23 Nisan 1920 günü Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasıyla Milli Mücadele yasal otoriteye dayandırıldığı gibi bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin de temeli atılmıştır.
Emperyal güçler, İstanbul hükümetiyle ve yerli işbirlikçilerle TBMM’nin açılışını önlemeye, açıldıktan sonra da onu boğmaya çalışmışlardır. TBMM kuruluşu, öncesi ve sonrası olaylar kronolojik olarak özetlenebilir:
- 10 Nisan: Şeyhülislam Dürrizade Abdullah’ın Kuvayı Milliye aleyhine fetvası
. - 18 Nisan: İstanbul hükümetinin Kuvayı Milliye’yi ortadan kaldırmak amacıyla Kuvayı İnzibatiye’yi kurması.
TBMM’nin açılışına, hükümetine karşı alternatif olarak;
- 28 Nisan: Anadolu’da padişahın ve onun hükümetinin yönetimini kurmak amacıyla Müşir İzzet Paşa’nın atanması, görevlendirilmesi.
- 11 Mayıs: Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Milli Mücadele’nin önde gelenlerinin Divanı Harp tarafından idama mahkûm edilmesi, Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın tahriki, emperyal güçlerin desteğiyle yerli işbirlikçilerin kısa aralıklarla çıkardığı Adapazarı Anzavur, Yozgat Çapanoğlu, Tokat Zile, Urfa Siverek Milli aşireti ayaklanmalarının başlayarak sürmesi.
Bağımsızlık Savaşı yalnız emperyal güçlere karşı değil, yerli işbirlikçilere karşı da kazanılarak egemenliğin ulusa ait olduğu, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Ankara hükümeti, yalnız emperyal güçlere değil, İstanbul hükümeti, yerli işbirlikçi ittifakı ile de savaşım vermiştir.
Günümüzdeki bazı davranışları, söylemleri yadırgamadan, fazla da önemsemeden, ayrışmanın kökeninin Bağımsızlık Savaşı’nın başlangıcına değin uzadığını bilerek emperyal güç, yerli işbirlikçi ortaklığına karşı sürdürmek gerekir.
1. Dünya Savaşı’nın Ortadoğu paylaşımı Sykes-Picot Anlaşması’nın yerini, 2. Dünya Savaşı sonrası Kuzey Afrika ülkelerini de kapsayacak şekilde genişletilmiş ABD’nin BOP (GOP) projesi almıştır. Proje, geniş Ortadoğu coğrafyasında ABD’nin hegemonyasını kurmak, bölgeyi siyasal ve ekonomik olarak ABD’ye bağlamak amaçlıdır.
12 Eylül 1980 askeri darbesi Türkiye’nin bölgede kurulması hedeflenen siyasal ve ekonomik düzene örnek olarak seçilmesi, Erdoğan’ın projenin eşbaşkanı olarak lanse edilmesi, tanıtılması, “Türk-İslam sentezi” mottosu altında siyasal İslama iktidar yolu açılması projenin uygulama aşamalarıdır.
Ülkede günümüzde yaşanan halk hareketinin, tepkilerin, yalnız İmamoğlu’nun kişisel ve siyasal haklarını elinden alınmasına bağlamak, olayı hafife indirgemek olur. Toplumun, 1920’lerde olduğu gibi ülkenin geleceğini, bekasını tehlikede görerek haklarına, ülkeye, egemenliğine sahip çıkmasıdır.
Türkiye, iktidar değişikliği ile tam bağımsız dış politika izlemeye Atatürk döneminde olduğu gibi dönmelidir. NATO, ABD’nin SSCB yayılmacılığına karşı SSCB’yi kuşatma politikasının, görünüşte savunma sistemi olarak uygulanmasının ileri bir aşamasıdır. Günümüzde SSCB ve yayılmacılığı olmadığı gibi Rusya bir tehdit öğesi olmaktan çıkmış ABD-Rusya işbirliği gündeme gelmiştir. Savunma sistemi olarak NATO’da kalmanın, “NATO’ya bağlıyız” demenin yararı irdelenmelidir.
Türkiye, AB’ye değil AET gümrük birliği aşamasında iken 1962 Ankara Antlaşması’na AET’ye müşarik, ortak üye olmuş, 1987 yılında da AB’ye üyelik için başvuruda bulunmuş, üyeliğe kabulünün incelenmesi de halen sürmektedir. AB, emperyal geleneği ve genleri olan siyasal bir topluluktur. AB’ye giriş egemenlik haklarından, bağımsızlıktan vazgeçmeyi gerektirir.
Atatürk, Batı’ya mesafeli yaklaşmış, Batı ile işbirliği kurmamış, mazlum ülkelerin de lideri, “Yurtta sulh, cihanda sulh” mottosu ile bağımsızlık ve tarafsızlık doktrininin de banisi olmuştur.
İsmet İnönü, tarafsızlık, bağlantısızlık ilkesiyle ülkeyi 2. Dünya Savaşı yıkımından kurtarmış, Johnson’ın mektubuna “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye orada yerini alır” yanıtı ve emperyal devletle birlikte olmayı, iri bir hayvanla aynı yatağa girme benzetmesiyle Türkiye’nin dış politikasına yön çizmiştir.
Türkiye, 105 yıl sonra da dış güçlere ve yerli işbirlikçilere karşı egemenliğe sahip çıkma, bağımsızlığını sürdürme savaşı vermektedir.