Öner Yağcı

Sivas katliamı ve bir Anadolu bilgesi

03 Temmuz 2021 Cumartesi

Söz uçar; evrende dolanıp dursa da duyulmaz bir daha. 

Eğer yazıya geçirilmemişse, ses alma araçlarıyla kaydedilmemişse elbette uçar. 

Yazıya geçen ya da başka araçlar yardımıyla uçup gitmeyen bilgilerden oluşan tarih, yaşamı doğrulama ve güzelleştirme kaygısıyla bir şeyleri geleceğe aktarmak için verilen çabalardır.

UNUTMAK YAZGI DEĞİL

2 Temmuz 1993 Sivas katliamının belleklere kazınması zorunluluğu, geleceğinden kaygı duyan her insanın omzuna çökmüş bir sorumluluktur. Bu topraklarda yüzyıllardır süren bir kavganın ve bugün yaşadıklarımızın gerçeği olan katliamın tarihimizdeki yerini, geleceğinden kaygısı olan insanların bilinçli çabaları belirleyecektir.

28 yıl önce gerçekleşen katliamın unutulmaya terk edilmesi, “Yaraları tazelemeyelim...” cinsinden önermelerin doğru kabul edilmesi bağışlanamaz bir suçtur. 

‘YENİ DÜNYA DÜZENİ’ VE DİNCİ BAĞNAZLIK

Sivas katliamı, yıllardır beslenen bağnazlıkların iktidar artık tümüyle bizim olmalı düşüncesinin eyleme geçişinin adımlarındandır. Yıllardır bunun için yetiştirilmiş yığınların oluşturduğu bir yönetimin ülkemizi daha ileri bağnazlıklara taşımaya çalışacağı bir gerçekliktir.

“Sınıf’ın ozanıyım mimli, Hababam Sınıfı’nın yazarıyım ünlü” diyen Rıfat Ilgaz’ın katliamdan birkaç gün sonra kahrından ölmeden hemen önce yazdığı son şiirde, “Elim birine değsin,/ Isıtayım üşüdüyse/ Boşa gitmesin son sıcaklığım!” demesinin bir anlamı yok mu?

“Yeni Dünya Düzeni”nin ve dinci bağnazlığın kıskaçları arasında dörtnala gidişimize karşı direnme, ben insanım diyen herkesin, kendini dev aynasında görmeyen ve gücünün daraltılmış boyutlarını iyi hesap eden, özgürlükçü, aydınlıkçı, barışçı, laik güçler birlikteliğinin oluşturulmasına katılımı, yaşadığımız yakın tarihin verdiği bir sorumluluktur. 

AZİZ NESİN

Sivas’ı unutmaya hakkımız yok derken, katliamdan sağ kurtulan, Sivas Acısı’nı şiirleştiren bilgemize, “Ulusunu, halkını, insanı ve bütün dünyayı sevmiş olmanın bedelini ödeyen insanların ne ilkiyim, ne de sonuncusu...” diyen Aziz Nesin’e selam göndermemek haksızlık olur. 

Yorucu, yıpratıcı, uğraşlarla dolu, verimli geçen seksen yılık bir yaşamdan sonra, edebiyatımızın ve toplumsal yaşamımızın bilgesi bir yazar olarak aramızdan ayrılan Aziz Nesin’in yokluğunu duyumsamamak mümkün değil. Onun yol göstericiliğinin özlendiği günleri yaşıyoruz. 

O, öncü bir yazar, dirençli bir edebiyatçı, bir aydınlık öncüsüdür. 

ÇAĞDAŞ BİR BİLGE

Aziz Nesin, insanın özgürlük ve ölümsüzlük arayışının çağdaş bir bilgede ad bulmasıdır. 

O, “Her dönemde, o dönemin koşullarına göre aydınların yapması gereken görevleri vardır. Düşünmeliyiz: Halkımıza olan borcumuzu ödüyor, görevimizi yapıyor muyuz?” diyerek yaşadı. Düşünceleri ve düşünceleri doğrultusundaki örnek yaşamından süzülen yapıtları onu ölümsüz kıldı. 

Aydın olmanın sorumluluklarını sarsarak, dürterek, öfkelendirerek, coşturarak yerine getiren bir insan olan Aziz Nesin’i, uyarısıyla selamlayalım: 

“Şimdiye dek olduğu gibi, şimdi de haber veriyorum: Önceleri yavaş yavaş, ağır ağır, adım adım kötülük uçurumuna doğru giderken gittikçe hızlanarak şimdi koşar adım gidiyoruz. Olacak toplumsal depremin uğultularını duymaktayım... Çevremizde aptal aptal suçlu aramayalım. Aynaya bakalım. Aynamız yoksa bir durgun suya bakalım. Orada suçluyu göreceğiz. İş işten geçtikten sonra ‘kendim ettim kendim buldum’ demenin hiçbir yararı yok...”

***

Unutmamak, acıya karşı dirençtir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eğitim ve kitap 20 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları