Üstün Dökmen

Evde, sokakta, siyasette yalan

10 Temmuz 2022 Pazar

Beş, altı yaşındaki çocukların “yalan” söylemesi zihinsel gelişimin göstergesidir. Peki, ya sonrakiler?

Maddî ya da duygusal çıkar için insanların gerçeği çarpıtmalarına, genelde yalan diyoruz. Toplumlar, yetişkinler yalan konusunda çok duyarlıdırlar, çünkü toplumda çok yalan vardır. 

ÇOCUKTA YALAN

Anne babalar çocuklarının yalan söylemesinden çok rahatsız olurlar. Kanımca bu aşırı duyarlılık küçük bir bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Beş, altı yaşlarındaki bir çocuğun yalan söyleyebilmesi aslında sevinilecek bir şeydir; yalan, çocuğun karşısındaki kişinin bakış tarzını kısmen de olsa alabildiği, onunla empati kurabildiği anlamına gelir. Çünkü bazı zihinsel rahatsızlıkları olan çocuklar yalan söyleyemezler. (Çocukları sıklıkla yalan söylemeyen anne babaların gereksiz yere telaşlanmamaları için bu rahatsızlıkların adını söylemiyorum.) Çocukların küçük yaşlarda yalan söyleyebilmeleri -yalan söylemeleri değil, söyleyebilmeleri- onların zihinsel gelişim süreçlerinin doğal ve sağlıklı bir parçasıdır. 

Bu noktada anne babalardan bir ricam var; çocuğunuzun gerçek dışı bir şey söylediğini fark ettiğinizde lütfen “Yalan söyleme” demeyiniz. Yalan sözcüğünü telaffuz ettiğimizde çocuğu damgalamaya başlamış oluruz. Çocuğunuzun söylediğine inanmadığınızı hafif bir espriyle ifade etmeniz, örneğin gülerek, “Canım benim, öyle olduğunu sanmıyorum” demeniz yeterlidir. Altı, yedi yaşlarından itibaren, “Söylediğin doğru değil, öyle söyleme” diyebilirsiniz. Özellikle, akıllıca bir yalan söylediğini düşündüğünüzde, onu asla övmeyiniz. Kazara bir dostunuza, “Kerata arada arkadaşlarını çok güzel  kandırıyor” derseniz, o da bunu işitirse geleceğin Sülün Osman’ını yetiştirmeye başladınız demektir. Yedi yaş civarında çocuğunuzu doğru söylemeye yönlendirmelisiniz ve asıl önemlisi siz evinizde yalan söylemeyen bir model olmalısınız.

ANNEMİN DÜRÜSTLÜĞÜ

Geçmişte araştırdığım kadarıyla insanımızın büyük çoğunluğu çocuklara, onların iyiliği için küçük beyaz yalanlar söylenebileceğini düşünmektedirler. Bu yanlıştır; hangi gerekçeyle olursa olsun bir çocuğa yalan söylemek onun yeni yeni oluşturmaya başladığı “gerçekçi ve tutarlı dünya” şemasını tahrip eder. 

Altı yaşımdaydım, bir akşam hiçbir şey yemedim. Annem, “Sana yağda yumurta yapayım, yersen seni çocuk bahçesine götürürüm” dedi. Ben o yaşta büyüklerin çocukları kandırdıklarını, onlara yalan söylediklerini öğrenmiştim. Nedense doğru söyleyip söylemediği konusunda annemi test etmek istedim; “Yap yiyeceğim” dedim. Yaptı, yedim ancak beni bahçeye götürmeyeceğine emindim; öğretmendi, okuldan yeni gelmişti, yorgundu. Ancak yemek sonrasında annemin sokağa çıkmak için hazırlandığını gördüm, “Nereye gidiyorsun?” diye sordum, “Çocuk bahçesine gidiyoruz ya” dedi. Çok şaşırdım. 

Ben yalan söylememeyi evimde öğrendim. Dürüstlük, kitaplardan veya ahlâk dersinde öğrenilmez. 

SOKAKTA YALAN

Sam Harris’in “Yalan” adlı kitabında da belirttiği şekilde yalan ve kardırma iç içe geçmiştir. İnsanlar baz antenlerinden rahatsız oldukları için bazı firmalar plastikten palmiye ağaçları yaparlar. Bu ağaçların toprağa yakın yerlerinde kablolar olduğuna dikkat etmezseniz, onları gerçek birer ağaç sanırsınız. Bazı reklamlarda ürünün fiyatının 99.99 TL olduğunu görürsünüz; bir kuruşunuzu asla iade edemeyen firma sizde, “doksan küsur” algısı yaratmaya çalışır. Başarır da. Bazen de seyyar tulumba tatlısı satan genç tatlılarını kaldırıma döküp başında ağlamaklı bir şekilde oturur. İçi sızlayan en az birkaç kişi onun tüm zararını karşılar. Kandırma ve yalan burada da iç içe geçmiştir.

SİYASETTE YALAN 

Bazı siyasetçiler de yalan söylemenin işlevsel ve kârlı olduğunu düşünürler. Watergate olayında veya Irak’ta kimyasal silah üretildiği konusunda, dev görünümlü dünya başkanları, kendilerince küçük yalanlar söylemişlerdir.

Bizdeki Gezi Olayları sırasında üst düzey bir yetkili, yetmiş civarında deri eldivenli, belden yukarısı çıplak erkeğin Kabataş’ta, sokakta yanında çocuğu olan bir kadına saldırıp üzerine idrarlarını boşalttıkları konusunda elinde görüntü kaydı bulunduğunu iddia etmişti. Bazı gazeteciler, “Ben de gördüm” deseler de böylesine bir kayıt ortaya çıkmamıştır.

Son yıllarda ülkemizdeki üst düzey yetkiler, Sultan Abdülhamid’in 36 yıl süren iktidarında bir karış toprak kaybetmediğini, ayrıca idam edildiğini belirttiler. Nezaket gösterip bunun yalan olduğunu söylemeyelim, ancak tamamen yanlıştır. Söz konusu sultan zamanında Osmanlı bir buçuk milyon kilometre kare toprak kaybetmiştir, idam da edilmemiştir. Bu gerçeği üniversite diploması olan herkes bilir, çünkü üniversitelerde İnkılap Tarihi okutulur. Ayrıca aynı yetkilinin iddia ettiği şekilde Süleymaniye Camii bir yılda değil, yedi yılda yapılmıştır. 

Ülkemizde bazı siyasetçiler, “Ülkemize araba, cankurtaran, röntgen, buzdolabı son yirmi yılda, bizim iktidarımız döneminde gelmiştir” diyorlar. Bunu söyleyenlerin, “Ülkemize oku, yayı, kılıcı Sultan Abdülhamid getirmiştir” demediklerine sevinmek gerekiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları