göstermek için kaleme alınmıştır. Makul bir açımlama yapmak için yazının biraz uzunca olduğunu baştan belirteyim.

TARTIŞMAK YERİNE SALDIRMAK

Cumhuriyet Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi Zülâl Kalkandelen, 15 Ağustos tarihli yazısında “CHP seçmeninin aslında %80’ine yakını bu sürece olumlu bakıyor, destek veriyor” diyen Merdan Yanardağ’ı eleştirdi ve bu iddianın aksini gösteren araştırma verilerini paylaştı. Yanardağ da Tele1’in internet sitesinde aynı araştırmadan söz ettiğini belirten bir yanıt verdi Kalkandelen’e.

Şimdi, önümüzde iki yazı ve sözü edilen araştırma var. Bu durumda kimin haklı kimin haksız olduğunu her birimiz kendi başımıza tespit edebiliriz –ne de olsa her birimiz akıl sahibi insanlardan biri olarak yaşıyoruz!

Durum bu kadar basit. Basit olmayan kısımsa “tarihsel materyalist bir perspektiften bakan, yurtsever ve sosyalist bir gazeteci olarak konuyu ele” aldığını belirten Yanardağ’ın “derin” bir analiz yaptığını öne sürerek itham ve hakaret dolu bir yanıt vermiş olması!

DERİN BİR OKUMA MI, YOKSA ZIRVALIK MI?

Kalkandelen, yazısında Gündemar araştırmasına göre CHP seçmenlerinin sürece desteğinin %11 olduğunu söylüyor. Araştırmaya bakıyoruz, veri doğrulanıyor. Yani Kalkandelen, doğru olan veriyi sunuyor. Veriyi çarpıtmıyor, “derin” bir okuma da yapmıyor, olanı olduğu gibi aktarıp düşüncelerini ifade ediyor.

Yanardağ ise aksine CHP seçmeninin yaklaşık %80’inin sürece “olumlu” baktığını savunarak Kalkandelen’i sözlerini bağlamından koparmakla suçluyor. Bu şekilde kendi bakış açısını CHP seçmeninin bir çözüme karşı olmadığını belirterek açıklamaya çalışıyor. Kendi ifadesiyle araştırmayı “anlama” ve “anlamlandırma” biçimi bu. Ki bu noktada sözlerindeki en kritik bölümün “Çünkü insanlar barış ve demokratikleşmeye ilkesel olarak karşı değiller” olduğunu belirtiyor.

Gelgelelim Yanardağ’ın ifadeleri birbirine eklemlenebilir bir argüman zinciri oluşturmuyor! Şöyle açıklayayım: “İlke olarak iyileşmeye karşı değilim. Ancak bu tedavi yöntemini onaylamıyorum” dediğimde ne demiş olurum? Böyle söyleyerek önerilen tedaviyi “olumlu” mu bulmuş olurum? Yanardağ’ın argüman zincirine göre evet!

Bir başka örnek daha vereyim: “Halkın %80’i depreme dayanıklı binalarda yaşamak istiyor” demek, “Halkın %80’i yeni deprem yasasına olumlu bakıyor” anlamına mı gelir? Böyle bir “okuma” yaparak “derin” bir şekilde mi bakmış oluruz konuya?

Yanardağ, “Gazetecilik matematiği olan bir meslektir” diyerek mesleki üstünlüğünü göstermeye çalışırken %80 gibi çarpıcı bir oranı verilerle destekleme gereği duymadığı gibi, CHP seçmeninin “sürece değil, mevcut yönteme şüpheyle baktığı”nı vurgulayarak yukarıdaki paralojik düşünme zemininde de ısrar ediyor!

Ciddi olalım! Bu noktada daha önce “Ben Marxist değilim!” adlı yazımda dile getirdiğim zırvalama meselesini burada yeniden açıklamak istemiyorum. Ki yukarıdaki örnekler akıl sahibi her varlık tarafından yeterli açıklamayı sunmuştur ve net bir şekilde anlaşılabilir durumdadır diye düşünüyorum. Bununla birlikte zırvalama meselesine ilişkin düşüncelerimi ilgililer sözünü ettiğim yazıma ayrıca bakarak inceleyebilir.

Öte yandan Yanardağ’ın iktidarın bu süreci kendi ömrünü uzatmak için kullandığının farkında olduğunu belirttiği ve şayet bu sorunu kendi içimizde çözmezsek emperyalistlerin bir çözüm üreteceğine ilişkin düşünceleri elbette tartışılabilir. Ancak bir tartışma, tartışma zemininde kalındıkça devam ettirilir, itham ve hakaretler yağdırıp zırvalayarak devam ettirilmez!

GERÇEKLİK, BÜTÜNLÜK VE BAĞLAM MESELESİ

Kalkandelen’i, söylediklerini anlamamakla itham eden Yanardağ, kendi düşüncelerine bir bütün ve bağlamı içinde bakılması gerektiğini söylüyor. Bunun için Foucault’dan “Bağlamı olmayan gerçeklik yoktur” ve Hegel’den “Gerçek olan bütündür” diye alıntılar yapıyor.

Görünen o ki, Yanardağ, Hegel’in karmaşık felsefi sistemi içinde mutlak gerçeğin son aşamada kendini bütün olarak açığa vurduğunu belirtmek için tarihsel süreçlerin diyalektik birliğini ifade etme noktasında kullandığı kavramı, politik bir tartışmada “Bir konuya bütüncül bakmalısın” anlamında kullanıyor.

Hadi buna yanlış anlama diyelim –ki felsefi bir metni anlamada zorlanmak çok olağan bir durumdur.

Peki, Bilginin Arkeolojisi ile Kelimeler ve Şeyler gibi eserlerinde her söylemin anlamının onu üreten söylemsel pratikler ile tarihsel koşullar olmadan düşünülemeyeceği üzerine argümanlar sunan Foucault’dan yapılan alıntıya ne diyeceğiz? Kendi adıma filozofun doğrudan böyle bir sözü olduğuna ilişkin güçlü kuşkulara sahibim! Gerçekte Foucault’nun böyle bir cümle kurmamış olması ve alıntının titiz bir felsefi analizi yüzeysel bir şekilde özetlemeye çalışan uydurma bir söz olması çok muhtemel! Çünkü Foucault da metinlerinde “Söylediklerimi bağlamı içinde anlamalısın” gibi bir şeyden söz etmez –bağlamların söylemleri nasıl düzenlediğinden, nasıl etkilediğinden, nasıl belirlediğinden vb şeylerden söz eder!

Elbette bu da eksik bir okuma olabilir. Ancak neticede, Foucault’yu “bağlam” vurgusuyla anan Yanardağ, onun düşüncesini bağlamından koparıp Hegel’in sözünü de bağlamından saptırmakla ne yapmış oluyor acaba? Tartışmaya entelektüel derinlik katmak yerine yüzeysel soslar eklemek dışında ne yapmış oluyor?

Politik polemiklerde felsefi referans kullanırken bağlama sadık kalmanın da etik bir tutum olması gerekir. Aksi haller, elbette ki zırvalamadır.

SONUÇ: GERÇEKLER, HAKARETLER VE ZİHNİYET

Sonuçta Kalkandelen’in eleştirisi somut verilerle uyumluyken, Yanardağ’ın iddiası desteksizdir ve geriye sadece yapılan hakaretler kalmıştır.

Yanardağ’ın kendisine yöneltilen eleştirilere karşı daha önce de benzer bir zihniyetle hareket ettiğini gördük. Canlı yayında gördük, birkaç kez gördük! Ki, Yanardağ gibi pek çok isimde de görüyoruz bu zihniyeti, maalesef görmeye de devam edeceğiz gibi...

Peki kimin gazeteci, kimin gazeteci olmadığına ilişkin pek bir üst perdeden konuşan, ülkenin en köklü ve en saygın gazetesinin yayın kuruluna ayar vermeye çalışan bu yaklaşımı nereye koyacağız şimdi? Etrafımızı saran, hakareti bir hak, üstten konuşmayı bir marifet sanan bu zihniyetlerle ne yapacağız?

Ki bu zihniyeti çok iyi tanıyoruz bizler! Hani, “Nasıl olur da özgürlüğü, eşitliği, kardeşliği savunan bir insan böyle sözler söyleyebilir, böyle birine dönüşebilir?” diye merak eder ya bazı insanlar, işte tam da böyle oluyor! O pek bir sol insanların ağzından hiç düşürmediği diyalektik süreç tam da böyle işliyor!

Kendi gibi düşünmeyenleri faşist, ırkçı, şoven ilan ediyorlar hemen, yetmiyor onları örtük ya da açık bir şekilde tehdit ediyorlar. Tıpkı, kendisine oy vermeyenleri, kendisi gibi olmayanları terörist ilan eden birileri gibi! Ne kadar da benziyor değil mi!!!

Üzerine giydikleri bir tişörtle kendilerinden geçen, hiçbir eleştiriyi işitmek istemeyen, zamanla kendini eleştiren her insanı etrafından uzaklaştıran, yapabiliyorsa mahkûm eden, tıpkı “şahsım devleti” diyalektiği gibi, kendini bir kanalın kurucusu değil o kanalın kendisi sanmaya başlayan insanlar böyle oluşuyor, böyle oluyor işte!

Diyalektik, hayatlarımızın içinde tam da böyle işliyor!

Benzerlikleri titizce düşünün! Etrafınıza bakın ve böyle insanların zihin durumlarını, tavırlarını tek tek masaya yatırın.

Kendi gibi düşünmeyenlere “çeneni kapa!” diyerek had bildirmeye çalışan bu kişilerin bu tavırları, makro faşizmle aynı diyalektik süreci paylaşır: eleştiriyi susturmak, kendi görüşünü mutlak doğru ilan etmek. İşte bu mikro faşizmler, en çok da sol içinde kendini gösterdiğinde trajiktir.

***

Eleştirinin sesi kısıldıkça, yarınlarımız bugünün açık faşizminin farklı bir versiyonundan başka bir şey olmaz! Bu yüzden, hakareti meşru bir yöntem olarak gören herkese, özellikle de en yakınındakiler tarafından derhal ve net bir şekilde tepki gösterilmelidir. Aksi, zırvalamanın yaygınlaşması olur!

Yazarın Son Yazıları

‘Tutarsızlığın Tutarsızlığı’

21. yüzyıl Türkiye’sinde kendi içinde kısmen ayrışan cumhuriyet karşıtı politik çizgileri ilk kez birleşmiş bir şekilde buluyoruz karşımızda: AKP, MHP, DEM, PKK ve diğerleri…

Devamını Oku
27.11.2025
Bir metnin 'yapı'sı

İçinde 969 kez “Hatırladığım kadarıyla”, 774 kez “Bilmiyorum”, 691 kez “-mışlar, -mişler, -muşlar” gibi...

Devamını Oku
13.11.2025
Düşünme aralıkları açmak için

Politika üretimi, derinlemesine düşünülmüş temel ilkeler etrafında şekillenen bir süreçtir.

Devamını Oku
30.10.2025
‘Sahtelikler Tiyatrosu’ iflasın eşiğinde

‘Sahtelikler Tiyatrosu’ iflasın eşiğinde

Devamını Oku
16.10.2025
Dijital çatlaklar

Dijital çatlaklar

Devamını Oku
02.10.2025
İhanetler ve hainler

İhanetler ve hainler

Devamını Oku
18.09.2025
Demokrasi diploması

Eğitim sosyolojisi içerisinde yaygın bir tez, bir ülkenin gelişmişlik düzeyini belirlemek için basit bir kriteri dikkate alır...

Devamını Oku
04.09.2025
Eleştiri, demagoji ve zırvalama

Eleştiri, demagoji ve zırvalama

Devamını Oku
21.08.2025
Gerçeklik iğnesi

Tıpkı kökleriyle ormanı zehirleyen bir mantar gibi toprağımızı, havamızı, geleceğimizi sarmalayıp zehirleyen bir iktidarla yaşıyoruz.

Devamını Oku
07.08.2025
MEB ve ÖSYM’nin karanlığı

MEB ve ÖSYM ısrarla “adil ve bilimsel” sınavlar yaptığını iddia ediyor.

Devamını Oku
24.07.2025
Yarım önlemleri reddedin!

Çok geç kaldığımız doğru! Çok doğru. Uyanış en geç 2023’te başlamalıydı...

Devamını Oku
10.07.2025
Mücadeleyi baltalayanlarla mücadele etmek

Veganizm ve feminizm gibi çağımızın en değerli ve en etkili mücadele alanları bir tür “seküler din”e dönüşüyor.

Devamını Oku
26.06.2025
Yaşayan umutlar olmayı sürdürmek

Yaşayan umutlar olmayı sürdürmek

Devamını Oku
12.06.2025
Kötülüğün sıradanlaşması

Kötülüğün sıradanlaşması

Devamını Oku
29.05.2025
'Ben Marksist değilim'

“Ce qu'il y a de certain c'est que moi, je ne suis pas Marxiste” – “Kesin olan şu ki, ben Marksist değilim.” - Karl Marx

Devamını Oku
15.05.2025
İşçi sınıfı ve bugünümüz

İşçi sınıfı ve bugünümüz

Devamını Oku
01.05.2025
Liseliler ve öğretmenleri

Liseliler ve öğretmenleri

Devamını Oku
17.04.2025
Direnişin felsefesi

Direnişin felsefesi

Devamını Oku
03.04.2025
Mutsuz Adam

Mutsuz Adam

Devamını Oku
20.03.2025
Karanlık eğitim çalıştayı

Karanlık eğitim çalıştayı

Devamını Oku
06.03.2025
Akademisyenlerin suskunluğu

Akademisyenlerin suskunluğu

Devamını Oku
20.02.2025
Kayıp zamanın içinde

Kayıp zamanın içinde

Devamını Oku
06.02.2025
Meşruiyet meselesi ve faşizm tehlikesi

Meşruiyet meselesi ve faşizm sorunu

Devamını Oku
23.01.2025
Sol, solsuzluk ve 'solcular'

Sol, solsuzluk ve 'solcular'

Devamını Oku
09.01.2025
Ders olsun!

Ders olsun!

Devamını Oku
26.12.2024
-ım, -im, -üm’lerden kurtulmak

-ım, -im, -üm’lerden kurtulmak

Devamını Oku
12.12.2024
‘Sessizliğin Cumhuriyeti’

‘Sessizliğin Cumhuriyeti’

Devamını Oku
28.11.2024
Politika gösterisi değil politika yapmak!

Politika gösterisi değil politika yapmak!

Devamını Oku
14.11.2024
Türkiye bu değil!

Türkiye bu değil!

Devamını Oku
31.10.2024
Tarihte tatile çıkma zamanı değil!

Tarihte tatile çıkma zamanı değil!

Devamını Oku
17.10.2024
Cumhuriyet ve gençlik

Cumhuriyet ve gençlik

Devamını Oku
03.10.2024
Veli zorbalığı

Veli zorbalığı

Devamını Oku
19.09.2024
Cumhuriyet öğretmenlerinin sorumluluğu

Cumhuriyet öğretmenlerinin sorumluluğu

Devamını Oku
05.09.2024
'En zorunlu harcamaların ihmali'

'En zorunlu harcamaların ihmali'

Devamını Oku
22.08.2024
Cumhuriyet Türkiye’nin DNA’sıdır!

Cumhuriyet Türkiye’nin DNA’sıdır!

Devamını Oku
07.08.2024
Maraton, demokrasi ve eğitim

Maraton, demokrasi ve eğitim

Devamını Oku
25.07.2024
Ali Apaydın yazdı...

Kırksekiz ve Duygu

Devamını Oku
11.07.2024
Ali Apaydın yazdı...

Cehalet ve tehdit

Devamını Oku
27.06.2024
Eğitimde utanç yılı

Eğitimde utanç yılı

Devamını Oku
13.06.2024
Devrimi kurtarmak

Devrimi kurtarmak

Devamını Oku
30.05.2024