Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
"Kasabanın Sırrı"nı Yazmak / Yazmamak - Hamdi Yaver AKTAN
Esprili ve ironik bir şekilde 'bir kadının yaş gününü her zaman anımsamak, ama yaşını hiçbir zaman anımsamamak zorunda olduğu meslek' olarak tanımlanır diplomatlık.
Aydınlanma düşünürü Kant’a göre en zararsız özgürlük, 'insanın her konuda kendi
aklını kamusal olarak kullanmak özgürlüğü'dür.
Aklın kamusal kullanımı derken Kant,
“bütün okur dünyası önünde” kullanılmasını kasteder. Görülüyor ki söz konusu özgürlük, basın özgürlüğünden
başka bir şey değildir;
yine Kant’a göre kamusal
aydınlanmayı kısıtlamak ise insan doğasına karşı bir suç olacaktır.
Hukuk
devleti kavramının doğuşu ve
giderek kamu hukuku belgelerinde temel ilkelerden biri haline gelmesi de
bilindiği üzere aydınlanma felsefesi ile olmuştur. Buna düşünür Kant’ın katkısı yadsınamaz. Bir bakıma
pozitif özgürlük anlayışının
da başlangıcıdır. Devlet özgürlükleri tanımakla yetinemez,
kullanılmasını güvence altına
almakla yükümlüdür. Sözgelimi
toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkının kullanılmasını engelleyenlere karşı, özgürlüğü kullanmanın sağlanması ve korunması için etkin önlem almak devletin görevidir.
İNSANLIĞIN ACI TANIKLIĞI
Devlet-özgürlük ilişkisinde Hegel belki de daha öndedir. Hegel’e göre 'devlet sadece yurttaşlarının özgürlüğe ulaşmalarını sağlamakla kalmaz; o bizzat özgürlüğün cisimleşmesidir. O bir değer ve bir erektir ve salt bireylerin gereksinimlerini karşılamanın bir aracı değildir... Hukuk felsefesi, devletin istikrarının temeli olarak yurttaşların zihnine dikkat çekmez'
Özgürlüklerin kullanımı için düşünürler her ne kadar devlete yükümlülük düştüğünü, devletin özgürlüğün cisimleşmesi olduğunu felsefi olarak ileri sürseler de insanlık nelere tanık olmadı ki!? O nedenle devlete karşı bireyin korunması, devlet gücünün sınırlandırılması ve sağlanması için yargı organının tam bağımsız olması düşüncesi gelişmiştir.
İnsanlık, insanların, yaptıklarından dolayı değil, kim
olduklarından dolayı cezalandırılmalarına ne yazık ki tanık oldu! Dahası tutuklanan
diyalektik felsefe yanlısı bir adamın, 'kendisinin partiye karşı hiçbir suç işlemediğini, ancak onu casus ve iki taraflı çalışan biri
olarak tutuklayan organların haklı (ve) suç işlememiş olsa bile yine de partiye
düşman bir tabakadan olduğunu' söylemesi ve 'günce tutmak yasadışı değildir... Ama fark edilecek olursa
Winston’un ölüm cezasına çarptırılacağı ya da en az yirmi
beş yıl zorunlu çalışma
kampına gönderileceği'nin
kesin sayılması sadece edebiyat eserlerine mi özgüydü, yoksa hiç gerçek
olmamış mıydı?
Stalin sanığın
adının yanına iki dikey çizgi koyduğu zaman, bu on yıllık
mahkûmiyet anlamına geliyordu
yine de iki çizgililer
şanslıydılar!... Tek çizgi
olsaydı ne mi olurdu? İDAM!
Geçen yüzyılın başlarında -1922- Sosyalist Devrimciler yargılanırlarken mahkeme heyetindekiler tarafsız davranamayacaklarını, ancak taraflılıkları 'devrimin yararına'(!) olduğu sürece bu durumun sorun yaratmayacağını söylemişlerdi. Nazi Almanyası’nda da yargıçlar 'Adolf Hitler’in şahsına sadakat yemini' etmemişler miydi?
Maksim Gorki, Sosyalist Devrimcilerin davası cinayetle sonuçlanırsa, bunun daha en baştan alçakça bir cinayet olarak algılanacağını dönemin güçlü adamı Troçki’ye yazdığı mektupta bildiriyor ve adil bir yargılama istiyordu.
Sonuç değişiyor muydu? Elbetteki hayır! 'Tutuklanacak ve düşman ilan edilecek kişi sayısı tutuklamalar başlamadan önce yukarıdan aşağıya bir silsile halinde .... bildiriliyordu. Bu anlayış çerçevesinde plana uygun miktarda (sayıda) tutuklama yapılması esastı.'
TÜKENMEYEN AYDINLAR
Ama tükenmeyen aydınlar vardı: Varoluşçu düşünür J.P.
Sartre 1945’te Modern Zamanlar’da aydın sorumluluğu üzerine yazarken
Flaubert ve Edmont Concourt’u, komünün ardından gelen baskıdan sorumlu
tutuyordu: çünkü 'Engel olmak için
tek satır yazmadılar' diyordu ve devam ediyordu: 'Şunu diyebiliriz: Bu onların
işi değildi. Peki ama Calas
duruşması Voltaire’in işi miydi? Dreyfüs olayının
kınanması Zola’nın işi miydi?' Aynı
Sartre, Cezayir Savaşı sırasında kendi ülkesine karşı tutum alır. Tutuklanması istenir. Simone de Beauvoir’e göre tutuklanıp 'zincire vurulmuş bir ülkede tek özgür adam' olmaktır isteği!
Ne var ki gerçekten büyük Charles de Gaulle vardır!... Charles Desjordins adlı yurttaşa cevaben yazdığı mektupta Sartre için 'O Fransa’dır, tutuklanamaz!..' der ve bu cevabıyla daha da büyür!
ELEŞTİRİ ‘OLMAZSA OLMAZ’
Hukuk devletine, insan haklarına, demokrasiye bağlı bir ülkede
eleştiri vazgeçilemez bir
gereksinimdir. Liberal düşünür
Isaıah Berlin bu yöndeki
düşüncesini 'topyekûn kaos veya felaketi önlemek için fikir birliğine gerek duyulan umutsuz
durumlar hariç, eleştiriyi yasaklayan
veya kısıtlayan bir rejim totaliterizme veya başka bir tür fanatizme yol alıyor
demektir' biçiminde
açıklamaktadır. O nedenle düşünce özgürlüğü günümüzde en yüksek değer
olmuştur. Katılınmasa da yok etme hakkı hiç kimseye tanınamaz.
John Stuart Mill
ne diyordu: 'Bir kişi hariç
bütün insanlık aynı görüşte
olsa, tek bir kişi karşı görüşte
olsa, insanlığın o kişiyi susturma hakkı o kişinin gücü yetse insanlığı
susturma hakkından fazla değildir.'
Edebiyata, biyografilere, düşünce ürünü yapıtlara/yazılara göndermelerle dolu yazımın sonuna geldim sayılır. Yargıya intikal
etmiş konularda görüş
açıklamalarının yapılamayacağını bilenlerdenim. Türkiye pratiğinde bu emredici
anayasa/yasa kuralları aleyhe açıklamaları kapsamamaktadır.(!)
Daha somut ve
açık bir ifade ile aleyhe yazı yazılması olanaklı; hata müdafilerin
bilmediklerini, alamadıklarını bazı “makbul sayılanlar”ın yazdıkları, aldıkları ortada!
KIYAMET Mİ KOPAR?
Soruşturma/kovuşturma yapılıyor mu?
Bilinmiyor!..
'Kasabanın sırrı' haline
gelmiş bilgileri yazdıkları ve yazmadıkları/açıklamadıkları için tutuklu gazetecilerin özgürlüklerine kavuşturulmaları yargı
organının önünde durmakta.
Sartre’ları, Zola’ları, Gorkileri vb. kısmen görmekteyiz; bir yurttaş olarak Charles Desjordins’lere yazılan
mektup benzerini görsek ne
olur: “Kıyamet mi kopar”?
Geçmişte, bu toprakların gördüğü
en kanlı bir örgütle mücadele edenlere bizzat
devlet sahip çıksa fena mı olur? Aksine bir yaklaşımının o örgütün dolaylı olarak olsa da kırık
kanadının iyileştirilmesi anlamına geleceği abartılı bir düşünce mi sayılır. Ne demişti Victor Hugo '... kartalın kırık kanadını
iyileştiren onun pençelerinden
de sorumlu olurmuş.'
Edebiyatla mı bitirsek: 'Gecenin ardından gün nasıl doğuyorsa adaletsizlik de bir gün son bulacaktır. Olumsuzlukların
bittiğini de göreceğiz, ışığın ve
mucizelerin doğuşunu da...'
Yargı organına, El Greco’ya Mektuplar’dan bir cümle okumaya gerek var mı: '... kötü koşullarda adalet yerine
getirilemiyorsa, adalet mekanizmasının başka zamanlarda işlemesi ne sağlar?'
Diplomasi mesleğiyle uzaktan/yakından ilgisi/bilgisi olmayanın diplomatlığa özenen yazısı da ancak bu kadar anlaşılmaz olur, değil mi?
Hoşgörüyle!..
HAMDİ YAVER AKTAN
YARGITAY ONURSAL DAİRE BAŞKANI
DİPÇE:
1 Henrik Berggren: Olof Palme (Çev. Turhan Kayaoğlu) İstanbul,
2012, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s.145
2 Manfred Kuehn: İmmanuel Kant (Çev. Bülent O. Doğan) İstanbul, 2011
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s.291
3 Zvi Rosen: Bruno Bauver ve Karl Marx (Çev: Doğan Barış Kılıç) İstanbul, 2012,
Notubene Yayını, s.271-272
4 Gamze Öksüz:
“Gulag Kamplarından
Gelen Çığlık” Roman Kahramanları Üç Aylık Edebiyat Dergisi-2018- Heyamola
Yayınları Sayı : 35 s.74
5 Vasili Grossman: Her Şey Gelip Geçer (Çev. Ayşe Hacıhasanoğlu) İstanbul, 2013, Can
Yayınları, s.107
6 George Orwell:
1984 (Çev: Celal Üster)
İstanbul, 2018, Can Yayınları, Mini Kitap, S.26
7 Solomon Volkov:
20. Yüzyıl Rus Kültür
Tarihi (Çev. Sabri Gürses) İstanbul,
2018, Alfa Yayınları, s. 165
8 Andre Pitzer:
Vladimir Nabokov-Yazarın Gizli Tarihi (Çev. Yiğit Yavuz) İstanbul, 2014,
İletişim Yayınları, s.126
9 William L.
Shirer: Nazi İmparatorluğu-Doğuşu, Yükselişi ve Çöküşü (Çev. Rasih Güran) İstanbul, 1968,
Ağaoğlu Yayınevi s.384 (Resim)
10 Pitzer, age:
s.127
11 Fatih Keskin: “Roman Türünün Gelmiş Geçmiş En Bahtsız
Baş Karakteri” Roman Kahramanları- Üç Aylık Edebiyat Dergisi, Sayı:35
12 Denis Berthulet:
Sartre (Çev: Zehra İlkgelen) İstanbul, 2009, İthaki
Yayınları. s. 469
13 Özdemir İnce: Charles de Gavile ve Sartre, Cumhuriyet, 31
Mart 2019
14 Isaiah Berlin: Isaiah Berlinle konuşmalar-söyleşi: Ramin Jahanbegloo (Çev. Zeynel Kılınç) İstanbul, 2009, Yapı Kredi
Yayınları, s.61
15 John Stuart
Mill: Düşünme ve Tartışma Özgürlüğü üzerine (Çev. Cem Ataş) İstanbul, 2019, Can Yayınları, s.12
16 Victor Hugo: 1793 Devrimi (Çev. Alev Er) İstanbul, 1996,
Pencere Yayınları, s. 238
17 Necip Mahfuz: Cebelavi Sokağının Çocukları (Çev: Leyla
Tonguç Basmaç) İstanbul, 2010, Kırmızı Kedi
Yayınevi, s.453
18 Nikos Kazancakis: El Greco’ya Mektuplar, (Çev. Ahmet Angın) İstanbul, 2019, Can Yayınları, s.287
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Emekliye iyi haber yok!
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 350 bin 757 kez 'yazı-tura' atıldı... Sonuç şaşırttı!