Fatih Altaylı’ya 5 yıldan az olmamak kaydıyla hapis cezası isteniyor. Ayrıca yanıltıcı bilgi yaymak iddiasıyla yeni bir dava ile karşı karşıya. Tutuklu, zindanda. İddia, cumhurbaşkanına hakaret vb.
Söylediklerinde normal, yasaların işlediği, anayasanın garantilediği hak ve özgürlüklerin ve siyasilere eleştiri hakkının uygulandığı medeni ülkelerde herhangi bir suç öğesi bulunması olanak dışı...
Fatih’in söylediklerinden dolayı tutuklanması aslında toplum ve basın dünyamız tarafından “olağan işlerden” görülüyor. Basın örgütlerimiz birer açıklama yapar, tutuklanmayı protesto eder ve görevini yerine getirir.
Aslında bu tür tek tek veya ikişer üçer savcılığa çağırılıp tutuklanma talepleriyle ilan edilmemiş bir olağanüstü hal uygulamasının yürürlükte olduğunu söyleyebiliriz.
AMAN BENİ SAVCI AVLAMASIN
Bu durum şüphesiz olağanüstü bir sansür, otosansür uygulamasını yaratıyor. Hayır hakareti hiç kabul etmem. Her şey uygun bir dille söylenir. Ama tüm bu medya tutuklamaları, RTÜK sansürleri, üç muhalif TV kanalının tepesinde yayın iptal kılıcının sallanması, normal dilin ne olduğu konusunda da bir bilinmezlik yaratmakta. Söylesem mi, nasıl söylesem, söylemesem mi... Çevreden de dilini tut kardeşim, savcı tarafından avlanma!
Mesele tam da bu. Gerekli yaygın tepki gösterilemiyor ve anayasal-yasal haklara sahip çıkılamıyor.
İktidar şöyle bir atmosfer yarattı: Eğer tutuklamak isterlerse bir kulp bulur tutuklar. Uysa da uymasa da.
Fatih’in başına gelen budur.
Ne yapmalı?
HÜSEYİN KOCABIYIK OLAYI
Bu bağlamda iki dönem AKP milletvekili. Ayrıca: “53, 54 ve 55. hükümette başbakan başdanışmanlığı (iki kez Mesut Yılmaz, bir kez Erbakan), Türk Demokrasi Vakfı Yönetim Kurulu üyeliği, Analitik Araştırmalar Merkezi başkanlığı, Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı genel sekreterliği, Politika Merkezi Düşünce Kuruluşu genel koordinatörlüğü, gazete köşe yazarlığı ve medya temsilciliği...
Tabii AKP’ye üye ve eski AKP İzmir milletvekili.”
AKP’nin anlı şanlı baba adamları, yaşanan olağanüstü olaylar karşısında süt dökmüş kedi gibi susarken Kocabıyık yaşanan hukuksuz infazlarda, özellikle de CHP’ye, İmamoğlu’na kurulan ağlardan rahatsız, dilini tutmadı ve bizim yola çıkarken ilkelerimizle hiç ilgisi olmayan siyasi kumpas olayları yaşıyoruz, Erdoğan kendine kumpas kurdu, benzeri eleştirilerde bulundu.
Talebi demokratik hukuk sistemine dönmekti.
Haksızlıklar karşısında susmayarak dilsiz şeytan olmayı reddetti.
Şimdi, AKP’nin durumdan rahatsız eski yeni sözde demokratik insanlarının yapması gerekeni o yaptı ve örnek oldu.
Soru şudur:
Kocabıyık eleştirilerinde haklıdır veya haksızdır, sözlerine katılıyoruz veya katılmıyoruz, ama anayasal ve yasal demokratik ifade ve eleştiri özgürlüğünü kullanmasını sonuna kadar savunuyoruz, deseler, bir iki üç değil, 20-30 vicdanlı AKP’li, acaba Kocabıyık tutuklanabilir miydi?
Sorun meydanın tamamen boş kalması, vicdanların susması, dilsiz şeytanlığın tercih edilmesi... Aman ne olur ne olmaz, yoksa beni bizi de içeri atar... Atsın be kardeşim.
Demokrat insanlar, hak kullananların sahip olduğu ve onların tek tek avlandığı bir ülkede yaşam zor.
Ama yine de iyi ki varlar.
Bize düşen hepsine sonuna kadar sahip çıkmak