İnsan yaşamı yazgısal denge üzerine kuruludur. Yıllar önce, kaldırım üzerinde yürüyen yaşlı bir adamın başına ucu kılıçları andıran bir buz parçası düştüğünü okumuş, günlerce acı çekmiştim. O günden bugüne, yaz ortasında yürürken bile tepeme bir şey düşebileceğini düşünür, kenara çekilirim.
Denge her zaman kötülüklerle bozulmaz, bir de bakarsınız, kötü yerlerden göçüp, sizi esenliğe erdiren yücelerin yücesi yerlere gelmişsiniz. Ben bunu çocukluk aşamasında yaşadım. Aile dağılmasından dolayı yaşım geldiğinde gönderilmediğim okulun özlemini çekmiş, 14 yaşıma dek İstanbul pazarlarda hamallık, bir aşevinde çıraklık yapmıştım.
İYİLİK MELEKLERİ
O koşullarda çevremi iyilik melekleri sarmış olmalı ki bir gün İstanbul’dan kopup, trenlere kaçak binerek kendimi Elazığ’ın Ağın ilçesinde yaşayan dayımın evinde bulmuştum. Dayım, ertesi gün, 14 yaşındaki yeğenini okula yazdırmıştı. İstanbul’da bülbül gibi konuşmayı öğrendiğimden beni 3. sınıftan başlatmışlardı ilkokula.
Ertesi gün, öğretmeni denetlemek üzere müfettiş geldi okula. Dersin konusu “Hasan Dayı” adlı şiirin açıklanmasıydı:
“Hasan dayı koşamazdı/ Dizlerinde derman azdı/ Afacanlar pek haylazdı/ Sataşmadan duramazdı”
Müfettiş, öğretmenden izin isteyerek dersi işlemeye başladı. Sanki dilleri tutulmuştu, önceki öğrencilerin, kimseden ses çıkmıyordu. Ben parmak kaldırdım.
SORU-YANIT
Müfettiş soruyor, ben yanıtlıyordum:
“Hasan dayı neden koşamıyor?”
“Şiirde bunun yanıtı var, öğretmenim, dizlerinde derman, yani güç yok da ondan koşamıyor. Örneği nenemden vereyim. Yorulduğunda ‘Dizlerimin dermanı kesildi,’ der. Demek ki yaşlı Hasan dayının da dizlerinde derman, yani güç kalmamış.”
“Peki, afacanlar kim?”
“Hasan dayıyla alay etmeye kalkan çocuklar...”
“Şair neden ‘çocuklar’ demiyor da afacanlar, diyor?”
“Afacan, ‘haylaz, yaramaz’ demek. Yerine göre bu üç sözcük de ‘yerinde duramayan, her şeye gülen, hareketli çocuklar’ için söyleniyor.”
Müfettiş, “Sorularımın hepsini, hem de açıklayarak bildin, seni kutluyorum. Şiirde geçen ‘sataşma’ sözcüğünün yanıtını da doğru verirsen, öğretmeninden de ‘Aferin!’ alacaksın!”
“Çocuklar, alay ettikleri Hasan dayıya sataşıyorlar. Oysa yaşlılara hep saygılı davranmalıyız” deyince müfettiş, bana yürekten bir aferin, dedi, öğretmeni kutlayıp sınıftan çıktı.
DEVLET KUŞU
O gittikten sonra öğretmen, arkadaşıymışım gibi yanıma yaklaştı, “Doğru yanıtlar vererek yüzümü ak ettin, yaşam boyunca senin de yüzün ak olsun!” diyerek beni övgülü sözlerle kutladı.
Her davranışımdan dolayı beni döven aşçının elinden kurtulunca başarının erdemli bir duygu olduğuna inanmıştım. Başarıma sevinsin diye olayı anneme anlatmak için eve koştum. Ağzımda şarkılar mırıldanarak koşarken beni dev ayaklı devekuşları beni tutamazdı!
Sanki başıma devlet kuşu konmuştu. Aynı ezgileri daha yüksek sesle açığa vurarak, evin kapısından soluk soluğa girip, olanları övünerek anlattım.
Annem, şımarmayayım diye beni şamatıcı sözlerle övmezdi. Ama gözü yaşlı sevinci yüzüne vurmuştu. Annem o gün, geleceğimin aydınlık yolunu açmıştı bana: "Kendini sen övme, bırak el övsün!"