CHP, temelleri cephede atılan, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin yaratıcısı Atatürk’ün kurduğu bir baba ocağıdır Türk siyasi tarihinde.
Ve şimdi CHP bir yargı kıskacında. Önceki gün, “Eylül ayında 13 kez adliye koridorlarında buluşacağız” diye açıklama yapan İstanbul il başkanlığı dün akşam saatlerinde 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin sürpriz kararıyla görevden el çektirildi. 38. kurultayda oy kullanan 198 kurultay delegesine geçici tedbir geldi. Eski genel sekreter Gürsel Tekin geçici olarak il başkanlığına atandı.
Dün aniden açıklanan ara karar çok sıcak gibi dursa da aslında bir haftadır konuşulmuş adliye koridorlarında ancak gizli tutulmuş, haber sızmamış!
Konuya hukuken yaklaşırsak karar tedbir niteliğinde ve itiraz süreçleri var. Tedbir zararı önlemek için verilir, yeni bir süreç başlatmak için değil. Mahkeme sonlanmamış, yargıç kararını henüz vermemiştir.
Belli ki hedef, Atatürk’ün partisini mahkeme koridorlarında tartıştırmak, yıpratmak, “iktidar alternatifi” kimliğinden uzaklaştırmak, halkla bağlarını koparmak. O yüzden altı oklu rozeti taşıyan herkes sağduyu ile davranmak, omuz omuza vermek zorunda.
EN SICAK EYLÜL!
İstanbul il yönetiminin görevden alınmasının yanı sıra eylülde çok zorlu bir yargı maratonu bekliyor CHP’yi. Beykoz’un seçilmiş belediye başkanı Alaattin Köseler’in dün duruşmasıyla başlayan mahkeme serisi, bugün 19 Mart Saraçhane eylemlerinde tutuklanan öğrenciler yargıç karşısına çıkmasıyla sürecek, yarın Özgür Özel’e saldırı davası görülecek. Hemen her gün adliye mesaisi var.
9-10 Eylül: Baro davası, 9, 10, 11 Eylül: Saraçhane olayları davası, 11 Eylül: Ekrem İmamoğlu’nun diploma iptali davası, 15 Eylül: Kurultay iptali, Cem Aydın-Akın Gürlek ve Saraçhane davaları, 18 Eylül: Belediye meclis üyeleri kent uzlaşı davası, 19 Eylül: Saraçhane davası, 22 Eylül: Özgür Çelik’in Çağlayan olayları davası, 26 Eylül: Ekrem İmamoğlu’nun bilirkişi davası.
Bu süreç, planlı bir yıldırma, bezdirme politikasının ürünü. Daha geniş bağlamda da partiyi çalıştırmama gibi bir amaç var sanki!
Burada en büyük sorumluluk asıl görevleri siyaset üretmek olan CHP MYK ve PM üyeleriyle milletvekillerine düşüyor. Başta genel başkan Özel olmak üzere deneyim ve siyasi hafızaya sahip Gökhan Günaydın, Gökan Zeybek gibi kilit isimler kriz sürecini umarız başarı ile yönetir; sokaktaki yurttaşın geleceğe ilişkin umudu olma kimliğini sürdürür.
CUMA HUTBESİ!
Atatürk’ün 1924’te kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı her cuma hutbe yayımlıyor. Ağustos ayında tatil, giyim kuşam ve miras hukuku konularında -üzerlerine vazife olmayan- açıklamalarda bulunmuşlardı. Geçen cuma, yani 29 Ağustos’taki cuma hutbesindeyse Atatürk’ün adı anılmadı, Türkiye’nin kurtuluş çivisini Anadolu’ya çakan Büyük Zafer, üç beş bildik sözcükle geçiştirildi. Diyanet’in başındaki “araba sevdalısı” kişi unutmasın ki Atatürk 30 Ağustos’ta Yunanı bu topraklardan söküp atmasa şu an büyük olasılıkla da ülkenin dört bir yanında insanlar ezan sesiyle değil de Ortodoks kiliselerinin çanıyla uyanıyordu! Umarız, Diyanet’in başındaki şahsın yerine göreve gelecek Prof. Dr. Safi Arpaguş’la, Diyanet yeniden Atatürk’ü benimser ve ülkenin yüzde 70’i ile bu kurum arasındaki buzlar erir!
FIRSAT KAÇTI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) 25’inci Devlet Başkanları Konseyi toplantısına “onur konuğu” olarak katıldı. Türkiye, 2012’den bu yana ŞİÖ’nün diyalog ortağı ve bu statüyü alan tek NATO ülkesi. Toplantının ikili ilişki ve ekonomik yönünü bir tarafa bırakırsak Erdoğan, konuşmalarda Gazze’ye değinen tek liderdi. “Bebeklerin, çocukların, yaşlıların açlıktan öldüğü vahşeti 23 aydır durduramamanın izahı yoktur ve olamaz. Gazze başta olmak üzere Filistin halkının yıllardan beri maruz bırakıldığı mezalim karşısında Birleşmiş Milletler’i küresel adaleti temsil eden bir platform haline getirmenin hepimizin mesuliyeti olduğuna inanıyorum” dedi. Keşke, ŞİÖ’ye, Gazze’de bir barış gücü oluşturulması için çağrıda da bulunsaydı, akan kanın durdurulması adına somut adım atıp dünyada söz sahibi ülkeleri göreve davet etseydi. Kabul görürdü, görmezdi bilinmez ama en azından İsrailFilistin çatışmasındaki en net tavrı koyardı, fırsat kaçtı.
Dipnot: Türkiye, Suriye’deki oyun kuran kimliğini yitiriyor. Son olarak Salim Müslim’in, Kürt bölgesine yönelik bağımsızlık ve federe yapı çıkışı, Ankara’nın Şam ile yaptığı anlaşmaya uymuyor. Üstelik PYD, silah bırakmayacağını resmen açıkladı. Ki, PKK’nin elindeki silahların da kızışması an meselesi olan bölgeye gittiği iddia ediliyor.