İçinde 969 kez “Hatırladığım kadarıyla”, 774 kez “Bilmiyorum”, 691 kez “-mışlar, -mişler, -muşlar” gibi ifadelerin geçtiği yaklaşık 3800 sayfalık bir metin okuyacağınız söyleniyor. Ne tür bir metin okumayı beklersiniz?
Kuşkusuz, bu denli yoğun belirsizlik ve dolaylı anlatım ifadeleri içeren bir metnin akademik bir çalışma, örneğin bir doktora tezi olmasını beklemezsiniz. Zira akademik metinler bilgiyi net, doğrulanmış ve kaynaklı olarak sunmak zorundadır; asla böyle ifadelerle ilerleyemezler.
Elbette zihinlerimize bir edebiyat eseri gelebilir. Savaş ve Barış ya da Kayıp Zamanın İzinde gibi uzun soluklu romanlarda böyle ifadeler bu sıklıkta geçiyor olabilir diye düşünebiliriz. Ancak bir roman yazarı bile eserinin sanatsal güvenilirliğini bu denli sistematik biçimde baltalayacak ifadeleri, eserinin anlatmak istediği “şey”e gölge düşürmemek adına bu kadar sık kullanmak istemez – nitekim söz konusu eserler de böyle bir istatistiksel dağılım bulunmamaktadır.
Peki, yanıt nedir? Yanıt, bu türlerin hiçbiri değil. Karşımızdaki metin bir iddianame! Yani, en net, en somut ve delile dayalı olması gereken bir hukuk metni!
YENİ BİR HUKUK DİLİ Mİ?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi soruşturması kapsamında hazırlanan bu iddianame 11 Kasım’da kamuoyuyla paylaşıldı ve aynı gün CHP tarafından ‘istanbuliddianamesi.com’ sitesinde iddianamede geçen ifadelere ilişkin istatistiksel bir veri paylaşıldı. Paylaşılan bu istatistiksel çalışmaya göre iddianamede; 969 kez ‘Hatırladığım kadarıyla’, 774 kez ‘Bilmiyorum’ 691 kez ‘-mışlar, -mişler, -muşlar’, 546 kez ‘Duydum’, 516 kez ‘Bildiğim kadarıyla’, 499 kez ‘Olabilir’, 401 kez ‘Öğrendim’, 347 kez ‘Söylemişti’, 235 kez ‘Düşünüyorum’, 136 kez ‘Olabilirim’, 83 kez ‘Söylendi’, 62 kez ‘Duyduğuma göre’, 59 kez ‘Düşünmekteyim’, 52 kez ‘Kaynaklı olarak öğrendim’, 51 kez ‘Bilmemekteyim’, 37 kez ‘Muhtemelen’, 36 kez ‘Duymuştum’, 9 kez ‘Duyuyordum’, 9 kez ‘Hissettim’ ifadeleri geçiyor.
Şimdi verilere bakarak soralım: Bir hukuk metninde, üstelik bir iddianamede bu denli yaygın belirsizlik ifadesi kullanılması, hukuk dilinin temel ilkeleri ve usul kuralları ile ne ölçüde bağdaşır?
Herhangi bir hukuk eğitimi almamış birinin bile bileceği üzere, bir iddianame bir iddia ve isnat belgesidir. Dayanağı, somut, nesnel ve doğrulanabilir deliller olmalıdır. “Duydum”, “söylemişti”, “-mışlar” gibi ifadeler ise doğrudan delilden ziyade söylenti, algı veya kişisel yorumu temsil eder. Çünkü akıl yasaları gereği, bu ifadeler “Ben böyle biliyorum, ama kesin değil” anlamı taşır. Oysa tümüyle yasallık zemini üzerine kurulu olan hukuk dilinin, akıl yasalarıyla da uyumlu olması gerekmez mi?
Herhangi bir iddianın ciddiye alınabilmesi için merkezinde kesinlik ve ispat yükümlülüğü ilkesi yok mudur? Bu nedenle hukuk dilinin, özellikle de iddianamelerin; açık, net, kesin ve müphemlikten uzak olması, böylece karmaşayı en aza indirerek herkesin aynı şeyi anlamasını sağlamak gibi bir sorumluluğu yok mudur? “Olabilir”, “muhtemelen”, “hatırladığım kadarıyla” gibi tam bir bulanıklık içeren ifadelerin hukuken ne gibi bir tanıklık değeri vardır?
DELİLİN GÜCÜ MÜ, ZAYIFLIĞI MI?
“Duydum”, “Duyduğuma göre”, “Söylendi”, “Öğrendim” gibi ifadeler, ikinci veya üçüncü elden aktarımlara işaret eder. Yani “şahit nakli” denen şeye. Hukukta, bilhassa ceza hukukunda, asıl kaynağına ulaşılmadığı güvenilir kabul edilmeyen bu tür aktarımların bir iddianamede bu denli yaygın olması, delillerin gücüne mi yoksa zayıflığına mı işaret eder?
Savunma hakkı ilkesi gereği, her sanığın kendisine yöneltilen suçlamaları ve delilleri açık ve anlaşılır bir şekilde bilmesi gerekir. Peki, “Bilmiyorum” gibi bir ifade içeren beyan, bir sanığa karşı nasıl bir delil olarak kullanılabilir? Sanık, kendisi hakkında “Bilmiyorum” denilmiş bir ifadenin nesine karşı bir savunma yapacaktır?
Bu kadar çok sayıda belirsiz ifadenin iddianameye girmiş olması, delil toplama ve değerlendirme sürecinde yeterli titizliğin gösterilip eleştirel bir süzgecin işletildiğine mi, yoksa işletilmediğine mi işaret eder? Bu, bize bu davanın hukuki ciddiyetini ve meşruiyetini sorgulatmaz mı?
***
Binlerce yıl hapis istemi olan bir davada, bu tür ifadelerin omurgayı oluşturması, yapısal ve temel bir sorun değil de “küçük birer kusur” mudur sadece?