DEM heyeti ile cumhurbaşkanı arasında son yapılan ve sonucu merakla beklenen görüşme üzerine bir açıklama beklerken cumhurbaşkanı hukuk başdanışmanlarından Mehmet Uçum merakımızı giderdi. Uzun açıklamasının özünde, terör komisyonundan bir heyetin İmralı’ya giderek PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşeceği haberi vardı.
Öcalan mı komisyona, heyete gelecek (DEM’in savı) yoksa heyet mi Öcalan’a gidecek konusu sonuçlanmış oldu.
İmralı’ya komisyondan kimlerin gideceğini bilmiyoruz. Bu görüşmenin Öcalan’a sadece bir resmiyet kazandırma amacını taşıdığını biliyoruz. CHP katılır mı İmralı heyetine? Bence katılmamalı. Kürt meselesinin çözümü süreci cumhurbaşkanı ile İmralı/DEM/ PKK arasındaki görüşmelere odaklı yürüyor.
DEMOKRASİ YOK AMA ÇÖZÜM VAR!
Oysaki Türkiye, anayasa ve yasalara uymayan tam bir otoriter yönetim altında. TV’lere el konuyor, gazeteciler ve halktan kişiler hakaret ettiği suçlamalarıyla tutuklanıyor. Siyasal mahkemeler giyotin gibi işliyor.
Çözüm sürecinin ise Türkiye’de demokratikleşme olmadan ilerleyebileceğini sanan bir Kürt ve iktidar tarafı var. CHP, sürecin bu noktayla evrilmesi karşısında, daha baştan ileri sürdüğü demokratikleşme şartının esamesinin bile okunmadığını görüyor.
Üstüne üstlük, Ekrem Bey’in üzerine bir kilit daha vuruldu: Casusluk yaptığı zırvalığıyla. İddiaların içeriğinde ceza maddelerine karşılık gelecek hiçbir şey yok. Belge de yok, adamı dört gün özel sorguya sokarak İngiliz casusu olduğu itirafını almışlar. İngiliz casusu mu yaratmışlar yoksa gerçekten bir itirafa mı zorlamışlar bilmiyoruz.
Ama adamın anlattıklarının toplamından bir casusluk alışverişi çıkmıyor.
NEDEN CASUSLUK SUÇLAMASI?
Neden böyle bir iddiaya gerek duydular sorusuna verilecek yanıtlar çeşitlidir. Mesela bir kelepçe daha vurulması İmamoğlu’nun eline, sonrasında bu kelepçelerin bir bir çözülmesi sürecini uzatın ve özgürleşme sürecini zora sokar...
İkincisi, Ekrem Bey’in itibarına casusluk suçlamasıyla ağır bir darbe daha vuracaklarını düşünmeleri...
Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, casusluk bahanesini İstanbul Büyükşehir’e bir kayyum atanması için kullanması...
Erdoğan’ın Atatürk Havalimanı’nda yaptığı ve İstanbul’u adeta yaban ellere daha fazla teslim edilemeyeceği yorumlarına yol açan konuşması da kayyuma bir işaret mi acaba, sorularına yol açmadı değil.
ERDOĞAN’A ÖVGÜLER
Şimdi terörsüz Türkiye’ye dönersek, İBB ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne bu alabildiğine iktidar saldırıları sürerken, Ahmet Türk’ün Erdoğan’a övgüler düzmesi, Kürt milliyetçilerinin, demokratikleşme ile zerre ilgisinin olmadığının kanıtıdır. Otoriter kimliğine övgüler düzüyor ve üstelik Atatürk ile kıyaslayarak bu kadar yetkiye sahip ikinci kişi diyor. Yani Kürt meselesini İskender’in kılıcı ile çözecek görüşünde.
Atatürk bir kurucu lider. Bir millet yarattı ve bunun için gereken her şeyi yaptı. Bugünkü manzara ise birbirinden nefret eden büyük bir kamplaşmanın mimarı da bu iktidar.
Erdoğan’ı Atatürk’ün yanına koyması bile başlı başına derin ve ayrılıkçı bir sorun.
SİYASAL ÇATIŞMA KÖRÜKLENİR
Kürt meselesinin girdiği bu rayda bir çözümün dayatılması, bu kez kurumsal partiler arasında Türk-Kürt siyasal çatışmasının, çok daha derinleşeceğini görmemek için kör olmak gerekiyor. Kürt milliyetçilerinin çözüm sonrasında, Türkiye’de hangi kapsamda ve içerikte, hangi hedeflere yönelik siyaset yapacağını düşünen var mı?
Milletin çoğunluğunun rızasını almayan uç noktadaki milliyetçi çözümlerin hepsi sorun yaratıcı olacaktır.
Edirne Cezaevi’ne kapatılan Kürtlerin sevdiği lider Selahattin Demirtaş’ın son yazılarında, bu tehlikeye işaret etmesi anlamlıdır.
Kürt siyasetçiler belediyesiz ve tutuklu ama “çözüm ilerliyor”.
İktidarın arzu ettiği şekilde ve yolda.
Bu yol çok daha büyük sorunlar yaratmaya gebedir.