Gizli kahraman: Muhittin Sadak

30 Eylül 2015 Çarşamba

Müziğimizin bugünkü değerine kavuşmasına öncülük edenlerden birisi de Sadak’tır.

Cumhuriyet’ten sonra kurumsallaşan, yerellikten sıyrılıp evrensel dili konuşmaya başlayan Türk müziğinin yeni kuşakları bugün dünyanın çeşitli sanat merkezlerinde adlarını duyuruyorlar. Nice bestecimiz ve yorumcumuz hatırı sayılır ödüller kazanıyor; önde gelen müzik kurumlarında kabul görüyor.
Müziğimizin bugünkü değerine kavuşmasına öncülük edenlerden birisi de Muhittin Sadak’tır. 16 Eylül 1900’de İzmir’de dünyaya gelmiş,
16 Eylül 1982’de İstanbul’da ölmüştür. Viyolonselciliği, oda müzikçiliği, kurduğu çoksesli korolar, Galatasaray Lisesi’ndeki, Feyzi Ati’deki efsane öğretmenliği ve büyük opera sanatçımız Leyla Gencer’i keşfetmesiyle müzik dünyamızda çok özel bir yere sahiptir.
Babası Sadık Şehabettin, zamanın savcılarındanmış. Eşi köklü bir Osmanlı ailesi olan Hacıbekirlerin kızı Mihri Hanım. Piyanist ve pedagog olan kızı Gülseren Sadak ise halen Kıbrıs’ta yaşamakta.
Muhittin Sadak, St. Joseph ve Galatasaray Lisesi’nde eğitim görmüş, kendi kendine viyolonsel çalmayı öğrenmiş. 1922’de İstanbul’daki Darül Elhan’a Batı Müziği de ekleyerek bir konservatuvara dönüşmesini sağlayanlardan birisi olmuş ; viyolonsel öğretmenliği ve koro şefliğinin yanı sıra solfej hocalığı da yapmış.
Cemal Reşit Rey ve Ekrem Tektaş ile 1924’te ilk trioyu kurmuşlar. Aynı dönemde ilk kuvartet de, Ali Sezin, Ekrem Tektaş, Goldenberg ve Muhiddin Sadak ile kurulmuş.
İstanbul’da ilk karma oda korosunu kuran da Muhittin Sadak olmuştur. Her bir koristin partisini geceler boyunca üşenmeden elle yazdığı bilinir. Leyla Gencer’in parıltısını bu koronun içinden bulup çıkartması onun tarihe vurduğu bir damgadır.
Bülent Tarcan, Sadak’ın ölümünden sonra Orkestra dergisinde şöyle yazmış: “İliklerine kadar müzisyendi. Ona ilk teknik bilgileri kim verdi bilemiyorum. Bildiğim kadarıyla Sadak, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü aşamasında aralarında Osmanlı prenslerinin, nâzır, vükelâ çocuklarının bulunduğu seçme ve kibar bir müziksever grubu içinde yetişmiştir. Bu grupta profesyonel olarak, Muzıkayı Hümayun mensupları da vardı. Ve bir araya geldikleri zaman hanedanın pek meraklı bir prensi (yanılmıyorsam Prens Abdürrahim Efendi) bunları yönetirdi. Son Halife Mecid Efendi de amatör bir müzikçi olduğu için saray ortamı müziğe çok değer vermekte idi. Sadak, işte bu aristokrat ortamın genç ve sevilen bir sanatçısı olarak gerçek ‘otodidakt’ (kendi kendini eğiten) bir öğrenimle yetişmişti.”
Önceleri bir oda müzikçisi ve koro şefi olan Sadak’ı, giderek bir orkestra üyesi, İstanbul Filarmoni Derneği’nin 1946’daki konserlerini yöneten bir şef; İstanbul Şehir Orkestrası’nda bir solist, yeni kurulan Radyoevinde tonmayster, 1960’da Aydın Gün ile İstanbul Operası’nın kurucusu ve efsanevi bir müzik hocası olarak görürüz. Onun Galatasaray Lisesi’ndeki öğrencileri sonradan besteci ve yorumcu dahi olmuşlardır. Ünlü nice operacımız da onun konservatuvar korosundan yetişmiştir. Cemal Reşit’in dediği gibi Muhiddin Sadak “doğuştan serapa müziktir.” Bence de kültür dünyamızdaki gizli kahramanlardan birisidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları