Üstün Dökmen

Uyuşturucunun ve vahşetin artışı

21 Ağustos 2022 Pazar

Ülkemizde son yıllarda olumsuz gelişmeler, “gelişme” kelimesindeki mecazi anlamı bir yana bırakırsak, kötüye gidişler var. Enflasyon var, katlanarak artan ve artık katlanılmaz olan hayat pahalılığı var, işsizlik var, üretimde azalma, sofrada daralma var, yangın uçağımız olmadığı için söndürmekte zorlandığımız orman yangınları var, Antalya’daki yangın daha sönmeden yanan alanların Turizm Bakanlığı tasarrufuna bırakılması var, ormanların, zeytinliklerin maden aramasına açılması var, değerler erozyonu var, soyut bir kavram olan yalanın somut hale getirilmesi, mükemmelleştirilmesi var, çoğunluğu için hayati tehlike olmadığı halde ülkemize kabul ettiğimiz, ülkemizi istila etmelerine izin verdiğimiz milyonlarca sığınmacı var ve bir şey daha var, o da uyuşturucu istilası. 

UYUŞTURUCU VE VAHŞET  

Geçtiğimiz günlerdeki bir bıçaklama olayını son yıllarda artış gösteren kadın cinayetleriyle birlikte ele aldığımızda katillerin, katil zanlılarının çoğunlukla uyuşturucu kullandıkları görülüyor. Son olayda görünür bir neden olmaksızın bir kişi, iki kişiyi evlerinde yüz kez bıçakladı. O iki maktul dört beş darbe sonucu herhalde ölmüştür, bunun üzerine cesetlerine 90 darbe daha vurulması doğal mı? Bu vahşet  tamamen zanlının tercihi mi, yoksa bunda uyuşturucunun da payı var mı? İnternete bakıyorum, bir kasabamızda uyuşturucu satan bir genç yakalanıyor ama tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor. Uyuşturucu müptelası olan bu genç hiçbir görünür neden olmaksızın kız kardeşinin boğazını kesiyor, öldürüyor, daha sonra da cesedi onlarca defa bıçaklıyor. 

Bu türden cinayetlerin, özellikle vahşice işlenen kadın cinayetlerinin artmasında uyuşturucu kullanımının önemli payı olduğunu düşünebiliriz. Sokakta, çocuğunun gözü önünde karısının boğazını kesenlerin sayısı artıyor. Katil için klişe bir ifadeyle, “Cinnet geçirdi” demek yeterli değildir. Yakın zamanlara kadar biz sosyal bilimciler kadın cinayetlerinin, geçim sıkıntısından kaynaklandığını, erkek şovenizmini özetlediğini, sınır konmadan büyütülmüş erkeklerin bu tür davranışlara yöneldiklerini söyledik. Sanırım bu türden açıklamalar yeterli değildi, cinayetlerin işlenme şekli, ortada alışık olmadığımız yepyeni bir değişken, uyuşturucu etmeni bulunduğunu gösteriyor bize. Bugüne kadar sayageldiğimiz nedenlere uyuşturucular ve bazı haplar eklendiğinde bu vahim tablo çıkıyor ortaya.   

Uyuşturucu kullananların hepsi cinayet işlemiyor ancak kullananların cinayet işleme nedenleri arasında, özellikle cinayeti işleme şekillerinin arkasında bağımlılığın yarattığı zihinsel tahribatlar var. Bu durum, toplum olarak karşılaştığımız yeni bir sorun. Çözümü var mı? Var; birincisi zor, ikincisi ise buna bağlı olan daha kolay bir çözüm.   

ZOR ÇÖZÜM

Sizin için zararlı olan bir şeyin bazılarına kazandırdığı para ne kadar büyükse sizin o şeyden kurtulmanız o kadar zordur. Bugün dünyada milyonlarca insan barış istiyor, ancak silah ticareti çok kârlı olduğu için barışseverlerin istekleri apartman toplantılarındaki dilek ve temennilerin ötesine geçemiyor. 

Tarihte de böyleydi, çok kârlı olan köle ticareti yüzyıllar boyunca engellenememişti, hatta köleliğin kaldırılması bile son dönemlere kadar telaffuz edilememişti. Tarihte pek çok filozof ve din adamı köle sahiplerine, “Lütfen kölelerinize iyi davranın, onlar da insan” dediler ancak kölelik kurumunu sorgulamadılar, köleliğin kaldırılmasını önermediler. Aristo bile buna yönelmedi, dinler köleliği yasaklamadı. Kölelik konusu bir tabuydu, kaldırılması kolay değildi; II. Osman’ın hareminden vazgeçip tek eşli olmaya karar vermesi, öldürülmesi sürecindeki nedenlerden birisi olabilir. Padişahın tek eşli olması, kadın ticaretinin sonu demekti.

Uyuşturucudan sağlanan paranın ve gücün miktarına baktığınızda, ülkemizde ve dünyada bu sorundan kurtulmanın kolayca mümkün olmadığını görürsünüz. Bu demektir ki zor çözümde başarılı olmak zordur.    

KOLAY ÇÖZÜM

Uyuşturucuyla mücadelede dünyada denenmiş hukuksal, toplumsal, psikolojik ve tıbbi önlemler vardır. Bunlar uygulanması nispeten kolay çözümlerdir, hepsi işe yarar, ancak uyuşturucu ticaretinin yarattığı tsunami karşısında sanırım hiç birisi yeterince etkili değildir.

Bir benzetme yapacak olursak gerek devlet kuruluşlarının gerek YEDAM’ın (Yeşilay Dayanışma Merkezi), STK’ların, adsız müptelaların gerekse eğitimcilerin ve ruh sağlığı uzmanlarının tüm gayretleri bir tsunami anında evin çatısını sağlamlaştırma çabası kadar gecikmiş bir önlemdir. Yapılması gereken ilk şey ülkenin uyuşturucu trafiğinden samimiyetle uzak tutulmuş olmasıydı, ülkenin yol geçen hanına dönüştürülmemesiydi. Şu an gençler için yapılması gereken ise müptela olmadan önce onların ruh sağlıklarının, psikolojik dirençlerinin, yılmazlık (rezilyans) düzeylerinin güçlendirilmesi, onlara eğitim ve iş imkânı sunulmasıdır. Müptela olanların ise kurtarılması konusunda gerek resmi gerekse özel kuruluşların yapacakları çok şey vardır. Ancak bütün bunların yapılabilmesi için ülkeye dalgalar halinde uyuşturucu sokulmasının sadece polis tarafından değil, en üst makamların iş birliğiyle ve kararlılığıyla önlenmesi gerekir. Bir de siyasetle ticaretin kesim noktasında konuşlanmış bazı yeni zengin gençlerin lüks arabalarında uyuşturucu kullanırken çekilmiş videolarının internette dolaşmaması, gençleri özendirmemesi gerekir. Başarabilir miyiz? Göreceğiz.

Başarılı olmak zorundayız. Uyuşturucu istilası, göçmen istilasından çok daha vahimdir. Yarın göçmenleri geri göndermeyi düşünebilirsiniz; iyi de, milyonlarca uyuşturucu müptelasını nereye göndereceksiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ütopya ve maarifimiz - I 12 Mayıs 2024
Aşil topuklarımız 5 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları