Yanı başımızda oluşan nefret dili

Yanı başımızda oluşan nefret dili

30.08.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız. Gerçekten de yaşlı kurt kendinden otuz yaş küçük bir çocuğun Lord Byron’dan şiirler okuyarak bedenini ele geçirir. Kısa bir süre sonra da cinsel taciz soruşturmasına uğrar, okuldan uzaklaştırılır. Genç kızın intihar girşiminde bulunması bile David’in bakışını yerle bir edemez. Kızının yanına sığınır. Ancak bu defa kızı bir siyahinin tecavüzüne uğrar. O, evladına bir türlü yardım edemez. Mağdurun tarafında olunca kendini gerçek anlamda sorgulamaya başlar. Çaresizliğiyle yaşadıklarını kabullenmesi iç içe geçer süreçte... Modern diller hocasının hiçbir canlının aşağılanmaması kalbini acıtırken bizler de “utanç” duygusunun nerede başlayıp nerede bittiğini sorgularız. Bir adam kendisi genç bir öğrencisini taciz ederken bir yerden sonra kendi kızının uğradığı tacizle hesaplaşıverir. Bu bile başlı başına şiddet, nefret gibi temel durumları düşünmemize imkân sağlıyor. Ne yazık ki iktidarın bize sunduğu bu dil çok yaygınlaştı. Masadaki en yakın arkadaşımız bile böylesi bir nefret dilinin tuzağına düşebiliyor. Herkes sanki vampir filmlerinden fırlamış gibi kan istiyor. Böylece en yakınındakini bile muazzam bir iştah içinde çiğ çiğ yemek için şehvetle harekete geçiyor.

***

Çok açık ki bir süredir oluşan bir nefret olgusu hemen herkesi kapsıyor. Nefret dili üzerinden gelişen kimi toplumsal olayların yanı başımızda cereyan etmesi ve doğal olarak tedirginlik duymamız yeni bir olgu değil, kuşkusuz. Ancak nefret suçlarına yönelik yaptırımın yetersiz kaldığı kocaman bir gerçek. Genel olarak insanların bilimsel, akademik bir söylem içerisinde ya da edebi bir dille çeşitli konularda yaptıkları eleştiriler, kolaylıkla dava konusu olabiliyor. Oysa nefret, o dilin sahibini de aşacak şekilde kolayca eyleme dönüşebiliyor. Hatta bir anda hedef göstermeye, linç etmeye kadar uzanan toplumsal vakalarla karşılaşıyoruz. Coetzee’nin “Utanç” romanında bir imge olarak siyahinin genç bir kadına taciz/tecavüzün arka planında siyah beyaz çatışması ile sınıf nefreti yatıyor. Peki daha bilinçli olarak nitelendirebileceğimiz bir insanın siyahilere yahut “ötekilere” saldırması? Bu da onun “düşünemez” kılınmasıyla ilgili değil mi?

***

Eskiden gazete ve dergilerin yapamadıkları şimdilerde önce sosyal medyada karşılık buluyor. Hemen toplum vicdanındaki en hassas noktalara atıf yapılıyor: Dini ve milli değerler! Bunların karşısında düşmanlaştırılan bir ya da birkaç kişiye sistemli psikolojik linç uygulanıyor. Nitekim bu ülkede pek çok aydın öldürümde dini ve milli değerler provakasyon malzemesi olarak kullanıldı! Siyasi cinayetlerde de tetikçilerin genel argümanı bu noktaları kullanarak öldürümü meşru görmesidir.

***

Dahası da var. Toplumsal kutuplaşmaların ve gerilim hatlarının sarsıcı bir noktaya eriştiği yerlerde kendini otorite yerine koyan bir insan/ güruh çıkar karşımıza. O güruh her şeyin üstündedir artık! Oysa bildiğimiz anlamda hukukun altını oyan eylemlerdir bunlar. Böyle eylemlerden sonra esas olarak yönetim düşer; bir süre sonra da hak, hukuk diye bir şey kalmaz. Bu dönemlerde ise iktidarda bir süreliğine de olsa meşruiyet sağlamaya çalışanlar muhalifleri linç etmenin yollarını arar.

***

Dahası böylesine bir atmosferde toplumsal dinamikler, sürekli kin, nefret odaklı konuşmalar yaşantımızın bir parçası oluverir. Otobüste yolcu yolcuya saldırır, sokakta adam karısını şişler, işyerinde iş arkadaşı düşmanı olur, velhasıl kamusal alan tedirginlik verici bir noktaya doğru gider. Böylece toplumun ayarı bozulur, tüm bireyler güvenliksizlik atmosferinin parçasına dönüşür. Çünkü özne olamadıkları yerden birilerine ayar vermek istemektedirler.

***

Bu ülkede cephe alınması gereken olgular ortakken en yakınları birbirine kırdıran anlayışın nefret diliyle bütünleşmesi birilerinin başarıya ulaştığının açık temsilidir. Bunun insandan katil yaratmayı başarmaktan ne farkı var?

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025