Tren Eskişehir’den ağır ağır kalktı. Adı “hızlı tren” ama sanki acele etmeyi ayıp sayar bir hali var.
Eskişehir geride kalacak, kalıyor... Sabah serinliğinde doğa da insanlar da uykulu... Camın gerisinde Anadolu, suskun ama dirençli. Trenin içinde insanlar suskun ve yorgun... Yanımda oturan genç kız, tren hareket etmeye başladığı an uykuya daldı.
Tepebaşı Belediyesi ve Cumhuriyet Kitapları işbirliğiyle düzenlenen Tepebaşı-Cumhuriyet Sanat ve Kitap Şenliği’nden eve dönüyorum.
Eskişehir, gençliğin, üniversitenin, tiyatronun, müziğin, sergilerin, sanatın, umudun kenti. Tepebaşı, Odunpazarı, kültürel etkinliklerde birbirleriyle yarışıyor. Bir kentin, orada yaşayanlara bu kadar yakışması harika. Gülümseyen yüzler, dolu salonlar, meraklı bakışlar...
Tepebaşı Sanat ve Kitap Şenliği iki gün sürdü. 14 yazar dünle bugün arasında; ülke gerçekleriyle, gelecek umutları arasında; haksızlığa, gericiliğe karşı sanatla, edebiyatla direnme yollarını içeren konuşmalar yaptık; kitaplarımızı imzaladık. Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ayşe Ünlüce aramızdaydı.
BUNLAR YAŞANIRKEN
Şenliğin son konuşmacısı bendim. Bir yanda karşıdevrim uygulamalarını önlemek için mücadele; öte yanda asıl gerçek sorunları unutturmak için sürdürülen operasyonlar...
Meselenin kaynağına gitmektense, ahlak mühendisliği yapmalar, magazin dünyasının labirentlerine dalıp yatak odaları ve skandalların peşinde, mahremiyeti, özel hayatı ihlal edip suç aramalar... (Bkz. Uyuşturucu merkezi Türkiye’miz!)
Can kaybına yol açanların cezasızlıkla ödüllendirilmesi... (Bkz: MESEM, Dilovası, Kartalkaya vb.) Adalet arayışı için direnirken adaleti yok sayanların değil, direnenlerin cezalandırılması... (Bkz: Tutuklu avukatlar, öğrenciler, gazeteciler, belediye çalışanları vb.)
Her daim iktidarda kalmak için sürdürülen pazarlıklar; yaratılan fırtınalar... Bunlar yaşanırken sanat, edebiyat...
SIRADAN FAŞİZM
Söz döndü dolaştı faşizme geldi. Irkçı, dinci, milli, etnik, cinsiyetçi faşizmin dünyanın neresinde olursa, hep nefretten, nefret dilinden beslendiğine geldi.
“Sıradan Faşizm” adlı film ile başlayıp konuyu genişlettim. Kendi gibi düşünmeyene, davranmayana duyulan nefret... Nefret etmekle yetinmeyip intikam alma, zulmetme arzusu... Faşizmi sürdürebilmek için korku imparatorluğu kurma, baskıyı sürekli kılma...
Faşizm; tek ses, tek renk, tek doğru iddiasıdır. Soru soranı düşman, itiraz edeni hain, farklı olanı tehdit sayar. Faşizm, mizaha tahammül edemez. Çünkü gülmek özgürlüktür. Sanattan korkar. Çünkü sanatın özü hep muhaliftir. Kadından korkar. Çünkü kadınlar güçlüdür. Gençleri sindirmek ister. Çünkü gelecek onlardadır.
En tehlikeli yanı: Faşizm sıradanlaşmak, gündelik hayatın bir parçası olmak ister. Adaletsizliği “olağan”, eşitsizliği “kader”, baskıyı “gereklilik” diye sunar.
Yok sohbeti böyle sürdürmedim, yazarlar ve sanatçılarla yaşadığım anekdotları anlattım. Herkes çok eğlendi.
FAŞİZME ALIŞMAMAK
Eskişehir-İstanbul treni İzmit’e varmak üzere anonsu vagonu çınlattı, yanımdaki genç kız uyandı.
Eyvah Bostancı’ya mı geldik? Yok yok henüz İzmit’e varıyoruz. Rahatladı. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle sohbete daldık.
İstanbul’da akrabalarında kalıyordu ve iş arıyordu. Hafta sonu arkadaşlarını görmeye Eskişehir’e gitmişti. Bana sorduğunda Tepebaşı’ndaki etkinliği anlattım.
Tamam, faşizmin sadece asker postalıyla gelmediğini, terliklerle sessizce evlerden içeri girdiğini o da biliyordu. Ancak önlemenin, durdurmanın yolu neydi?
Bostancı’ya gelene dek susmadım: Alışmamak! Faşizme, baskıya, sansüre, adaletsizliğe, haksızlığa alışmamak! Şu yediveren gül misali cennet vatanda yoksulluğun da yapısal faşizmin sonucu olduğunu kavramak...
Faşizme karşı en güçlü direnç, her birimizin inatçı davranışlarıdır. Susmamak. Unutmamak. Yan yana durmak. Dayanışmak. Tepki göstermek. İtiraz etmek. Hak aramak. Faşizme alıştığımızda kalıcı olur. O nedenle alışmayacağız. Bu ülkenin hafızası, mücadele gücü, seçim olanağı faşizmden büyüktür!
Bostancı’ya gelmiştik. İnerken “Ya umut” dedi. Bir sonraki yazıda dedim.