Evet, DEM (ve tabii ki Kandil) “terörsüz Türkiye” komisyonunu, daha doğrusu AKP iktidarını ve MHP’yi, Öcalan’ın serbest bırakılması noktasına indirgedi ve sıkıştırdı. PKK zaten Kandil’de de bu yönde açıklama yaptı “Önder serbest bırakılsın”.
Komisyonun İmralı ile doğrudan, orada veya burada görüşmesinin pratikte bir anlamı yok. Öcalan’ın görüşleri ve önerileri biliniyor. İsterse yazılı olarak da gönderebilir, bir engel yok.
Komisyonda çok sayıda insan, dernek, köktendinci, avukatlar vb. çağrılarak dinlendi. Şehit ve gazilerin dernekleri dahil. Hatta “Cumartesi ve Barış Anneleri” derneğini de. Komisyon tüm bunlarla toplumun her kesimine kulak misafiri oldu.
Bu konuşmaların toplamından nasıl bir sonuç çıkartacak, çıkartacak mı, ayrı bir konu. İktidar, bu deneyimleri “toplumsal mutabakat” sonucunu çıkartmak ve DEM’in isteklerini sınırlamak için mi kullanacak, bilmiyoruz.
AMAÇ RESMİYET KAZANDIRMAK
Öcalan’ın komisyona çağrılmasında ısrar, aslında, Öcalan’a resmiyet kazandırmak ve arkasından da serbest bırakılması için adımların atılmasına yönelik olduğunu varsayabiliriz. DEM ve PKK diyor ki bu barış sürecinin veya terörsüz Türkiye konseptinin esas muhatabı ve sahibi Öcalan’dır. O zaman Öcalan’ı İmralı’da gizli saklı tutmanın bir anlamı yok. Gelsin açıkça siyaset yapsın.
Bu bağlamda şunu belirteyim geleceğe yönelik: PKK’lilere resmen ülkede politika yapmasının yolunun açılması durumunda, Kürt siyasi hareketi, ülke çapında Kürt milliyetçiliğini tırmandıracaktır. Bugünkü aşamadan sonra, Türkiye’yi yönetmeyi deneyimlemeyeceklerine göre, ana politikaları Kürt milliyetçi taleplerine dayanacaktır.
TÜRK-KÜRT VEYA KÜRT-TÜRK DÜŞMANLIĞI MI VAR
Yine bir nokta: Bu kapsamda bolca dile getirilen bir kavram: Türk-Kürt kardeşliğini yeniden tesis etmek.
Türk-Kürt düşmanlığı görmüyorum ben, toplum katında. Türklerin ve Kürtlerin tüm Türkiye’de beraber ve dostça yaşadıklarını görüyorum. Tüm tepedeki örgütsel veya partisel siyasal gerilim yaratma çabalarına karşın, toplumda Türk ile Kürt, hiç birbirlerinin kimliklerine, ne olduklarına bakılmaksızın her türlü ticari, kültürel, hatta yetişkinler arasında ailesel ilişkiler bile sürüyor, kız alıp vermeler dahil (Geniş ailemde damat Kürt asıllı yurttaş var).
Bu konuda siyasi hedeflerine ulaşmak için (belki de her iki kesimin de) Türk-Kürt geriliminin yaratılmasına ihtiyaçları var. Ne kadar düşmanlık ekilirse, siyasi hedeflerine o kadar çok meşruiyet kazandıracaklar.
KÜRT SORUNU YOK MU, VAR
Yerel seçim sonuçlarına saygı sıfır.
Yeteri kadar yasa var, merkezin her türlü kontrolü var. Yasalara uyuluyor mu uyulmuyor mu anlar.
Kürtlerin seçtikleri belediye başkanlarının yönetmesinin “yasaklanması” bir zulümdür.
Devlet kademelerinde bir ayrımcılık varsa zulümdür.
Dillerini şüphesiz en iyi şekilde öğrenmeleri için gerekli koşullar yaratılmalıdır.
Okullarda öğrencilere Kürtçe öğrenmeleri için de seçenek sunulmalıdır.
Kültürel olarak şüphesiz ayrımcılık yapılmamalı ve desteklenmelidir.
Ayrıştırmayacak, yakınlaştıracak ve ülkenin yükselmesine ve sorunlarının çözümünde ortaklaşılacak her türlü tartışmaya açık olmalı ülke.
Niye bir Kürt, bakan da vali de kaymakam da olmasın?