Tarafların pozisyonuna bakalım, evet yeniden, fotoğraf net olarak görülmezse politika üretilemez ve kararlar alınamaz.
***
Cumhur İttifakı: AKP veya daha doğrusu Saray, cumhurbaşkanı seçiminin kaybedileceğinin giderek kesinlik kazandığını gördüğü noktada, seçim oyununun kurallarını (ittifakları) radikal değiştirmek için, Kürt kartını açtı. (İktidarı kaybetme olasılığının yüksek olmasını görmelerinin diğer bir işareti, AKP içinde Recep Tayyip Erdoğan’a alternatif aday tartışmalarıdır.)
Saray, elinin altında tuttuğu İmralı-Öcalan’ı yerel seçimlerden hemen sonra yoklamaya başladı. Erdoğan-Öcalan ilişkileri iyidir. Bunu 2013 barış sürecinde görmüştük; PKK başı alacağı bazı tavizler karşısında Erdoğan’ı başkanlık seçiminde destekleyeceğini resmen açıklamıştı (silah bırakmalar, örgütü feshetmeler bugünkü gibi gündemdeydi).
DEM ile CHP arasındaki ittifak bozulmalıydı. İkisi birden iktidara saldırıyorlardı ve demokrasi (!) falan istiyorlardı! Bu cephe kırılmalıydı. DEM, Cumhur İttifakı’nı resmen ve açıkça desteklemese bile (desteklese iyi olurdu tabii) CHP’den ayrılmalıydı.
CHP’ye, İmamoğlu ve arkadaşlarına yönelik operasyonlar da bu çerçevede sürüyor.
***
İmralı: Öcalan’ın önüne yeniden tarihi bir fırsat çıkmıştı. AKP’nin iktidar kaderinin elinde olduğunu gördü. Uzun görüşmelerden sonra ana hatlarıyla anlaşma sağlandı. PKK/İmralı, artık Türkiye içinde amacına ulaşmasının imkânsız olduğu görmüştü. Terör saldırılarıyla amaca ulaşamazdı. Suriye’de hedeflerine ulaşmıştı. Türkiye’de ancak milliyetçi Kürt hareketini en üst düzeylere tırmandırarak hedeflerinden bazılarına ulaşabilirlerdi. Ortadaki salamdan, ne kadar dilim kesebilirlerse o kadar kazançlı çıkarlar ve sonrası için siyasi mücadeleyi daha yukarılara tırmandırabilirlerdi. Milliyetçilikten bir milim sapmayan Kürt hareketinin değişmez stratejisi.
Bahçeli, devreye sokuldu, bu işi üstlendi, herkesin bildiği gibi, kendi seçmenini bile şaşırtacak şekilde, “kurucu önder”e en üst düzeyde vaatlerle seslendi. Terörsüz Türkiye sloganı saptandı. 2013’teki sürecin deneyimleri devreye sokuldu.
***
Komisyon: Bu bağlamda, bir silah yakma operasyonu gösterisi izledik. Yasasız, Meclis kararı olmadan, özel bir terörsüz Türkiye Meclis komisyonu kuruldu. Aslında komisyon tamamen göstermeliktir. Hiçbir yetkisi yoktur. Ne yasa yapabilir ne başka bir şey. Görevi, terörsüz Türkiye propagandasının ülke çapında yaygınlaşmasına hizmet etmektir.
***
Anayasa ve yasalar: Bu amaç doğrultusunda terörsüz Türkiye ve “ebedi barış” (!) için yeni bir anayasa ve/veya anayasada yasalarda değişiklikler yapılması için de zemin hazırlamak, komisyonun görevleri arasındadır. Anayasa ve/veya yasa değişiklikleri tabii ki Saray’da kotarılmaktadır. Belki de her şey hazırdır. Komisyon aralıkta bitecektir.
**
DEM ve PKK: İktidarın kendilerine olan mecburiyetleri kendilerine Türk-Kürt milliyetçi ayrılığını körüklemek için büyük fırsat yaratmıştır. Meclis’teki milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve kurucularına kadar uzanacak bir “alçaklık dili” benimsiyorlar. Bu dil, PKK’nin silah yakma hareketinden hemen sonra açıkladıkları bildirilerindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş kararını (Lozan) ve 1924 Anayasası’nı tanımıyoruz, Türkiye Türk-Kürt birliğiyle (Kim bilir belki de önce federatif bir şekilde!) yeniden kurulmalıdır.
***
Gösteriler: İktidarın zayıf karnından yararlanarak talepler ve söylemlerinin şiddetini artırıyorlar. Dilleri küfürleşiyor. Diyarbakır’daki gösterilerine de bakın.
***
Af: DEM, İmralı ve Kandil’in taleplerinin uygulayıcısı pozisyonu almıştır. Terörsüz Türkiye’nin ilk önşartı Öcalan’ın serbest bırakılmasına dönüşmüştür. Diğeri de hapishanelerdeki ve dışarıdaki PKK’lilere af ilanıdır.
Erdoğan: Terörsüz Türkiye’nin mucitliğini Bahçeli’ye yıktığı için, biraz daha konfor alanı içindedir. 2013’teki gibi masayı devirebilir bir pozisyonda tutmaya gayret etmektedir. Ama 2013’e göre Erdoğan’ın başka ve fazla seçeneği bulunmuyor. İktidar bu deveyi güdecektir. Ama ittifakta, Kürt milliyetçilerinin istek ve dillerinin giderek şiddetlenmesinden biraz rahatsızlık da vardır. Kürt partisine “Yahu biraz sakin olun, her şeyi halledeceğiz” demek istemektedir.
***
Geldik CHP’ye... Bu fotoğraftaki yeri oldukça tehlikelidir. İp cambazı pozisyonunda bekleyiş içindedir. Komisyonun adına “demokrasi” lafını sıkıştırmış ama orada kalmıştır. Kürt milliyetçilerine tek lafları olamıyor.
İktidarla ortak adım atması, tüm bugüne kadarki demokrasi-hukuk-adalet politikalarını yerle bir edecek. Ortaklık umudunu taşıdığı Kürt milliyetçileri, Kürtlere tanınırlık için, şeytanla bile yatağa gireceklerini gösteriyor. AKP, MHP’den “demokrasi ve hukuk” çıkması, sıfır olasılıktır ve böyle bir eğilimde bulunmaları kendilerinin yıkılışını hızlandırır ancak.
CHP sanırım derin rüyalar içinde bu gelişmeler karşısında. Ya bir şey olursa...
CHP ile devam edeceğim... Milletle çok daha derin kucaklaşmalı...