Sevgili okurlarım hepimiz biliyoruz ki kapitalist sistemle yönetilen bir ülkede vergilemenin ne kadar adil olduğu dolaylı vergilerle dolaysız vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki oranı karşılaştırılarak belirlenir. Kısaca şöyle, zenginlik, servet ve kazançtan alınan dolaysız vergilerin oranı tüketim ve harcamalardan alınan dolaylı vergilerden yüksekse orada az da olsa vergi adaletinden söz edilebilir. Ne yazık ki biraz sonra vereceğim bilgiler ülkemizde vergi adaletinden söz etmenin mümkün olmadığını göstermektedir.
Kısaca şöyle, TÜSİAD üyeleri de dahil olmak üzere ülkemizde zenginlerden alınan dolaysız vergiler ne yazık ki tüm vergi ödemeleri içinde hemen hemen yok sayıdadır.
Çünkü her yeri adeta istila eden adaletsizlik bu alanda at koşturmaktadır. Şöyle düşünelim, butiğe gidiyoruz bir elbise alacağız, devlet bu elbise parasından tık diye dolaylı vergisini kesiyor, her şey için bu tık vergi işliyor, köprüden geçerken de maydanoz alırken de!
Peki bu tıkların neler yaptığına bir bakalım. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı 2025 yılının ilk bütçe verilerine göre Türkiye’de ocak ayı içinde toplanan vergilerin yüzde 69.5’ini dolaylı vergiler, yüzde 30.5’ini de dolaysız vergiler oluşturmuş. Yani verginin üçte ikisinden fazlası tüketim ve harcama üzerinden bizlerden alınırken ancak üçte biri zenginlerden alınmış. Üstelik dolaysız vergiler içindeki en önemli kalemi oluşturan gelir vergisinin yüzde 99’u, yani neredeyse tamamı stopaj yoluyla tahsil edilmiş bu da vergi gelirinin yüzde 19.5’ini oluşturmuş. Bu gelirin tamamına yakını da ücretlilerden yapılan vergi kesintileriyle bordroları üzerinden peşin olarak alınmış. Öte yandan kazancını beyanname ile bildirip vergi ödeyenler yani tüccarlar, esnaflar, serbest çalışanlar gelir vergisinin yüzde 1’ni ödemiş, kısaca hiç vergi vermemiş.
Bir de şu var ocak ayı içerisinde toplanan 777 milyar 667 milyon TL verginin sadece 7 milyar 994 milyon lirası kurumlar vergisi olarak tahsil edilmiş. Kısaca TÜSİAD sözcülerinin övündüğü gibi örgütlerindeki 4000’in üstündeki şirketlerden tahsil edilen vergiler vergi gelirlerinin sadece ve sadece yüzde 1’ini ödemişler.
Kısaca bütçe gelirlerinin yüzde 69.5’ini oluşturan dolaylı vergilerin üzerine çalışanların ödediği yüzde 19.58’in gelir vergisini koyduğumuzda vergilerin yüzde 90’ı halktan, emekçiden, ücretlilerden tahsil edilmiş. Bankalar, holdingler, şirketler neredeyse hiç vergi ödememiş. Kısaca bilinçli sınıfsal bir tercihle tüm vergi yükü sermaye sınıfının değil, halkın sırtına bindirilmiş.
Bu değerli bilgiler için Sol Haber’de yazan Fatih Yaşlı’ya hepimiz adına teşekkür edip bir başka bilgiye geçelim. Gaziantep’te AKP milletvekili aynı zamanda kardeşleriyle birlikte Çelikkan Tekstil’in sahibi İrfan Çelikaslan’ın şirketlerinde grev yapan işçilerin sözcüsü BİRTEK-SEN başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı. Aynı günlerde de TÜSİAD başkanı ve sözcüsü kelepçe takılmadan adliyeye sevk edildi. Soruşturmaları hiç beklemeden yapıldı ve yurtdışına çıkışları yasaklanarak serbest bırakıldılar. Tuhaf bir durumu hep birlikte izliyoruz. Peki tutuklanan sendika başkanı Mehmet Türkmen fabrika sahibi Mehmet Çelikkan’a ne demişti: “İşçiyi kendisine bırakın. İzin verin aralarında özgürce konuşup karar versinler. Senin karşında özgürce konuşamıyor. Bunu bilmen lazım. İşçilerinden biri ‘Dört fabrikan var’ dedi, adamı pişman ettin söylediğine.”
Fabrika sahibi Mehmet Çelikaslan yanıt verdi: “Ama bak edep lazım edep!” Türkmen yanıt verdi: “Bu edepsizlik mi? Sen bu kadar para kazandın, zengin oldun, bu işçinin de hakkını ver, demek edepsizlik mi?” Çelikaslan haykırdı: “Allah verdi , Allah verdi!” Türkmen biraz düşündü: “Ya nasıl Allah verdi? Allah tek size mi verdi?”
Arkadaşlar gündemimiz o kadar sık değişiyor ki yetişemiyoruz. Sabah operasyonlarıyla apar topar soruşturmaya alınan 50 yurttaşın 30’u tutuklanmış. Sevgili şair Sennur Sezen’in ve Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Adnan Özyalçıner’in ve benim de manevi kızım Ayşe Bengi de tutuklananlar arasında. Açıkça “Oturun oturduğunuz yerde, makarna pilav yiyip yaşamaya alışın, yoksa ham yaparım!” Küçükken Gaziantep’te oturduğumuz mahallenin arkasında meyan köküyle şerbet yapıp satan bir Happa bacı vardı. Biz çocuklar ellerimizde bakraçlar şerbet almaya gider, sıraya giderdik. Çocukluk bu, asla durduğumuz yerde durmazdık. Happa bacının yemenisini çeker onu peşimizde koştururduk. O da bize bağırırdı: “Durmazsanız Allah’ıma sizi ham yaparım!” Birden bu anıyı hatırladım. Bu arada ülkemizde ham yapılanlar çok çeşitlendi. “Oturduğunuz yerde oturun ham yaparım ha, Işıl sen de iktisat fakültesinde okudun diye vergi işlerini çok kurcalama!” Nasıl yani turizm ve kültür bakanımızın şu sözlerini de mi unutayım: “Evet şirketlerim için vergi affından yararlandım. Ne olmuş? Ben de yurttaşım!”