Ahlaksızlığın kurumsallaşması 5 - KEMAL KILIÇDAROĞLU
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Ahlaksızlığın kurumsallaşması 5 - KEMAL KILIÇDAROĞLU

03.07.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Sevgili dostlar, bu yazımı Nâzım’ın da dediği gibi “tırnağını annesi kesen, parmağını ise makine kesen” çocuk işçilerimize, torunlarına kurban eti toplamak için gittiği kurban pazarında gördüğü muamele yüzünden kendini asan vatandaşımıza, “Üniversite sınavında yüksek puan alıp büyükşehirlere okumaya giderse onu okutamam, inşallah düşük puan alır” diye dua etmek zorunda kalan anne-babalara ve milletin ahvalinden yine milleti haberdar etmek, bütün baskılara ve tehditlere rağmen mesleğini icra etmek için çalışan, siyasi partiler ve onların sözüm ona yayın organları tarafından hedef gösterilip tehdit edilen, başta Emre Kongar, Ali Kemal Erdem, Barış Yarkadaş, Bahar Feyzan, Osman Sert, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Timur Soykan, Gözde Şeker ve İbrahim Kahveci olmak üzere; halk düşmanlarının, hırsızların, katillerin, çetelerin üzerine giden ve milletin menfaati için cesurca mesleğini yapan bütün gazetecilere ithaf ediyorum.

Sevgili dostlar, bir devletin temel gelir kaynağı vergilerdir. Vergi, adından da anlaşılacağı üzere zoralıma dayanır. Zoralımın dayanağı ise anayasalardır. Bizim anayasaya göre “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.” Anayasamız bu zoralımın adaletli olmasını da öngörmüştür. Örneğin, “Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır” der. Ama devleti yönetenler, birileri için devleti soyulacak bir organa dönüştürmüşlerse anayasanın bu ilkeleri göz ardı edilir ve uygulanmaz. Bunun en tipik örneği “kur korumalı mevduatKKM” uygulamasıdır. Bu amaca ulaşmak için mevduat sahiplerine şu avantajlar sağlanmıştır. Devlet olarak;

1. Faiz ödeyeceksiniz.

2. Dövizdeki dalgalanmalar dolayısıyla hesap sahibi (mudi) aleyhine olumsuz bir tablo çıkarsa ayrıca kur farkı ödeyeceksiniz.

3. Yüksek faiz geliri elde eden hesap sahibinden ayrıca vergi almayacaksınız. Yani mudinin elde ettiği faiz gelirini tümüyle vergiden muaf tutacaksınız.

Peki, bu uygulamadan amaç neydi? Uygulamanın amacı şöyle açıklanmıştı. “Bankacılık sistemindeki toplam mevduat/ katılım fonu içinde Türk Lirası’nın payının artırılarak finansal istikrarın desteklenmesi...” (TCMB-21 Aralık 2021, Sayı: 2021-62) Açıkçası dövizdeki yükselişi durdurarak TL’deki erimeyi önlemek... Böylece sözde ekonomide istikrarı sağlayacaklardı. İkisi de gerçekleşmedi. Ne sözde “liralaşmayı” sağlayabildiler ne de Türk Lirası’ndaki erimeyi durdurabildiler... (20 Aralık 2021’de dolar/TL kuru 11 TL seviyelerindeydi bugün 32’leri aştı) Aksine zaman içinde dolarizasyon arttı... Giden sadece KKM sahiplerine akan milyarlarca liraydı...

VERGİDEN MUAF UYGULAMA

Biliyorum bazıları diyecek ki “Anayasada vergi konusunda istisna ve muafiyetler de yer alıyor. Bu konuda cumhurbaşkanının yetkileri var.” Doğrudur ama bu yetkilerin kamu yararına kullanılması hukukun, adaletin ve ahlakın temel kuralıdır. Örneğin, ücret gelirlerinin vergilenmesinde ya da ithalatı ikame edecek ya da istihdam yaratacak önemli yatırımlara vergileme açısından bazı istisna ve muafiyetler tanımak kabul edilebilir uygulamalardır. Çünkü vergi politikalarında aslolan toplumun-ülkenin çıkarıdır. Bu toplumsal çıkarı belirleyen temel ilke ise “sosyal devlet” anlayışıdır. Anayasanın ilk dört maddesinde yer alan sosyal devlet ilkesi, devleti yöneten siyasal iktidarın aldığı kararlarda uymak zorunda olduğu, -değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen- anayasal bir hükümdür.

Peki, nedir sosyal devlet? Bu konuda yüzlerce tanım bulabilirsiniz. Ama ben Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yaptığı tanıma bağlı kalacağım. AYM bir kararında sosyal devleti şöyle tanımlamaktadır. “Sosyal devlet; çalışma gücünden ya da imkânından yoksun olan kişileri koruyucu ekonomik tedbirler alan, sosyal risklerin yarattığı olumsuzlukları bertaraf edebilecek sistemler öngören, gelir dağılımının dengesini gözeten, kamu yararı gereği sosyal ve ekonomik ilişkilere müdahale edebilen, herkesin insan onuruna uygun asgari yaşam koşullarına sahip olması için çalışan, kişilerin hayatlarını sağlıklı şekilde sürdürebilmeleri, sağlıklarını kaybettiklerinde ise tedavileri için gerekli finansmanı sağlayacak yöntemleri geliştiren, topluma sağlıklı ve huzurlu bir gelecek vaat eden devlettir.” (E.2022/15, K.2022/73, 1/6/2022)

Şimdi AYM’nin bu tanımından yola çıkarak şu soruyu sormak zorundayız... KKM uygulamasıyla milyarlarca liranın bir avuç kişiye vergisiz gelir olarak aktarılmasını hangi vicdan, hangi hukuk ve hangi ahlak kabul eder... Üstelik aktarılan para ya devletin vatandaştan topladığı vergi ya da yüksek faizle aldığı borç paradır. Bu açıkça yönetme yeteneği olmayanın denize düşürülmesi ve sonuçta da yılana sarılmasının sağlanması operasyonudur. Çünkü borç alanın emir alması gerekiyordu. Erdoğan ve ekibinin borç para bulmak için yaptığı yurtdışı gezilerin ana konusu dilencilikti. Üzülerek ifade edeyim ki 21. yüzyılın Türkiye’si bunu kesinlikle hak etmiyor.

Daha acı olanı ise ortaya çıkan bu acı tablonun gerekçesi için başlangıçta dinin-inancın istismar edilmesiydi... Ona göre “...faizi savunanlar, kusura bakmasınlar... Bu yolda ben, faizi savunanla beraber olamam, olmam. Bu görevde olduğum sürece faiz ve enflasyonla mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim. Bu konuda ‘nas’ ortada. ‘Nas’ ortadayken sana, bana ne oluyor?” (Erdoğan - 18 Kasım 2021) Evet, bu sözleri söyleyen ve görevini halen sürdüren Erdoğan’a bir şey olmadı ama milyonlar bile isteye yoksullaştırıldı, bir avuç varsıla milyarlar akıtıldı...

“Kuran” diyen, “nas” diyen kişi bir süre sonra 180 derece çark ederek milyonların ödediği vergilerle KKM sahiplerine köşeyi döndürdü. Daha açıkça ifade edelim, faize karşı olduğunu söyleyen kişi, yüksek faizle borçlanıp KKM sahiplerine vergisiz daha yüksek faiz geliri sağladı... Yükü de bu milletin sırtına yıktı. Bunu ancak akıldan ve bilgiden yoksun yöneticiler yapabilirdi ya da bir ülkeyi geri bıraktırmak için gizli hesapları olanlar... Oysa yüce Yaradan aklımızı kullanmayı emrediyordu... Unutulmaması gereken bir gerçek var: Aklını kiraya veren, aklını kullanamaz.

Kaldı ki bu acı gerçeği sadece bu ülkenin yurtseverleri değil, üyesi olduğumuz Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) de görmüştü. OECD yayımladığı 2023 Türkiye raporunda KKM felaketini, Türkiye açısından artabilecek maliyetleri ve ekonomide yaratacağı güvensizliği düşünerek KKM’den aşamalı olarak çıkışın gerekli olduğunu yazmıştı.

ÇARK İÇİN GEREKÇE...

Bu uygulamanın sürdürülebilirliği yoktu. Nitekim milyarlar toz olduktan sonra (tıpkı 128 milyar dolarda olduğu gibi) bu uygulamadan aşamalı olarak vazgeçilme kararı alındı. Ama Erdoğan bu geri dönüşüne-çarkına bir gerekçe bulmak zorundaydı. Bir ekonomist (!) olarak yarattığı acı tablodan kendine bir haklılık payı çıkarmak istiyordu. Cumhuriyet tarihinde borçlanarak faiz ödeme Erdoğan’ın sözde ekonomi bilgisi (!) ve bu bilgiye dayanarak (!) ortaya koyduğu uygulamayla gerçekleşmişti.

Erdoğan sonunda bir gerekçe buldu. Azerbaycan dönüşü gazetecilere şunu söylüyordu: “Biz o zaman ‘düşük faiz, düşük enflasyon’ teorisiyle çalıştık.” (14 Haziran 2023) Böyle bir teoriye hiçbir iktisat kitabında rastlamadım. Bugüne kadar bildiğim, tanıdığım hiçbir iktisatçıda böyle bir teoriden söz etmedi. Bu ülkenin kaynaklarını bir avuç rantiyeye peşkeş çeken teoriyi (!) her gün yazan-konuşan iktisatçıların da dikkatini çekmedi. Belki de Erdoğan’ı ciddiye almadılar. İkinci önemli nokta ise Erdoğan artık Kuran’dan söz etmiyordu. Dikkat buyurunuz artık “nas” aklına bile gelmiyordu, Kuran’ı “nas”ı çoktan unutmuştu. Yine Erdoğan’nın deyimiyle bu yeni çarkın adı da “faziletli döngü” olmuştu. Düşünebiliyor musunuz? Sözde faize karşı çıkan kişi aldığı kararlarla devleti tefecilere hizmet eden hale getirmişti.

Bu uygulamanın Osmanlı döneminde Galata bankerlerine sağlanan olanaktan ne farkı var? Osmanlı döneminde de devlet borç batağına sürüklenmiş ve borçluların yönetiminde Düyunu Umumiye İdaresi (Genel Borçlar İdaresi) kurulmuştu. Aradan 100 yılı aşkın zaman geçti, Erdoğan hükümeti de 138 yıl sonra (12 Eylül 2019) Hazine’nin bünyesinde “Borçlar Genel Müdürlüğü”nü kurdu. Çünkü ülke 138 yıl sonra tekrar borç batağına sürüklenmişti. Çünkü “tek kişilik hükümet” vatandaşa değil, çıkar gruplarına hizmet ediyordu.

BEDELİ KİM ÖDÜYOR?

Peki, bunun topluma maliyeti ne kadar?

“Kur korumalı mevduata (KKM) ödenen kur farkları ve vazgeçilen stopaj gelirleri dolayısıyla uygulamanın kamuya iki yıllık maliyeti 1.1 trilyon liraya ulaştı.” (Naki Bakır, 02.05.2024, - Dünya gazetesi) Yani KKM nedeniyle 2022’nin martından 2023’ün sonuna kadar 48.5 milyar dolarlık bir fatura milletimizin önüne kondu. Faturanın büyüklüğünü daha iyi anlamak için ödenen diğer faturalarla karşılaştırmakta fayda var. Tek kişilik hükümetin bir başka soygun çarkı olan kamu-özel işbirliği projelerinden, “üçüncü boğaz köprüsü dahil, Kuzey Marmara Otoyolu projesinin toplam maliyetinin 9.3 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde, sanırım KKM nedeniyle milletin önüne konan faturanın büyüklüğü ve insafsızlığı daha iyi anlaşılır.

Peki, bu yükü kim çekti ve çekmeye devam ediyor? İşçisi, memuru, emeklisi, sanatçısı, esnafı, sanayicisi, tarlada çalışan çiftçisi... Yani KKM hesabı olmayan herkes.

Peki, KKM’nin sunduğu bu olağanüstü avantajlardan bugüne kadar kaç yerli-yabancı kaç kişi yararlandı? Bu bilgi milletten saklanıyor. Ancak ortada da bir gerçek var. Bu, Cumhuriyet tarihimizin kısa sürede gerçekleşen en büyük servet transferlerinden birisidir. 85 milyon yurttaşımızın cebinden, sadece 22 aylık sürede, 48.4 milyar dolar alındı ve bir avuç varsılın cebine kondu. Milletimiz acımasız bir servet transferinin kurbanı yapıldı. Maalesef bu ahlaksız paylaştırma yapıldı ve tüyü bitmemiş yetimin hakkı bir avuç tefeciye yedirildi.

Peki, biz buna yolsuzluk diyebilir miyiz? Hayır, bu, Saray tarafından hukuki altyapısı oluşturulmuş ahlaksız bir soygundur. O nedenle ahlaksızlığın kurumsallaşması diyoruz... Tek kişilik hükümetin aldığı kararlarla devlet milletin gözleri önünde soyuluyor. Emre Kongar Hoca’mızın dediği gibi, “Ülkemiz, siyaseten ve hukuken ‘tam hukuksuzluk’ ve ‘tam gayrimeşruluk’ dönemi yaşıyor.” (Cumhuriyet, 09.06.2024)

Son söz: Ve sevgili dostlar unutmayınız ki ödediği vergilerin hesabını sormayan bir toplum, egemen güçler tarafından teslim alınmış toplumdur...

KEMAL KILIÇDAROĞLU

CHP 7. GENEL BAŞKANI

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025