12 Eylül’ü yerine oturtmak-1

13 Eylül 2022 Salı

Demokratik olarak azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde yaşanan sorunlar ile sadece iktidar arasındaki ilişkiler değil, aynı zamanda tarihsel süreçler arasındaki bağlantılar da gözden kaçırılır.

***

Ben önce Aydınlanmacı düşünürleri ve Fransız Devrimi’ni, sonra Marx’ı, Lenin’i ve Sovyet Devrimi’ni, en sonra da Atatürk’ü, İstiklal Savaşı’nı, Cumhuriyeti ve Türk Devrimi’ni çalıştım.

Bunları iyice hazmettikten sonra, Türkiye’deki siyasal, toplumsal ve ekonomik değişme dinamiklerini yakalamaya çalıştım.

Elbette bunun için İslam ve Osmanlı tarihini iyi bilmek gerekiyordu.

Bu konuda yazılmış yerli ve yabancı bütün önemli yapıtları okumanın ötesinde, Ömer Lütfü Barkan gibi, Halil İnalcık gibi, Reşat Kaynar gibi, Şerafettin Turan gibi, Tarık Zafer Tunaya gibi üstatlarla ve Doğan Avcıoğlu gibi, Muzaffer Sencer gibi, İsmail Cem gibi, Bülent Ecevit gibi İlhan Selçuk gibi çağdaşlarımla, Sadun Aren gibi, Besim Üstünel gibi, Aydın Yalçın gibi, Cahit Talas gibi, Şerif Mardin gibi, Mübeccel Kıray gibi hocalarla, hem her üç devrimi hem de insanlık, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihlerini uzun uzun, kimi zaman günlerce konuşarak ve tartışarak irdelemek şansını yakaladım.

Bu konuda oluşturduğum Türkiye’yi de kapsayan “Azgelişmiş veya Gelişmekte Olan Ülkeler İçin İdeolojik Temelli Toplumsal Değişme Modelimi” “Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye” adlı kitabımda açıklamaya çalıştım.

“21. Yüzyılda Türkiye” adlı kitabımda da Türkiye’yi irdeledim. 

Her iki kitabımı yazarken de olaylar arasındaki sebep-sonuç ilişkisini kesin olarak bilmek gerekiyordu.

Bu nedenle mütevazı bir kronoloji çalışması yaptım ve “Türkiye’nin Toplumsal Yapısı” adlı kitabımın arkasında ek olarak yayımladım.

Zaman içinde, gerek kaynakların çeşitlenmesi gerekse zamanın çok hızlı geçmesi bu kısa kronolojinin yetersizliğini iyice belirledi.

Bu arada hem Osmanlı hem de Cumhuriyet tarihlerini, dinci ideoloji bağlamında saptıran, tarihsel gerçeklere bütünüyle ters, yalan iddialarla yeni bir tarihsel yazım dalgası, sağcı iktidarların da desteğiyle kamuoyunu etkilemeye başladı.

Bunun üzerine, genç çalışma arkadaşım Zülâl Kalkandelen ile birlikte 1919’un başından 2019’un sonuna kadarki süreyi kapsayan diyalektik bir kronoloji çalışması yapmaya giriştik.

Bu çalışmayı diyalektik bir görüşle ele aldık:

Bir başka deyişle, olaylar ve süreçler arasındaki ilişkiyi, tek düze bir çizgide değil, sebep-sonuç ve etki-tepki bağlamında, tarihsel zikzakları vurgulayarak irdelemeye çalıştık.

***

Sevgili okurlarım, yukardaki satırları, aşağıda 12 Eylül için yapacağım değerlendirmelerimin arkasında yatan emeği, çalışmaları ve düşünce yöntemini açıklamak için yazdım.

Şimdi sıra aralardaki bazı önemli tarihleri atlayarak yapacağım temel değerlendirmelerin özetine geldi:

16 Nisan 2017’de Şahsım Devleti’ni kuran halkoylaması, 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe Teşebbüsü’nü gerekçe olarak kullanan 20 Temmuz Sivil Darbesi’nin sonucudur.

15 Temmuz Darbe Teşebbüsü, 3 Kasım 2002 seçimlerinde oluşan AKP-Gülen Cemaati (FETÖ/PDY) AB, ABD ve “Yetmez ama ‘Evet’çiler” iktidarının ve bu iktidar içindeki yolsuzlukların ve haksızlıkların paylaşılmasında çıkan kavganın bir sonucudur.

3 Kasım 2002 seçimlerinde oluşan iktidar ise 12 Eylül 1982 Anayasası ile oluşturulan, dinci siyasete açık, baskıcı rejimin bir ürünüdür.

1982 Anayasası, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin eseridir.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi, Milliyetçi Cephe hükümetlerinin bir sonucudur.

Milliyetçi Cephe Hükümetleri 12 Mart 1971 Askeri Darbesi’nin sonuçlarıdır.

Sonuç olarak diyalektik kronoloji açısından bakıldığında “Şahsım Devleti” 12 Eylül 1980 ve 12 Mart 1971 Askeri Darbelerinin ürünüdür.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa tuzağı 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları