Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Termik Santraller Kader mi? - Cenk KAPLANCAN
Dünya artık eski dünya
olmayacak. Bu günlerde ülke liderlerinden, yazarlara, toplum önderlerinden,
siyasetçilere, bilim adamlarından, sade vatandaşlara kadar en sık duyduğumuz kelime
bu sanırım. İyi de bu kelimeyi dillere pelesenk ettirecek kadar önemli ne
yaşandı bu birkaç ay içerisinde? İşte bu soruya herkesin ortak cevabı aynı anda
Corona Virüs ya da bilimsel adı ile Covid-19 oluyor hemen.
O zaman dünya bu tek
cevaba düşen bir sonuca; nasıl, niçin, hangi olaylar, hangi kayıplar, hangi
değerlendirmeler bütünü ile ne kadar zamanda ulaştı?İşte konuya giriş
yapabileceğimiz en önemli başlık hiç kuşku yok ki Çevre. Çevre kirliliği ve
çevreye olan duyarsızlığın insan sağlığı üzerindeki etkileri, insanın en önemli
yaşamsal gücü olan bağışıklık sistemi üzerinde yarattığı büyük tahribatı gözler
önüne serdi.
İNSANLIK HÂLÂ FARKINDA DEĞİL
İnsanın doğayı tahrip
ederken kuşkusuz bu günlere geleceğine dair en ufak bir fikri olmadığı
muhakkak. Hele ki tüm dünyanın evlerine hapis olduğu, aylarca tüm dünyanın
üretimden, para kazanma hırsından, hayvanlara ve doğaya verdiği zarardan uzak
olarak daracık mekânlara sıkıştırılmış olarak yaşayacağını söylemek sanırım
hiçbir düşünürün de aklına gelmemiştir.
Tüm bu olumsuzlukların
ardından yaşananların ve gelecek yıllarda yaşanacak felaketlerin de bir
kestirimini yapmak gerektiği fikri şüphesiz bilim dünyasını artık meşgul edecek
en önemli görevdir. İnsanı doğanın içinde yaşayan bir varlık olmaktan çıkarıp,
doğanın ve dünyanın efendisi konumuna taşıyan kapitalist ve emperyalist fikir
dünyasının, artık haddini bilme ve dünyayı gelecek kuşaklara sağlıklı ve temiz
bir ortam yaratarak, teslim etmenin kendilerinin de bir görevi olduğunu anlama
zamanı çoktan gelmiştir. Bu görevi algılamalarına yardımcı olacak önemli gelir
ve kaynak kayıpları ile bilgi ve bulgu bu gün önlerinde zaten mevcut.
Öncelikle yaşam
şartlarını iyileştirmenin yolunun artık temiz enerjiden geçmekte olduğunu
anlayan dünya halkları ve artık denizin bitmeye başladığını ciddi para ve
sermaye daralması ile anlayan küresel sermaye grupları, yeni ve çevreci
çözümlerin aslında kendi menfaatlerine de olduğunu çok acı bir tecrübe ile
öğrenmiş bulunuyorlar.
Bu noktada sanayi ve sermaye çevrelerinin alacağı en
önemli karar fosil yakıtların otomotiv ve enerji başta olmak üzere
kullanımından süratle uzaklaşılması, bu tür doğal kaynakların daha bilimsel bir
materyal olarak kullanılması, özellikle kömürün doğaya ve çevreye zarar veren
bir maden olmaktan çıkarılıp, çevre duyarlı bir maden olarak kullanılması ve
bunu öne alan yatırımları acilen hayata geçirmeleri olmalıdır.
PARİS ANLAŞMASI VE SON DURUM
Özellikle ülkemizde son
yıllarda artış gösteren termik santraller, ülkemizin doğasını ve insan
sağlığını etkileyen faktörleri de içinde barındırıyor. Oysa dünyadaki kömürlü
termik santrallerin beşte ikisi şimdiden zarar ediyor. Yapılan bazı
çalışmalarda, artık yeni kömürlü termik santrallere ihtiyaç olmadığını ve Paris
Anlaşması doğrultusunda kapatılmalarının ekonomik açıdan anlamlı olduğunu da ortaya
koyuyor.
Yapılan çalışmalarda dünyada
işletmede olan kömürlü termik santral kurulu gücünün yüzde 95’ini (1900 GW) ve inşa
halindeki kurulu gücün yüzde 90’ını (220GW) teşkil eden 6 bin 685 kömürlü termik
santralin gerçekleştirilen ilk kâr analizinde, yatırımcılara, siyasilere ve sivil
toplum kuruluşlarına, kömürlü termik santrallerin kapatılması için ekonomik açıdan
rasyonel planlar yapması, santrallerin kapatılmaması durumunda ise karşılaşılacak
finansal risklerin karşılanamayacak boyutlara varabileceğini, ardı arkasına
gelecek iflasların, ekonomik ve sosyal açıdan önü alınamayacak problemleri
beraberinde getireceğine dikkat çekilmektedir.
Hatta Birleşmiş
Milletler Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli IPCC’ye göre, küresel
ısınmanın 1,5 °C derecede tutulması için 2030 yılına kadar dünyadaki kömürlü
termik santrallerin en az yüzde 59’nun kapatılması gerektiğini ve birçok ülkenin de kömürden
çıkış tarihini belirlemiş olduğunu belirtmek gerekir.
Öyle ki eski gücünü kaybeden kömür enerjisinin
son yıllarının ekonomik ve finansal riskleri bir rapor haline getirilmiş ve
yapılan modellemede; Yüksek yakıt maliyetleri yüzünden, küresel kömürlü termik santral kurulu gücünün yüzde 42’sinin kâr edemediğini, 2040 yılında bu oranın yüzde 72’ye kadar
çıkabileceğini, mevcut karbon
fiyatlandırma ve hava kirliliği düzenlemelerinin maliyetlerini önemli ölçüde
arttırırken, alternatif enerji kaynakları olan rüzgâr ve güneş enerjisi
fiyatlarının düşmeye devam ediyor olmasının, gelecekte yapılacak tüm yasal ve
çevresel etki düzenlemeleri ile kömür enerjisi kâr marjının daha da
düşüreceğini işaret etmektedir.
DAHA MALİYETLİ
Bu gün termik
santrallerin bacalarına filtre takılması zorunluluğu ile ortaya çıkan işletme
kayıpları gösteriyor ki kömürlü termik
santrallerin yüzde 35’inin işletmede kalması bile yeni yenilenebilir enerji
santralleri kurulmasından daha maliyetli bir iştir. Bu değerlendirmeler
ışığında da görülüyor ki 2030 yılı itibarıyla, yeni yenilenebilir enerji
santrallerinin kurulması bugün mevcut olan ve planlanan kömürlü termik
santrallerin %96’sını çalıştırmaktan daha ucuz olacaktır.
Artık konu; yeni kömür
kapasitesine ne kadar yatırım yapacağımızdan ziyade, var olan kurulu gücü
zararı en aza indirmek için nasıl en az zararla devre dışı bırakırız fikrini
geliştirmeye doğru evrilmektedir. Tabii bu konu beraberinde çok ciddi bir
istihdam sorununu da içermektedir.
Bu noktada alternatif iş imkânlarının
yaratılması ile yöre halklarının işe erişimlerinin ve devre dışı kalabilecek
tesislerde çalışanların sosyal güvence ve iş güvencesi kapsamına alınmasını
sağlayan politikaların derhal devreye sokulabilir hazırlıkta olması da bir
başka gerekliliktir.
KAPATILMASI ZORUNLU HALE GELECEK
Eğer kömürlü termik
santraller, hükümetlerden teşvik almazlar veya çevresel etkiye ilişkin
düzenlemelerde gecikme ya da uygulamadan vazgeçme durumu olmadığı takdirde,
kapatılması zorunlu hale gelecektir.
Ancak; kömürün uluslararası rekabetten
korunduğu piyasalarda nihai yatırım riskini hükümet almak zorunda kalacağından
bunun da ileriki vadede sürdürülebilirliği bulunmamaktadır. Zira bu yöntemde hükümet
enerji üretim maliyetini onayladığı takdirde yatırımcı bunun maliyetini
tüketicilere yansıtacak ve kömüre destek vermek uzun vadede rekabet kuralları
ile kamu finansmanını tehdit edecek olup, bu durum karar vericileri, kömür
enerjisine teşvik sağlamak ya da tüketicinin ödeyeceği elektrik faturasının
fiyatını arttırmak arasında bir tercih noktasına getirecektir.
Şekil-1 /
2000 Yılı Dünya Termik Santral Haritası
Şekil-2 /
2019 Yılı Dünya Termik Santral Haritası
Şekil-4 / 2019 Yılı Türkiye Termik Santral
Haritası
Avrupa Birliği ve ABD’de 200 GW’lık
kömürlü termik santral kapasitesi yakın zamanda emekliye ayrıldı ve kapatıldı.
170 GW’lık kapasitenin de 2030 yılına kadar kapatılması gündemdedir. Hükümetler arası
İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 1,5°C Özel Raporu açıklanmadan hemen önce,
sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan dünyanın en büyük 120 yeni
kömürlü termik santral planlayan şirketi listesi yayınladı.
Urgewald ve 28
STK’dan oluşan ortakları tarafından açıklanan listeye göre dünyada yeni kömürlü
termik santral planlayan en büyük 120 şirketin arasında beş tane de Türkiye’den
şirket bulunmaktadır. Halen Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) planladığı 15 bin 370
MW kurulu güç ile küresel listede yedinci sırada yer alıyor.
Bu düşüşün ardındaki bir başka
husus da hükümetin yerel kömür projelerini tercih eden politikasında değişiklik
yapması ve bu nedenle yatırımcıların yaşadıkları finansal sıkıntılar da önemli
rol oynamaktadır.
Bu projelerde ise açık
ara Zonguldak ve çevresi başı çekmektedir. Oysa Covid-19 pandemi sürecinin
başlangıcında Cumhurbaşkanı zorunlu önlemleri açıklarken hiç kuşku yok ki
herkesin dikkatini çeken bir ayrıntıyı da yüksek perdeden seslendirdi. “Ve
Zonguldak”. Hiç kuşku yok ki Cumhurbaşkanının konuşmasında akciğer
rahatsızlıklarının yoğun görüldüğü Zonguldak’ın da büyükşehirler gibi riskli il
kapsamında değerlendirmesinde Bilim Kurulu ile ilin pandemi ile ilişkisi
hakkında uzun zamandır yazıp çizen bilim insanlarının etkisi çok büyük.
Burada bir tespitin
yapılmasında çok yarar var. Zonguldak’ın yaşamakta olduğu sağlık sorununda en
önemli pay yıllardır kentin yeraltı kaynaklarından yararlanan fakat kentin
gelişimi ve kalkınmasına en ufak fayda sağlamayan politikalar ve tereddütsüz
çevre kirliliğidir. Hava, deniz, akarsu ve insan kaynaklı kirliliği ne önlemeyi
ne de bu soruna bir bakış açısı geliştirmeyi projelerine dâhil etmeyen karar
vericilerin bu ayıpta büyük bir payı var.
HAVA KİRLİLİĞİ YOĞUN
Zonguldak’taki hava kirliliğinin temel nedenleri
içerisinde kentin coğrafi konumunun da etkisinin çok yüksek olduğu da bir
hakikat. Yukarıda
sunduğumuz haritadan da anlaşılacağı üzere Karadeniz’in kuzeyinde bulunan
Ukrayna, Kuzeybatıdaki Romanya üzerinden hatta Çek Cumhuriyeti ve Balkanların
kuzeyinden gelen rüzgârlarla Zonguldak üzerine taşınan hava akımları
beraberinde hava kirliliği ve olumsuz atmosferik materyalleri de taşımaktadır.
Özellikle İlde hakim rüzgarın güneydoğu (keşişleme) ve İkinci derecede etkili
rüzgar ise kuzeybatı (karayel) yönünde olması bu savımızı da doğrulamaktadır.
Bir de buna Zonguldak’taki en düşük
nispi nem oranı yüzde 70, ortalama nispi nem oranın da Yüzde 75 olması eklenince hava
kalitesinin ne kadar düşebileceği ve nefes almanın ne kadar zorlaşacağı
gözlerden kaçırılmamalıdır.
ÇARPICI RAPOR
Üstelik Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı da mobil araç ile aynı bölgede ölçüm yaptırmış ve hazırladığı raporda
da açıkça hava kirliliğinin termik santrallerden kaynaklı olduğunu “Çatalağzı
Bölgesinde kirlilik vasfı yüksek EK-1 tesisi olarak 2 adet Termik Santralde 7
adet ünite faaliyet göstermektedir. Bu santrallerden 1 tanesi Çatalağzı
Elektrik Üretim A.Ş.’ne ait ( 2 Ünite ), Çatalağzı Termik Santrali diğeri ise
Eren Enerji Elektrik Üretim A.Ş.’ne (5 Ünite ) aittir. Bu nedenle Çatalağzı
Bölgesinde hem sanayi hem de ısınmadan kaynaklanan hava kirliliği artmaktadır.”
rapor saptamasından anlaşılmaktadır.
Zonguldak’ın çevre
sorunları bununla da bitmiyordu. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran BOZOĞLU
geçen günlerde yayınlanan makalesinde; Zonguldak’ın
Devrek ilçesine bağlı Çaydeğirmeni beldesinde, Çayaltı 1 ve 2 hidroelektrik
santrallarının (HES) yapımıyla birlikte bölgede baş gösteren çevre kirliği,
özellikle Çayaltı 1 Regülatörü ve HES yapımında, dere üzerine sanayi tipi varillerden
bir set oluşturulması sonucu zamanla biriken çöple suyun rengi değişerek, çöp
atıklarının köprü altında birikmesi, Devrek Çayı ile Kozludere’nin birleştiği
mevkide barajın kurulmuş olmasının deredeki suyu kirlettiğinin ve plastik
atıklardan dolayı çöp yığınları oluştuğunu belirten yöre sakinlerinin bu baraj
çevre kirliliğinden şikayet ederek, derede balık ölümlerinin yaşandığını hatta
buna bir de çevredeki tavuk çiftliklerinin kokusunun karıştığını söylemektedir.
Bu kadar çevre
sorununu yaşamakta olan bir bölge için artık karar noktasına gelindiğini
düşünmemek için çevre sorunlarını tamamen görmezden gelen bir düşünce yapısına
sahip olmak gerekir. Oysa ülkemizde sivil toplumun en duyarlı olduğu konu çevre
ve onun toplum katmanlarında yarattığı olumsuzluklardır.
CEVAPLANMASI GEREKEN SORULAR
Dere boylarında
kirlilik kaynaklı balık ölümleri, çöp sularının kirlettiği yeraltı kaynak suları,
kimyasal atıklarla yıllardır boğuşan Ergene vb. akarsu havzaları ve sulak tarım
alanları, termik santrallerin çevreye yaydığı partiküller ve doğal gaz
santrallerinin denizden soğutma amacıyla alacakları suyu ısıtarak tekrar denize
verilmesi ile su sıcaklığını ve deniz canlılarını olumsuz yönde etkilemesi,
katı ve sıvı atık yönetimini başarıyla uygulayamamış yerel yönetimlerin
çözümsüzlüğe karşı duyarsızlıkları, özellikle kimya sanayiinde ÇED sürecinin
tam anlamıyla uygulanmayıp üretime devam eden işletmeler ile ÇED gerekli
değildir ya da geçmişte toplum sağlığı veya çevre faktörü gözetilmeden ÇED
olumlu kararları ile lisanslandırılmış, ancak bu günkü mevzuat açısından tekrar
değerlendirme veya ÇED sürecinin yenilenmesi gerekli olan fakat halen
faaliyetlerine izin verilen inşaat, madencilik ve enerji projelerinin toplumda
giderek artan çevre duyarlılığına paralel olarak yeniden analiz edilmesi ve
faaliyetlerine ona göre izin verilmesi gerekmez mi?
CENK KAPLANCAN
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu