Arif Kızılyalın

Transfer güzel, ya geri dönüşler?

03 Eylül 2019 Salı

“Yaşandı bitti saygısızca..” diye bir şarkı vardı yıllarca önce; Burak Kut’un seslendirdiği.
Emin olun ki, dün gece saatler 23.59’u gösterdiğinde biten transfer sezonu için biçilmiş kaftan.
Düşünsenize, koridorda tamam denen transferin kapı girişinde iptal olduğu, koca koca kulüp başkanı ve yöneticilerin göz göre göre birbirine yanlış bilgi verdiği (yalan söylüyorlar demeyelim ayıp olur), dönen paraların, mali müşavirleri kıskandıran kelime oyunlarıyla FFP’ye yansımadığı bir süreç yaşadık.
Özellikle son 72 saatteki “Rakip şunu getirdi, biz de onu alalım, bu da gelsin..” çılgınlığı Avrupa’nın majör liglerini kıskandıracak bir futbol ekonomisi yarattı!
Bu hareketlilik sonucu gerçekten de üst düzey futbolcular katıldı Süper Lig kervanına. Kabul edelim ki, Falcao da, Kruse de, Diaby de, Sturridge ile çoğu isim de bu sezona damgalarını vuracak gibi duruyor.
Temaşa anlamında gerçekten keyifli bir sezon yaşayabiliriz.
Gelgelelim, bu yatırımların geri dönüşü olacak mı, orası soru işareti. Geri dönüş derken şampiyonluk ya da kupa değil burada kast edilen. Maddi olarak karşılığını bulacak mı bu yatırımlar, kimse fikir yürütemiyor!
İsterseniz, romantik yaklaşımları bir kenara bırakıp, işe tamamen şirket mantığı ile bakalım.
Örneğin, geçen yıl, bir Anadolu kentinde, “1 TL’ye maç bileti, gelene sucuk ekmek, ayran bedava” kampanyasının bile stadı doldurmaya yetmediği düşünülürse, kulüpler kazanç hanelerine “maç günü geliri”ni koyabilecekler mi?
Forma reklamı, yıllık isim hakkı, stadyum isim hakkı veya en basitinden saha kenarı reklamları için, özel sektöre, “Benim kadromda dünyanın en iyi 5 golcüsünden biri var, ilk 11’imde oynayan oyuncu geçen yıl Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldırdı” ya da, “Santrforum, dünyanın en pahalı liginden geldi” deyip pazarlık yapabilecek miyiz?
Forma satışındaki kâr oranını yükseltme adına, global şirketlerle, “Yeni santrforumun forması 2 milyon satacak, buradaki kâr oranımı yüzde 20’lere, 30’lara taşıyın, yoksa kendi formamı kendim üretirim” restini çekme cesaretine sahip miyiz?
İndirim isteyen yayıncı kuruluşa rest çekebilir miyiz?
Bu sorular uzar gider, ne var ki, görünen tablo pek iç acıcı değil.
Bazı takımların hâlâ forma reklamı aradığı düşünülürse, Türk futbolu -ne yazık ki- Devlet desteğine muhtaçtır. Vergi dönemi geldiğinde, “torba yasa” diye önce Saray, sonra ilgili bakanlığın peşinde koşacaktır, sonra da Spor Bakanı Sayın Mehmet Muharrem Kasapoğlu’ndan, eski kurumu Spor-Toto ile ilgili reklam desteği isteyecektir kulüplerimiz!
Çünkü, yukarıdaki transfer çılgınlığına, ne Şampiyonlar Ligi geliri dayanır, ne hatırı sayılı işadamlarının omuz verdiği destek kampanyaları, ne de Bankalar Birliği ile yapılan uzun vadeli yeniden yapılandırma anlaşmaları. Bu çarkı Türkiye şartlarında çevirmenin tek yolu, her yıl şampiyon olup, Şampiyonlar Ligi gelirini kasaya koymaktır ki, sadece 1 takımın şampiyon olduğu hesaplanırsa, “kazan-kazan” yönteminin 18 takımdan sadece 1 tanesini kurtaracağı da gün gibi aşikârdır.
Ne var ki, Şampiyonlar Ligi’ni “zenginler kulübü”ne çevirmeye hazırlanan UEFA’nın 2 yıl sonra Türkiye Ligi şampiyonunu, devler ligine direkt almama projesi de hayata geçerse yandı gülüm keten helva!
Peki ne yapacağız? Aslında gayet basit. Şimdi 19 kulübün başkanları, hepsi kendi sektöründe söz sahibi isimler. Hatta aralarında holding sahipleri bile var. Şirketlerini, holdinglerini ya da sahip oldukları grupları ekonomik bağlamda nasıl yönetiyorlarsa, aynı ciddiyeti getirmek zorundalar kulüplere. Mevcut dernekler yasasının, “Nasılsa yaptıkları her tür harcamadan her türlü aklanır, ibra olmasa bile mahkemeden kurtarır” anlayışı bir kenara bırakılmalıdır.
Yoksa mı? Bu kez gerçekten yoksanın, “yoksası” falan “YOK.” Çünkü futbolda deniz gerçekten bitti, Bakanlık da bu durumun farkında olsa gerek kulüpleri raya oturtmaya çalışıyor; ama bizimkilerin düzelmeye niyeti hiç mi hiç yok.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sadece 3 puan değil 6 Ekim 2024
Yönetim faturası 5 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları