Barış Terkoğlu

‘Berat Bey’ gitti, peki adamları ne olacak?

12 Kasım 2020 Perşembe

Zil çaldı. Ah ne heyecan! Bayrama gider gibi giydirdiğin çocuğunu okula götürüyorsun. Avcuna “kafan çalışsın” diye kuru üzümü boşaltıyorsun. Çantasına terler diye yedeklerini koyuyorsun. Koşarak gidiyor. Dönüp de ardına bakmıyor. Haliyle senin dolan gözlerini göremiyor.

Yıl sonu geliyor. Merakla karnesini eline alıyorsun. Matematik bir, Türkçe bir, Fen bir... “Oğlum müziği nasıl bir getirdin” diye söyleniyorsun. O sana cevap veriyor: “Muhterem, din kültürünü üç getirmişim ya”. Öğretmeni kişisel becerilerine de kırık vermiş ama biri öne çıkıyor: Arkadaşlarını organize etme yeteneği!

‘Berat Bey’in adamları

Atina’da çalışan bir arkadaşım var. Büyükelçilikte işi gücü oluyor. Bir gün bana sordu: Basın müşaviri bana çok tanıdık geliyor, sürekli de “Berat Bey” diye konuşuyor, kim acaba? “Allah, Allah, Dışişleri’nde de mi” dedim haliyle. Merak edip baktım. “Yok artık” dedim. A Haber’de sürekli muhalefete, liderlerine, partilerine söven meşhur sunucu, devletin büyükelçiliğinde basın müşaviri olmuş. Üstelik neredeyse savaşa giden bir kriz yaşadığımız Yunanistan’da. Bir iş bulacağız diye yıllarca okul okuyan çocuklara acıyıp söyleniyorum: Devlet mi, Berat Bey’in telefon fihristi mi?

Başsavcıya bakıyorum onun, Varlık Fonu’na bakıyorum onun, medya imparatorluğuna bakıyorum onun.

21 Haziran’da “amiral gemisi” denilen gazeteyi okudunuz mu? Ne Cumhurbaşkanı ne Meclis Başkanı... Babalar günü vesilesiyle “Berat Bey’in babası”yla özel röportaj yapılıyor. Oysa yıllardır yazdıkları, çizdikleriyle İslamcı kesimin saygı duyduğu Sadık Albayrak’ın buna ihtiyacı yok. Yapanların derdi belli, “Berat Bey” sevinsin.

Cumhuriyetten bile daha eski Hazine’nin çalışanlarıyla konuşuyorum. Artık devletin bürokratları yok, “Berat Bey’in danışmanları, Berat Bey’in yardımcıları, bir de Berat Bey’in danışmanlık aldığı şirketler var” diyerek isim isim sıralıyorlar.

Futbol kavgalarına bakıyorum. Tribünlerden hakem tartışmalarına kadar “Berat Bey” işin içinde.

Ekonomi neydi, ne oldu?

Organizasyon iyi ama hepimizin ekmeğini ilgilendiren Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda karne bir bile değil!

Daha önce birkaç kez yaptım. Yine karşılaştıralım.

10 Temmuz 2018 günü Hazine ve Maliye Bakanı oldu. 8 Kasım 2020 günü istifa etti.

2 yıl 3 ay 28 gün, yani hepsi toplamda 852 gün ekonomiyi yönetti.

Göreve başladığı gün dolar 4 lira 53 kuruştu. Görevi bıraktığı gün 8 lira 58 kuruş. Neredeyse iki katına çıktı. Yani Türk parası değerinin yüzde 47’sini kaybetti. Artık aynı parayla 2 dolar yerine 1 dolar alabiliyorsunuz.

Başladığı gün Avro 5 lira 34 kuruştu. Görevi bıraktığı gün 10 lira 19 kuruş. O da neredeyse iki katına çıktı.

Bakan olduğunda borsa 99 bin 252 puanda idi. Görevi bıraktığında ise 124 bin 300. Pek az şey değişti gibi duruyor. Ancak dolar bazında incelerseniz durumu anlayabilirsiniz. Başladığı gün 19.39 dolar olan borsa, görevi bıraktığı gün 14.48 dolar seviyesindeydi.

Bir ülke çalışırsa üretir. Berat Albayrak ülkenin çalışmasını zorlaştırdı. Göreve geldiği ay işsizlik oranı devletin resmi rakamlarına göre yüzde 10.8’di. İki gün önce açıklanan TÜİK rakamlarına inanırsanız işsizlik yüzde 13.2. Kafanızı kaldırıp bakarsanız geniş tanımlı işsizlik yüzde 29.3. En çok gençler, genel olarak işgücüne katılmaya hazır yurttaşlar iş bulamıyor.

Berat Albayrak göreve geldiği gün açıklanan 2017 büyümesi yüzde 7.4’tü. 2018 büyümesi yüzde 2.6, 2019 büyümesi yüzde 0.9. Koronadan sonra olanı biliyorsunuz. Sadece 2020’nin ikinci çeyreğinde ekonomi yüzde 9.9 daraldı. Ekonominin korona öncesindeki büyümesinin bile nüfus artış hızının altında kaldığı hatırlanırsa Türkiye, koronalı da koronasız da her durumda yoksullaştı.

Türk insanı köle oldu

Sürpriz değil...

Albayrak göreve gelmeden, 2017 yılında dolar bazında kişi başına düşen milli gelir (GSYİH) 10 bin 597 dolardı. 2019 yılında daha da azalarak 9 bin 127 dolara kadar indi. Rakam, Erdoğan’ın yıllardır övündüğü 10 bin doların altında kaldı. Bir ara 9 bin doların altına düşse de Albayrak giderken son verilen rakam 9 bin 193 dolar.

Berat Albayrak göreve başladığında asgari ücretli net 1603 lira alıyordu. Görevi bıraktığında 2 bin 324 lira. Rakamın hayatın gerçeklerinde nasıl ezildiğini şöyle anlatalım: Asgari ücret 340 dolardan 274 dolara düştü. Türk insanı 300 doların altındaki ücretle bir ay çalışan kölelere dönüştü.

İstifasında etkili olduğu söylenen Merkez Bankası rezervleri, yani ülkenin kasasındaki para, trajik şekilde azaldı. Göreve geldiğinde bankanın net rezervi 36 milyar dolardı. Bugün kimse açıkça söyleyemese de eksi 40-50 milyar dolar bandında olduğu sanılıyor. Örneğin Mahfi Eğilmez kasanın net durumunun eksi 39.6 milyar dolar olduğunu yazarken, bazı ekonomistler 50 milyar doları aşan eksi rakamlardan söz ediyor.

Eski bürokrat olan CHP’li Aykut Erdoğdu, dün yaptığı açıklamada Albayrak döneminin yarattığı borç krizini şöyle anlattı:

“Merkezi yönetim dış borcunu 700 milyar lira, iç borcu 200 milyar lira, faiz giderlerini yıllık 60 milyar lira artırdı, Merkez Bankası borcunu 10 katına çıkardı”.

Kendisini ülkeye taşıttı

Uzatmayayım...

Normal şartlarda bir ekonomi bakanının Türkiye’yi taşıması gerekiyordu. Berat Albayrak kendisini Türkiye’ye taşıttı. Ülke yoksullaşırken, işsizleşirken, üretimsizleşirken, borçlanırken, parası değersizleşirken o kendi kadrolarını, gücünü, etkisini büyüttü.

İktisatçı olmak gerekmez. Ekonomiyi genel kültür düzeyinde bilen biri bile enerjisiyle, ara mallarıyla ithalata bağlı bir ekonomide döviz artışının halkın cebine yansıyacağını bilir. Simit fiyatı dahi dövizle bağlantılıdır. Albayrak gülerek “size ne döviz artışından” diyerek ekonomiyle bağlarının koptuğunu da gösterdi.

Cumhurbaşkanı’nın dünkü açıklamaları Berat Albayrak döneminin en azından bir süre bittiğini gösteriyor. Asıl konuşacağımız ise yeni başlıyor. Cumhuriyet döneminin belki de en başarısız Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, Cumhurbaşkanı’nın damadı olma avantajını da kullanarak medyadan diplomasiye, adliyeden bürokrasiye kadar yarattığı yönetim şeklini nasıl bitireceğiz? Devlet bürokratı yerine “Albayrak’ın adamı” olarak ülkeye saçılmış unsurlardan devleti nasıl arındıracağız?

Dersler bitti. Karneler dağıtıldı. “Okul benim” diyen cüsseli çocuk sınıfta kaldı. Onun gidecek yeri çok. Geride kalanlar için ise meselenin bir kişi değil, bir düzen olduğunu anlama zamanı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları