CHP Genel Başkanı Özgür Özel Kurultay konuşmasında, “Stockholm Sendromu” anımsatmasını yapmadan önce, İktidarın, “Terörsüz Türkiye” sloganı bağlamında başlattığı “Sürecin” bütün çelişkilerini vurgulayan bir konuşma yapmış.
Hem HDP Genel Başkanı’nın hem Zafer Partisi Genel Başkanı’nın aynı “Süreç”te hapse atıldığına işaret etmiş.
İktidarın ömrünün bittiğini, biten ömrünü uzatmak için direndiğini belirtmiş.
Bu bağlamda Demokratik Rejim’i sadece kendi partileri için değil, herkes için savunduklarını vurgulamış:
“Herkesi de bizi değil, kendi varlıklarını ve çok partili rekabeti savunmaya davet ediyoruz.”
Tam bu noktada “Stockholm Sendromu”nu şöyle anımsatmış:
“Herkesi canı istediğinde ‘Şu parti kapatılsın, kapatmıyorsa Anayasa Mahkemesi de kapatılsın’ diyenlerin demokratlığını hatırlamaya davet ediyorum.
Bir Stockholm Sendromu’na kapılmamaya, dün elinden zor kurtulduğunuz celladınıza âşık olmamaya davet ediyorum.
Meydanların susmadan haykırdığı gibi; kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”
***
Özgür Özel, zekice benzetmeler yapan, söylediklerine inandığı izlenimi vererek konuşan, iyi bir hatip.
İktidarın, ülkenin yüz yıllık birikimine karşı çıkan iç ve dış politikalarına karşı, yükselen toplumsal tepkilerin ortak sesi olmaya çalışıyor.
Toplumun yüz yıllık birikiminin temsili kolay değil elbette:
Türkiye hem sınıfsal hem kimliksel ölçütlere göre çok parçalı bir toplumsal yapıya sahip.
Bu parçaları, tek bir Devlet ve tek bir Demokratik Laik Cumhuriyet altında birleştirmek, bütünleştirmek çok kolay bir iş değil.
Bu ancak, Bağımsızlık gibi, Özgürlük gibi, Eşitlik gibi, Kardeşlik gibi, Dayanışma gibi, Adalet gibi, Barış gibi, evrensel, toplumsal ve kişisel bilinç ve ahlak değerleri bağlamında gerçekleştirilebilir.
Bunu Mustafa Kemal Atatürk, büyük zekâsı, dehası ve karizması sayesinde başarmış, dincilik mezhepçilik, ümmetçilik, ırkçılık ve ayrılıkçı milliyetçilik kavgalarıyla bölünmüş, sömürülmüş ve hem ekonomisi hem kimliği hem de devlet gücü yok edilmiş bir imparatorluktan yepyeni bir Türkiye Cumhuriyeti yaratmıştı!
Şimdi Emperyalistlerin karşı oldukları Bağımsız Cumhuriyet Rejimi’ni, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” dedikleri “Şahsım Devleti”ne çeviren ve toplumu, yargı ve geçim sorunları başta olmak kaydıyla, her konuda iflasa sürükleyip ülkeyi batıran İktidar:
Bu kesin ve kapsamlı başarısızlığına rağmen, egemenlik süresini uzatmak için...
Radikal Siyasal İslam’la uzlaşan Emperyalizmle ittifak halinde, muhalif politikacıları, belediye başkanlarını ve belediye çalışanlarını hapse atarak Kürt vatandaşlarımızı temsil ettiğini iddia eden terör örgütü PKK ile müzakerelere başlamış bulunuyor.
Toplumun yüz yıllık birikimine ve hemen hemen bütün ortak değerlerine aykırı olan bu girişiminin (İmralı’ya gitmek gibi) bazı adımlarını da halktan gizliyor!
***
“Laik Demokratik Cumhuriyet”i, “Otoriter Etnikçiliğe” ve “Ümmetçiliğe” kurban eden, Kürt politikacıları ve “Onlarla ilişki kurdular” diye CHP’lileri hapseden İktidarın bu uygulamalarına karşı çıkması beklenen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Özel’in açıklamalarına yanıt vermiş.
Özetle Özel’i eleştirmiş ve biz “Cellatlarımızı iyi tanırız” demiş!
***
Dilerim:
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak eşit haklara sahip olan bütün seçmenler, ister Türk isterse Kürt olsunlar...
Otoriterlikten ve baskıdan yana değil...
Özgürlük’ten, Eşitlik’ten, Bağımsızlık’tan, Demokrasi’den Laiklik’ten, Hukuk Devleti’nden, Adalet’ten ve Barış’tan..
Özetle, “Demokratik Laik ve Sosyal Hukuk Devleti” olan “Cumhuriyet Rejimi”nden yanadırlar ve onu korurlar!