Barış Terkoğlu

‘İyi çocuklar’ paketi

16 Nisan 2020 Perşembe

Demir kapı açıldı. Gardiyan, içeri girmekte isteksiz adama “hadi” dedi. Başına geleceği biliyordu. Ancak direnmeye de imkân yoktu. Kapının kapanmasıyla mahpuslar ranzalarından birer birer çıktılar. Yeni geleni önce kıpırdayamaz hale gelene kadar dövdüler. Ardından battaniyeye sardılar. Koğuşun ortak malı ekmek bıçağı elden ele dolaştı. Yetmiş kişilerdi. İlk adımını attığı yerde kafeslenmiş gibi yatan cesedin üzerinde de yetmiş bıçak izi vardı.

8 yıl önce eski İstanbul kabadayısından dinledim, yıllar önce işledikleri cinayeti. Genç yaşında bir kez adam vurmanın tadına bakmış, kâh içerdeyken kâh dışardayken devamı gelmişti. Yıllardır bir evden öbür eve taşınır gibi gezdiği hapishaneleri dışarıdan daha iyi biliyordu.

Keşke yapmasaydınız, mahkeme cezasını verseydi” dedim. Düşünmemişlerdi, tartışmamışlardı bile. O dönem ırz düşmanının mahkemesi hapishanede kurulur, infazı koğuşunda yapılırdı. Bunu, onu getiren gardiyanlar da biliyordu. Cinayete katılanların aslında seçim şansı da yoktu. Yetmiş darbe, cinayete herkesin elinin değmesini sağlıyordu. Böylece “bir gören” olmuyordu. Sanki suskunluğun anayasası suçtan önce yazılmıştı.

Kolektif suça, kolektif sessizliğe örnek olun diye yaşanmış bir an gibi. Siz genelde “suçlu”yu bir kişi sanırsınız. Oysa eline bıçağı veren, sırtını okşayan, o anı hazırlayan, gerekçe yaratan, ikaz eden, sonra da kenarda izleyen koca bir topluluk vardır.

Paket dedikleri

Ne zaman yargı paketi, af, düzenleme deseler gözümün önünden film gibi geçer. OdaTV davasında yargılanırken, sonradan kendileri sanık olan hâkimlerin yüzüne şöyle bağırmıştım:

“Kafamı kaldırıyorum. 14 yaşında zavallı bir kıza tecavüz edenler konvoyla hapishaneden çıkıp kutlama yapıyorlar. Ben hapishaneden izliyorum. Yazıklar olsun!

Gonca Kuriş’in nasıl işkenceyle öldürüldüğünü gördünüz mü? Onu katleden Hizbullahçılar halay çekerek çıktılar. Ben hapishaneden izledim. Yazıklar olsun!

7 tane genci önce telle boğan, ardından kurşunlayanlar, öldürdükleri adam başına bir buçuk sene yatıp çıktılar. Ben hapishaneden izledim. Yazıklar olsun!

(…)Bu durumu açıklamaya çalışıyorum. Aklıma ‘biz sizlerin iyi çocuklarınız değiliz’ cümlesinden başkası gelmiyor.

Paket, paket dedikleri genelde budur.

‘Ya biter ya biter’

Nadir Nadi, 25 Ocak 1974’te bu sayfalarda şunu yazmıştı:

Bilindiği üzere bugüne dek gerek CHP, gerek MSP bu hususta hemen hemen aynı paralelde görünmüşler, düşün özgürlüğünü Batı demokrasilerindeki sınırları içinde benimsediklerini söylemişlerdi. Hazırlanacak af yasasını bu bakımdan özenle inceleyeceğiz.”

Cumhuriyet’in 50. yıldönümünde çıkarılamayan af, 46 yıl önce, yeni kurulan CHP-MSP koalisyonuna kalmıştı. Ama “yangında önce kurtarılacaklar” farklıydı. Aslında iki parti Nadi’nin söylediği gibi başlangıçta anlaşmış, hatta hükümet programına da af yazılmıştı. Ama 20’ye yakın MSP’li son dakika hamlesiyle Meclis’teki sağ partilerle el kaldırdı. Sağcı mahpuslar, dolandırıcılar ya da kaçakçılarla dışarı çıkarken, solcuların yargılandığı 141.-142. maddeler af dışında kaldı. Ecevit’in meşhur “ya biter ya biter” restini çektiği paket Muammer Aksoy’un çabalarıyla AYM’ye gidince 4’e karşı 11 oyla 141.- 142. maddeler de pakete girdi. 5 bine yakın solcu mahpus dışarı çıktığı gün, Adalet Partisi “kötü çocukları” bıraktığı için AYM’ye çok kızmıştı.

Paketin içi nasıl doluyor?

İşin özeti şudur:

Tartışma hep aynı şekilde başlar. “Çok haksız yargılamalar oldu” , “düşünce suçluları hapiste”, “cezaevleri çok dolu”, “bir şans daha vermek lazım” vs. vs.

Toplum henüz adını koyamamıştır. Ancak yargılamaların damla damla kaybolmuş meşruiyeti “adalet yok” hissini milletin içine yerleştirmiştir. Yeni cezaevleri yaparak, koğuşlara yeni karyolalar koyarak görüntüyü kurtarmak da yetmeyince “paketler” hazırlanır. Mutlaka öncelikle çıkması gereken “iyi çocuklar” vardır. Onlar çıkarken çıkmasa ayıp olacak “kader mahkûmu” dedikleri de pakete atılır. Düzenin “kötü çocukları”, toplum vicdanının çıkmalarını asla kabul etmeyeceği bazı adli mahpuslar ve iktidarın çıkarmak isteyip de çözüm bulamadığı fazla kire bulaşmış kimi “iyi çocuklar” ile birlikte içeride kalır. O günkü siyasi güç dengelerine, devlet kurumlarının (AYM gibi) kabullerine, toplumsal desteğe, hatta şimdi olduğu gibi olağanüstü durumlara göre paket daralır ya da genişler. Toplumun asıl meseleyi, “adaletsizliği yaratan düzen” konuşması biraz daha ertelenmiştir. “Paket kapsamı” denilen, kime göre, neye göre diye sorduğumuz çizgi böyle çizilir.

Uzağa gitmeye gerek yok…

31 Mart 2011’de 33 madde ve 4 geçici maddeden oluşan Birinci Yargı Paketi çıktı. 26 Ağustos 2011’de 44 maddeden oluşan İkinci Yargı Paketi çıktı. 2 Temmuz 2012’de 107 madde ve 3 geçici maddeden oluşan Üçüncü Yargı Paketi çıktı. 11 Nisan 2013’te 27 maddeden oluşan Dördüncü Yargı Paketi çıktı. Sorarsanız sorunlar paket paket çözülecekti. Üçüncü paket sırasında hapisteydim. Her paket o gün Silivri’deki davalar üzerinden konuşuluyordu. Ama her paketin ardından “kötü çocuk” sayılanlar hapiste kalmaya devam etti. Tablo, yargıdaki FETÖ statükosunun değişmesiyle yıkılabildi. Ancak yeni gelenler eski usulleri yeni yöntemlerle sürdürünce adaletsizlik tepeleri yine büyümeye başladı.

Mesele af değil adaletsizlik

Düşünün, 2010 yılında hapishanelerin kapasitesi 114 bin 831’di ama 120 bin 814 kişi hapisteydi. 2012’ye gelindiğinde yatak sayısı artırılıp kapasite 146 bin 705’e çıkarken hapishanelerde 136 bin 20 kişi kalıyordu. Bugün ise hapishanelerin kapasitesi 233 bin kişi, ancak cezaevlerinde 246 bin kişi kalıyor. Asıl soruna sırtını dönen, patlak lastiği şişirmeye, paketlerle yama yapmaya devam ediyor. Serbest bırakılan 18 yaş altındaki çocukların yüzde 70’inin bir yıl içinde, 18-20 yaş aralığındakilerin iki yıl içinde cezaevine geri dönüşünün nedenini sorgulamayan sistem, böyle de devam edecek gibi. Haliyle biz de paketler için kavga etmeye devam edeceğiz.

Yanlış anlamayın. İtirazım affa değil. Aksine, hapishaneleri dolduran eylemlere “hafifletici neden” olan düzen, affa da gerekçe oluşturuyor. İtirazım, kendine “iyi çocuk” seçen iradeye.

Siz, içerdekiler affediliyor sanıyorsunuz ya… Aslında ahlak direğini yanlış tepeye dikmiş, namus atını yanlış yöne sürmüş, terör damgasını yanlış yere vurmuş, ürettiğini yanlış şekilde paylaşmış bir düzen, adaletsizliğin bahşişini veriyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İsmi lazım değil! 15 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları