Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

12.07.2025 10:23
Güncellenme:
Takip Et:

İstanbul Erkek Lisesi’nden bir delikanlı, Nâzım’ın şiirlerini defterine yazdığı için tutuklanır. Genç öğrenci Rıfat Ilgaz’la aynı koğuşa düşer. Bir gece geç saatlerde hapishanedeki herkesi uyandırıp bahçeye çıkarırlar. “Ne oldu?” demeye kalmadan kocaman bir zincir çıkar ortaya. Üstünde de sağlı sollu kelepçeler. Lise öğrencisi, Rıfat Ilgaz’la karşılıklı kelepçelenir bu defa. Büyük usta o kapkara geceyi şöyle yazar: “Bugün de vaktinde çıktı gazeteler/ Geçti ilk sayfalara Beşiktaş cinayeti/ Ismarlama yazıları üstad kalemlerin/ Taksim’deki ziyaretten resimler/ Çeyrek saat uzaktasın çok değil/ O meşhur Babıâli’den/ Tek satır yok sayfalarda/ Bu zincirleme tutsaklık üstüne.” ( Ne çok anıştırıyor günümüzü! Büyük toplumsal olaylar karşısında hâlâ birileri kör ve sağır! Çünkü rant peşindeler hâlâ...)

*

Rıfat Ilgaz’ın edebiyata vurulduğu yıllar, belalı yıllardı. Dünya Hitler’le boğuşuyor; memlekette ise deyim yerindeyse ırkçı bir saldırganlıkla, tamamlanamamış cumhuriyet projesinin var olan kazanımları bir bir ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. Aydınların sürülmesi, hapishanelere konulması cabasıydı. Bu nedenle bir bakıma onların kuşağı, savaş kuşağıydı. Bilmezlerdi elde silah dövüşmeyi. Ama düzenin pisliklerini duyumsayan bir anlayıştan geliyorlardı. Tevfik Fikret geleneğini sürdüren çağdaş hümanist bir yaklaşımla yakın çevre ilişkilerinin yarattığı duyarlılıkları kaleme alıyorlardı. Bir yandan da Nâzım’ın edebiyatta onların omuzlarına bıraktığı büyük bir mirası taşımaya çalışıyorlardı. Bu nedenle onun şiirlerini okuyarak cezaevine girmeyi göze alan bir anlayışın izini sürdürüyor, büyük yaratılarına koşuyorlardı.

*

Böyle bir zaman aralığında Ilgaz, kendi kişiliğini de yazdıklarına ekleyerek kolunu makinaya kaptıran bir işçinin dramını, “Alişim”i yazdı: “Sağ yanın yastık ister Alişim/ Sol yanın sevdiğini/ Kızlar da emektar sazın gibi/ çifte kol ister saracak” Kentin göbeğinde yaşayan yoksul insanların günlük yaşamlarından izler, lirik bir anlatımla bütünleşiverdi yazdıklarında. Özellikle “Sınıf” kitabında, öğrenci bir çocuğun günlük yaşamından izleri ailenin sınıfsal yapısı, yoksulluğu, sunmayı başardı. Okuru içtenliği ile öyle kavrıyordu ki sınıfsal bakışını şiirine yedirmesini bilen bir aralıktan kendine has bir imajlar dünyası yaratıyordu. Çok geçmeden de “Sınıf” kitabının kendi deyimiyle “mimli ozanı” oluverdi. Siyasal iktidar ona 142. maddeyi uygulamış, kitaplarını toplatmış, öğretmenlikten atmıştı. Ilgaz tam bir aydın olarak elbette yılmadı. Yazmaya devam etti, kitapları da toplatılmaya... Bu defa hayatını dergicilikle kazanmak için adım attı. Sabahattin Ali ve Aziz Nesin’le birlikte çıkarttığı dergiler bugün bile hâlâ etkisini sürdüren süreli yayınlar arasına girdi: Marko Paşa... Süreç içinde ad değiştirerek Malum Paşa’dan Yedisekiz Paşa’ya kadar dönüştü.

*

Küçük bir çocukken sürekli Rıfat Ilgaz okurdum. Birgün annem bana, “Bu yaz nereye gidelim?” diye sorduğunda hiç düşünmeden “Cide” demiştim. Çünkü orası Ilgaz’ın memleketiydi. Annemin kara gözlerindeki şaşkınlığı hâlâ aklımda ellenmeden durur. “O da nerden çıktı?” diyebilmişti sadece. Çünkü “Yıldız Karayel” yalnızca Karadeniz halkının yaşam kavgasını ele almıyor, hırçın doğa ile mücadele ederken bir yandan da tarım ile uğraşıp topraktan geçinmeye çalışan köylülere zülmeden ağaları, bürokrasinin tekdüzeliğini de ele alıyordu. İşte kitaptaki yaz gününü anlatan insanın içine işleyen dalgalar beni de Cide’ye sürüklemek istemişti. Ilgaz, bize armağan olarak Pijamalılar’dan Karartma Geceleri’ne, Yıldız Karayel’den Hababam Sınıfı’na kadar bir sürü roman, yüzlerce öykü kitabı bıraktı.

*

Rıfat Ilgaz’ı yalnızca üç kez gördüm. Mayıs 93’te ODTÜ’deki Nâzım anmasını unutmam mümkün değil. Rıfat Ilgaz, Şükran Kurdakul, Nâzım’ın kardeşi Samiye Yaltırım konuşma yapan hatırladıklarımdı. Babam Behçet Aysan da sunucuydu. O gün Nâzım’ı anarken, bir grup can sıksa da Şükran Kurdakul, verdiği tarihi dersle oturtmuştu hepsini bir kenara. Sonrasında Kızılırmak Sineması’nda düzenlenen “Rıfat Ilgaz’a Saygı Gecesi”nde hatırlıyorum onu. Kendi için söylenen, fazlasıyla hak edilmiş sözlere gözleri dolu dolu karşılık veren, ileri yaşına rağmen hâlâ çok yakışıklı bir adam. Sevecen. Başımı okşuyor. Gelecek biziz ona göre. O yüzden umutlu! Bir ay kadar sonra ise o zaman Ankara’da etkin olan Edebiyatçılar Derneği’nin genel kurulu var, şimdi yıkılan Yeni Sahne’de. Rıfat Ilgaz bir köşede. İleride Aziz Nesin. Babam, “Bu adamların öfkelerine bile aşığım” diyor.

*

Sonra 2 Temmuz ve bir ortaçağ yangını. Rıfat Ilgaz, tam beş gün sonra Sivas acısına dayanamayarak yitip gitti. Son sözleri, “Asım Bezirci ve Behçet” oldu. Belki de iki ay önce yüzüme ışıkla bakan o ince yüz umudu kaybetmişti. O umut ki en zor zamanlarında onu yalnız bırakmamıştı. 40’lı yılların karartma gecelerinde, 51 tevkifatında, 60’larda, 70’lerde, 80 sonrasında hapishanede yer kalmadığı için kasaphanenin buzdolabına konulduğunda bile umudu vardı. Ama o umut Sivas’ta bitti. Asım Bezirci’nin yanına gömdüler onu. Öyle ki iyiliği ölümünün üstünü bir çiçek gibi kaplamıştı. Tıpkı her kitap fuarında coşkuyla sarıldığım oğlu Aydın Ilgaz’ın aydınlık yüzü gibi.  

*

Geçtiğimiz günlerde Nilüfer Belediyesi Rıfat Ilgaz’ı yılın yazarı olarak seçtiği bir dizi etkinlik dizisini paylaştı. Bense bir yerel yönetimin kendine düşen sorumluluğu aydınlık bir bakışla üstlenen Rıfat Ilgaz’ı canım Öner Yağcı’nın yayına hazırladığı, Attila İlhan’ın 40 kuşağı için söylediği “Fedailer Mangası” ile anıyorum. Biz Rıfat Ilgaz’ın yazarlığının yanında, öfkesine, kavgasına ve diğerkâmlığına aşığız hâlâ. Dünya durdukça yaşayacak, inadına!

İlgili Konular: #sivas #Rıfat Ilgaz

Yazarın Son Yazıları

Kapitalizmin laneti futbolda şike...

Sam Shepard’ın yazdığı “Aç Sınıfın Laneti” vahşi Amerikan rüyasının çöküşünü bir çiftlikte yaşayan dört kişilik ailenin hikâyesi üzerinden anlatır bize.

Devamını Oku
06.12.2025
Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025