Bir öğretmen ve bir öğrenci...

23 Temmuz 2022 Cumartesi

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü denilince ilk akla gelen isimlerden biri hâlâ Sevda Şener’dir. Hocamızın üniversite yıllarımızda kulağımıza küpe olan sözlerinden biri ise “Dram sanatı insanı eşiklerde sınar!”dır. Öncelikle tiyatroda, insan kişiliğinin en iyi belirlendiği süreçlerin birtakım geçitler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsan bu eşikleri atlayarak yeni bir döneme girer. Öte yandan eşik atlamak öyle kolay değildir. Her şeyden önce insan, eşikte sınandığı koşulları alt etmeye açık olmalı, dahası yeni durumlara uyum sağlamalıdır. Bunun için de koşulsuz cesaret, esneklik, açıklık, beceriklilik gibi temel koşulların yanında, bağlı olduğun toplumun kurallarını da göz ardı etmemek gerekir. Sevda Şener’in bu sözünü rahatlıkla, “Yaşama sanatı insanı eşiklerde sınar”a çevirebiliriz. Tiyatronun hayatın ta kendisi olduğunu gösteren bir bakış açısıdır bu. Nitekim, Sevda Şener, derslerini anlatırken önceliği “insan olmak”a getirirdi. Hayatın getirdiklerinin hemen yanında tiyatronun gelişim çizgisini akılla harmanlayan bir bakış açısıyla sunardı bizlere.

*

Onun için temel prensip her zaman çalışkanlık ve üretmekti. Nitekim kendi yaşamında da bunu uygulayarak sayısız kitap yazdı, tiyatromuzun ufkunu gözeten çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Tiyatrocular öncelikle sanatın da gereği duygusal taşmalarla, önü açık sezgilerle yaşamda yol alırlar. Ama Sevda Şener öncelikle öğrencilerine sanatla akıl arasındaki derinlikli bağı anlatmaya çalışırdı. Onların sentezci bir bakış açısına sahip olmasını isterdi. Ezberlenmiş bilgiden, özümsenmemiş yöntemlerden kaçınmayı salık verirdi. Her zaman akıl ve bilgi arasındaki köprünün anlamını vurgular, ne olursa olsun insanlık tarihinde aklın bir gün mutlaka egemen olacağını söylerdi. Özellikle cahilliğin bu denli kibirli, hadsiz ve saldırgan olduğu dönemeçte, bilginin geri plana itildiği bir dönemde, utanma duygusunun yerini arsızlığın aldığı şu günlerde, üzüntüsünü saklayarak yine de geleceği işaret ederdi. Dersleri bittikten sonra, en anlaşılmaz olarak nitelendirilebilecek bir konuya dair bile, “ne kadar da kolaymış!” dedirtir, ama eski tip bir ders verici gibi kendi bilgisinin tekrarından hoşlanmaz, bize ait olanı yakalamamızı isterdi. Belki de bu nedenle dünya tiyatrosundan tarihselliği ön plana taşıyan kitapları bire bir çevirmek yerine kendi damıtılmış bilgisiyle eserler kaleme almayı ve üretmeyi tercih etti. Tiyatro bilimcisi olarak yazdığı “Oyundan Düşünceye” kitabının adı bile sanatta bilimin ve aklın ferasetini ön plana taşıma amacını kanıtlayabilir.

*

Genellikle akademilerde “benden sonra tufan olsun” mantığıyla tek seçici olma anlayışı öne çıkar. Sevda Şener, A.Ü.  DTCF Tiyatro Bölümü’nde tam tersine bu anlayışın dışına çıkarak sanat okulunu dedikodulardan, çelmelerden uzak tuttu. Bir anlamda, iyiliği bulma ve gözetme yolunu akademide ve sanat alanında inşa etme çabasıydı onunki... 

*

Sevda Şener’in öğrencilerinden biri olan Turgay Yıldız da hocasının vurguladığı eşiği zaman zaman atlayamayan insanların trajedisini mizahi bir dille gösterdi bize. En zalim anlarda onun sesini aramaya çalışmamız boşuna değildi. Bu nedenle, kendi yaptığı makyajla, dolabından çıkardığı ceketle yola koyuldu. Kısa zaman içinde de geniş toplum kesimlerine ulaştı.    

*

Yıl 2002 olmalı. Turgay, örgütçü yanıyla DTCF Tiyatro Mezunları Derneği’ne yön vermeye çalıştı. Başkanlık için adaylığını koyarken aradı, “Benimle yola çıkar mısın?” diye. Ona işlerimin çok yoğun olduğunu, istediği düzeyde yardım edemeyebileceğimi söyledim. Turgay, okuldaş olduğumuzu, yönetim kurulu için isim olarak yanımda olmasının yeterli olacağı konusunda ısrarcı oldu. Nitekim o başkan, ben de başkan yardımcısı olduk. Ama yanımızda yöremizde çok insan bulamadık. Yıllar sonra hocalarımız KHK ile okuldan atılınca dayanışmanın önemi daha baskın bir biçimde ortaya çıktı. Turgay’ın belki de derneği bu denli yaşanır kılma arzusunun altında güçlü bir öngörü yatıyordu. İnatçıydı. İşte bu yüzden hastalığı öne çıkınca ezer geçer sanmıştım. Kötü yıllar yaşadık. Turgay bu dönemin direncinin gülen yüzü oldu.

*

Bir kızılderili atasözü, “Bir insan adının en son anıldığı gün ölür” der. Sevda Hocamız da Turgay da bu yüzden hâlâ bizimle... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları