Hukuk, toplumda kişilerle kişiler, kişilerle devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen, uyulması gereken kurallar bütünüdür. Hukukun bir işlevi de vatandaşın hak ve özgürlüklerini devlete karşı korumaktır.
Hukuki düzenlemelerin evrensel iktidara uygun, vatandaşın hak ve özgürlüklerini koruyucu yönde olması gerekir. Bu bağlamda temel ilkeleri; Fransız İhtilali’nden sonra kabul edilen “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi”nde yer alan ilkelere değinerek yineleyelim:
Madde 5: Yasa yalnızca topluma zarar verici eylemleri yasaklar, yasa tarafından yasaklanmayan hiçbir eyleme engel olunamaz.
Madde 9: Yasa ancak açık, kesin olarak düzenlenen suçlara gerekli cezaları getirebilir. Bir insan suçlu olduğu kanıtlanıncaya kadar masum sayılır.
Madde 11: Düşünce ve inançların başkalarına özgürce iletilmesi insanın en önemli haklarındandır. Her yurttaş özgürce konuşabilir, yazabilir, bastırıp yayabilir.
Madde 15: Toplum, idari örgütün her memurundan hesap sorma hakkına sahiptir.
Madde 16: Hakları güvence altına almamış, kuvvetler ayrılığı belirlenmemiş toplumların anayasaları yok hükmündedir, yok demektir.
Faşizan hukuk düzeninde, evrensel hukuk ilkelerine uyulmadığı gibi hukuk işlevsizleştirilir, “profanizm” yasal yozlaşma oluşur. Hukuk, vatandaşı devlete karşı korumaz.
Toplumda kin ve nefret duygusu uyandırmak, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, terörle iltisak gibi ucu açık unsurları belirsiz, takdiri, muğlak, karmaşık yasal düzenlemeler yapılır. Amaç muhalefeti sürdürmek, rejim karşıtlarını tasfiye etmek, farklı inançta olanları aşağılamak, cezalandırmaktır.
Kanıt olarak da maddi olgulara, nesnel bulgulara değil, gizli tanık ifadelerine, ihbarlarına dayanılır. Tanık ifadesi, diğer kanıtlarla örtüşmediği, en azından karinelerde desteklenmediği sürece güvenilir kanıt değildir.
Kişi niçin gizli tanık olur? Ürker, tehdit edilir, baskı altındadır, beklentisi vardır, şüpheliye karşı husumet besler, bilgisinden emin değildir, özel bir nedeni vardır. Özgüveni, özsaygısı olan kişi, gizli tanık olmaz.
Yargı bağımsızlığı, parlamenter sistemde, kuvvetler ayrılığında gerçekleşir. Yasama, yürütme, yargı erklerinin tek kişide, liderde toplandığı rejimlerde yargı bağımsızlığı ancak söylem, slogan olarak kalır.
Yargıç güvencesi ve atamalar da nesnel olmadığından yargı önemli siyasal davalarda karar için talimat bekler. Talimat almasa da yargı, “führer”, “duçe”, “caudillo”, şef, başkan, reis, böyle bir olayda nasıl hareket ederdi diye düşünerek karar verir. Ceza peşindir, yargılama sonra gelir.
Tutuklama, Fransız İhtilali’nden bu yana istisnai olması gereken uygulama iken, faşizan düzende olağanlaşır. İnfaz, yargı kararı öncesi başlar. Şüpheliye, sanığa saygı da olmadığından infaz cezaya dönüşür.
Faşizan düzen, pusula olmadan akıntı yönü bilinmeyen sularda sürüklenmektir. Tarihi örneklerinde de görüldüğü gibi insan onuru, toplumun refahı ile bağdaşmayan faşizan düzenlerin süregelmesinin olanağı yoktur. Vatandaşı küçümsememek, değersizleştirmemek gerekir.
Gelişmekte olan bir ülkede kalkınmanın gerçekleşebilmesi için güven ortamının yaratılması, yargı bağımsızlığının sağlanması, evrensel hukuk kurallarının uygulanması gerekir.
Ülkemizdeki düzenin de lider örgütlenmesi cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden (CHS) güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüşmesi gerekir. Altılı masa, demokrasi cephesi, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş için kurulmuştu ancak kişilerin tutkuları, beklentileri, amacın gerçekleşmesini engellediği gibi CHS’nin daha da yerleşmesine yol açtı.
Dış ülkeler söylemlerini, tepkilerini bir yana bırakarak iç dinamiklerle halkın iradesi ve isteği ile tek kişi egemenliğini ulusun egemenliğine dönüştürmek, faşizan düzeni sonlandırmak amaçlanmalıdır.