Ahlak dinsel midir, yoksa cinsel mi?

15 Mayıs 2022 Pazar

“Etik” sözcüğü çoğu zaman “ahlak” kavramıyla eş anlamda ya da “ahlaki”nin karşılığı edat olarak kullanılır. Hatta bazen “ahlak”, “etik”in Türkçesidir sanılır. Oysa iki kavram arasında her şeyden önce bir kapsama alanı, bir boyut farkı vardır:

Yunanca “etika” kavramıyla felsefeye mal olan “etik”, bireysel yaşama yön vermeyi amaçlayan bir mantık kuramıdır. Oysa “ahlak”, insan davranışının kitlesel ve toplumsal boyutudur. Zaten bu yüzdendir ki Latince gelenek görenek demek olan “mores” kökünden türeyen “morale” sözcüğünün karşılığıdır ahlak... 

Özetlemek gerekirse, iyilik ve kötülük kavramlarını belirleyen toplumsal kabul ölçüsüne ahlak, aynı ölçünün birey ya da sınırlı bir topluluk bilincine yansımasına etik denir.

ÖNCE AHLAK BOZULUR, SONRA EKONOMİ...

Böyle derin konular bir gazete sütununda işlenir mi diye düşünebilirsiniz. Oysa ben, Türk medyasında bu konulara kafa yoranların düşüncelerine daha fazla yer verilseydi, bugün Türkiye’de herkesin farkında olup ürktüğü “ahlaki çöküş”ün bu boyutlara taşınmayacağına inananlardanım. 

Eğer ahlak üzerine düşünmezsek, ölçülerini irdelemez, değerlerini yargılamazsak, yayılan ahlaksızlık karşısında “Ne oldu bize?” diye şaşmaktan başka bir iş gelmez elimizden, üstelik bize ne olduğu sorusunun yanıtını da bulamayız. Ve bir gün, ahlak üzerinde düşünülmediği için öylesine yayılır ki yoksunluğu, ölçüye vurup “vah vah” diyebileceğimiz varlığı bile kalmaz!

SÖYLEME TERS EYLEM OLARAK AHLAK!

Acı çektirmekten haz almak diye tanımlayabileceğimiz “sadizm”in isim babası Marquis de Sade, şaşırtıcı ama gerçek, düşünürlerin bin yıllardır kafa yorduğu iyilik/kötülük konseptleri konusunda, ahlaktan tamamen bağımsız bir kuram geliştirebilmiş tek filozoftur.

Doğru ya da yanlış, en azından ilginç olan Sade’ın kuramına göre ahlak, söylemde neyi gerektiriyorsa eylemde tersini yaptıran bir süreçtir. 

Marquis de Sade, “Ahlaksızlık, ahlakın bir ürünüdür” der. 

İster inanırız, ister inanmayız, ama tarihte ahlak uğruna işlenmiş cinayetlere, ahlak numuneleri olmaları gerekirken her dindeki muhafazakâr müminler arasından çıkan yalancı, sahtekâr, hırsız, soyguncu ve hatta fuhuş tutkunu ya da sübyancı din adamlarını düşününce, ahlaksızlığın bizzat ahlak baskısı tarafından tetiklendiği mantığı pek de yanlış değildir.

AHLAKSIZLIĞI TETİKLEYEN AHLAK BEKÇİLİĞİ

Marquis de Sade, bu kuramı en belirgin öğeleriyle Justine romanında tarif eder: Zavallı Justine, romanın akışında ne kadar erdemli, namuslu ve ahlaklı olmaya çalışırsa; o kadar cinsel tacize, tecavüze uğramakta ve ahlaksızlığa maruz kalmaktadır. 

Sade’ın ahlaksızlığı tetikleyen ahlak kuramında, tabii ki söz konusu olan din ahlakıdır. Sade’ın yaşadığı ve yazdığı dönemde, zaten tüm insanlık ahlaktan dini anlıyor ve din biçimleyip çiziyordu iyilik ile kötülüğün sınırlarını. 

Laik ahlak diyebileceğimiz “hümanizma”, Sade’ı önce hapisten çıkarıp sonra tekrar tıkan Büyük Fransız Devrimi’nin öncü düşüncesiydi, evet. Ama topluma mal olması, yayılması çok zaman aldı, devrim sonrasına bile denk gelmedi, iki yüzyıl beklemek gerekti. Günümüzde bile, hemen tüm dünyada dine dayalı ahlak, yurttaşlık bilinci gerektiren laik ahlaktan daha yaygın ve kitlesel anlamda geçerli olanıdır. 

DİNE DAYALI AHLAK, GÜNAHI KIŞKIRTIR MI?

Türkiye’de de çoğu insanın ahlaktan dine dayalı ahlakı anladığı ve bunlar için “iyilik/kötülük” sınırlarının din tarafından çizildiği açıktır. Ama toplumda, dinin öngördüğü ahlaki kuralların hemen hepsini delip geçmeye hoşgörüyle bakılmasa bile tepkisiz kalınıp, ahlakın niçin kadın cinselliğine kilitlendiğini anlamak kolay değil! 

İşte tam da bu kapsamda, belki Sade kuramına dönmek ve kadınlara yönelik şiddetin, çocuklara yönelik istismarın artışında ahlakın cinselleştirilmişliğini, özellikle de yasaklı kadınlığı aramak gerekiyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024
Kibir ve kir 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları