İç cephe çürükse dış politika da çöker

23 Şubat 2021 Salı

- Dış politika, “ulusal çıkarları korumak ve geliştirmek için yürütülür”. İç cephede bütünlük yoksa, dış ilişkilerde ulusal çıkarlar korunamaz. Dış politika bu nedenle, “ulusal boyutta demokratik destek sağlanarak yürütülür”.

- İktidar varlığını “sadece iktidarda kalma hesaplarına dayattığında”, dış ilişkilerde ulusal çıkarlar kesinlikle korunamaz. Hele bu iktidar hesapları içeride “kutuplaştırma, ötekileştirme stratejileri üzerine oturtulmuşsa” durum daha da kötüdür.

- AKP siyasal İslamcı ve antidemokratik tek adam rejimi uğruna içeride kutuplaşmayı esas alan bir yolda ilerliyor. “Dışarıdakiler” iktidarın, kutuplaştırma ve iç kavgaya dayalı iktidar hesaplarını çok iyi bildikleri için, “ulusal çıkarlarımız aleyhine uygulamalara” rahatlıkla girebiliyorlar ve ödünler alabiliyorlar.

- ABD’nin Suriye’nin “yüzde 30”una YPG’yi (PKK) yerleştirip 70 bin kişilik bir ordu, ekonomik kaynaklar ve uluslararası enerji anlaşmaları ile karşımıza çıkması: Rusya’nın, Şam’ı da yanına alarak Lazkiye-Hatay hattına yerleşmesi: Irak’ın fiilen üç nüfuz alanına bölünüp Kuzey Irak’ı Bağdat’tan koparması: Yunanistan’ın Ege’deki 18 adayı askeri olarak fiilen işgal etmesi: Doğu Akdeniz’de Ankara’nın İsrail, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi karşısında yalnızlaştırması bu sayede olmuştur. AKP’nin kendi iktidar hesaplarını en öne çıkarıp içeride muhalefet ile düşmanca bir kavgaya başlaması, bütün bu sonuçları doğurdu. AKP iktidarı sadece komşu ülkelerle değil, ABD, AB ve Rusya’yla da karşı karşıya geldi. “İç cephede” çıkarılan kavga, dış cepheyi çökertti. Ulusal çıkarlarımızı koruyamaz duruma geldik.

GARA’DA KARŞIMIZDAKİLER

Kuzey Irak’ta Gara’da karşımızda yalnız PKK varmış gibi bir oyun oynanıyor: PKK’yi (ve YPG) silahla, parayla, diplomasiyle destekleyenlerin ABD ve bazı Avrupa ülkeleri olduğunu bütün dünya biliyor. Rusya, “ileride Kürdistan kurulursa, ben de bir kenarından yapışayım diye göz kırpıyor”: İran, Irak’taki hesaplarında, PKK’yi el altından kullanıyor. İktidar, bütün bunlar yokmuş gibi, “sadece PKK terör örgütü ile savaştığını söylüyor”. Ama iş “iktidar hesaplarına” gelince, Öcalan’dan bile yararlanma yolu açılabiliyor.

İç cephe” böyle olunca dış politikamız da ulusal çıkarlarımızı koruma olanaklarımız ortadan kalkıyor.

İÇ CEPHEYİ İÇERDEN YIKANLAR…

Metin Akpınar’lar, Müjdat Gezen’ler halkın sevgilisi olarak iç cephenin birleştirici temel taşlarıdır. Onları hırpalamaya çalışmak iç cepheye dinamit koymakla eşanlama gelir.

Kalabalık toplulukları “topluma dönüştürenler mi”: Mehmet Akif, Ruhi Su, Nâzım Hikmet, Yıldız Kenter, Levent Kırca, Haldun Taner, Turhan Selçuk, Orhan Veli, Uğur Mumcu, İdil Biret, Genco Erkal, Tarık Akan ve Atillâ İlhan’lar: onlar gibiler olmazsa “geri cephe” sadece “kuru bir kalabalıktan” ibaret kalır.

Gara’da şehit vermemek için iç cephede, demokrasiden sanat ve düşünce dünyasına sağlam olmak gerekir. İlkel ve azgelişmiş topluluklar (ve insanlar) bu ikisi arasındaki bağı kuramazlar. En öndeki silahların yeteceğini sanırlar.

Bugün Türkiye’de en önde gelen siyasileri, 30-35 yıl sonraki gençlerimiz hatırlayamayacaklardır bile. Ama İdil Biret’ler, Atillâ İlhan’lar, Yıldız Kenter’ler, Zeki Müren’ler keyif ve mutlulukla akıllarda kalacaklar.

Cumhuriyet devrimlerimiz iç cephenin temel taşları olarak bilimden uygar yaşam tarzına bu ülkeyi beslemişlerdir. Bugün yazarları, çizerleri, düşünürleri, sanatçıları sindirmeye ve hırpalamaya yeltenenler, iç (ve ulusal) cepheye ne kadar zarar verdiklerini göremeyecek kadar geri mi kalmışlardır? Varın siz söyleyin…

Son yüzyıl içinde İsveç, Norveç ve Finlandiya’nın “ulusal geri cephelerinin oluşmasında” edebiyatçıları, şairleri, müzisyenleri öndeki silahşörleri ayakta tutan en önemli etkenler olmuşlardır, onlara ulusal kimliklerini kazandırmışlardır…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları