Savaş, anaokullarına mescit, rekor kıran dolar

22 Ekim 2023 Pazar

Sevgili okurlarım İkinci Dünya Savaşı sırasında Konya Öğretmen Okulu’nda yatılı okuyan annem çok tutumlu bir kadındı. Evde hiçbir şey atılmazdı, bayatlayan ekmekten en sevdiğim ekmek tatlısı yapılır, küçülmüş giysiler paketlenir köy okullarına gönderilirdi. Ve evde bakliyat kavanozları her daim dolu olurdu. Çünkü annem İkinci Dünya Savaşı’nda şeker bulunmadığı için çayın üzümle içildiği, karneyle alınan ekmeğin son kırıntısına kadar yendiği zamanları biliyordu. Bir de bit meselesi vardı. Annem okuttuğu çocukların bitlerini temizler, benim de saçlarıma hiç durmadan gaz yağı sürerdi.

Bu bit meselesine çok sonraları belgeselci Tahsin İşbilen’in “Asya Minor” belgeselinde rastladım. Şöyle: Almanlar tarafından işgal edilen Yunan adalarında yaşayan komünistler her tarafından su alan takalarla gece yarıları Türkiye sularına girmeyi başarmışlar ve Türkler de onları yoksul evlerinde misafir etmişlerdi. Yıllar sonra Türkiye’ye kaçarak kurtulan bir komünist militan belgeselde şöyle sesleniyordu: “Bizim bitlerimiz birbirine karışmıştır, biz düşman olamayız!”

Bu arada babamın Edirne sınırında dört yıl askerlik yaptığını da söylemeliyim. Bunları neden anlatıyorum? Benim savaşla ilgili ilk hikâyelerim bunlardı. Sonra soykırımları, ölüm kamplarını, dünyanın hiçbir zaman savaşsız kalmadığını öğrendim. Güneydoğu’da savaşlarda ölenlerin kemiklerini bekleyen analar da bana çok şey öğretti. Vatikan’ın Hitler’le para karşılığı anlaşma yaptığını, zengin Yahudilerin Latin Amerika’ya taşınmak için Vatikan’ın aşırı gayret gösterdiğini ayrıca, Yahudi işadamlarının Hitler rejimi için çalıştıklarını da öğrendim. Örneğin Rusya steplerinde donmasın diye arkadan itişli motorlu Volkswagen Hitler’in isteği üzerine yapılmıştı. Yani Yahudi sermayesi Hitler’in bal gibi de yanındaydı. Binlerce yoksul, barış yanlısı Yahudi, engelli yurttaş, komünistler, çingeneler ölüm kamplarında yakılırken!

Yani savaş şu güzel dünyamızda bitmeyen bir yara. Ve her devletin, en çok da sermayenin başını çektiği bir ölümcül çıban. Bilmiyoruz, yerleri bile gizli laboratuvarlarda dünyayı yok etmek için ne tür silahlar yapılıyor? Dünya hiç olmadığı göç dalgalarıyla sarsılıyor. Artık savaş hukuku diye bir şeyin önemi kalmadı. Bir zamanlar düellonun bile kuralları olan dünyamızda şimdilerde kim bastırırsa o kazanıyor. 

Bu arada ülkemizde Türkiş Şeriat büyük adımlarla ilerliyor. Filistin-İsrail savaşında görüldü ki dualarla, hamasi nutuklarla işler yürümüyor. Ve biz anaokullarına mescit yapımını adım adım izliyoruz. Kimler girecek bu mescitlere? Siyasal İslamın artık bu yüzyılda kazanması mümkün değil. Ne yapıyorsunuz? Küçücük çocuklara yaşamı değil öbür dünyayı anlatarak ne elde edeceksiniz? Görmüyor musunuz, Siyonistlerle İslamcıların çatışmasını Batılı devletler “Oh oh” diye neredeyse alkışlıyorlar çünkü her iki taraf da silah alacak, ilaç alacak yıkılan okullar, evler, hastaneler yeniden yapılacak. Yani sıkışan kapitalizm çareyi gene savaşta buldu. 

İşte şimdi burada Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” diyerek nasıl öngörülü olduğuna bir kez daha tanık oluyoruz. Yanı başımızda Ukrayna-Rusya, aşağımızda İsrail-Filistin, hemen güneyimizde Irak savaşıp duruyor. Ne için? Sovyetler yıkılırken aman aman insanlar ne kadar sevinmişlerdi, “Soğuk savaş bitti” diye ama o zamanlar bazı düşünürler “Yepyeni bir uluslararası mafya örgütlenmesiyle karşılaşacağız” demişlerdi. Dünyanın yeniden savaş ekonomisinin kıskacına gireceğini o günlerden bilmişlerdi. Şimdi müşteri kaybeden kapitalizm savaş aracılığıyla nefes almaya çalışıyor. Çocuklar, kadınlar, hastalar, yaşlılar, genç kızlar, oğlanlar ölmüş onların umurunda mı?

Ve ülkemizin parası artık iyice çöp oldu. Dolar 28’le rekor kırmış. Kırar anacığım ve aynı anda marketlerde, pazarlarda gıda fiyatları anında değiştirilir. Tamam anladık Türkiye akaryakıt, sigara ve altın kaçakçılığının açıkça yapıldığı, illegal uyuşturucu parasının cesurca aklandığı bir ülke. Yani bata çıka yaşamaya devam eder ama ansızın bir gün ansızın tıpkı Filistin gibi bizde de hastaneler bombalanabilir. Bize bir şey olmaz, demeyin. Parçalanan Yugoslavya’ya iç savaştan on yıl sonra gitmiştim ve yerel rehberimiz bize iç savaşta ölen binlerce insanın mezarlarını gösterirken “Aman benim geçtiğim yollardan geçin çünkü hâlâ aralarda mayınlar var” demişti Ve bir başka rehber de Hırvatistan’da bellek müzesine girememişti. Çünkü bellek müzesindeki televizyonlardan onun savaşta ölen 25 arkadaşının fotoğrafları geçiyordu. Ve Batı, sınırlarındaki bu savaşı açıkça desteklemişti. 

Bir not: TRT Filistin-İsrail savaşı nedeniyle Cumhuriyetin yüzüncü yılı etkinliklerini kaldırmış. Yahu bana Saraybosna’da anlattılar: Bölgede gün boyunca susmayan kurşun sesleri tam güneş batarken savaş bölgesinin tam ortasında bir dağda, keman çalan bir kemancıyı dinlemek için bir saat boyunca susuyormuş. Siz ne diyorsunuz be! Kimi kandırıyorsunuz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları