Etnikçilik, insanların tarih boyunca sahip oldukları Aile, Aşiret, Din, Mezhep, kimlikleri üzerine, Endüstri Devrimi’nin getirdiği “Ulusal” ya da “Milliyetçi” kimliğin, Totaliter bir anlayışla istismar edilmesinden kaynaklanan Faşist bir ideolojidir.
Milliyetçilik ideolojisinin, Eşitlikçi, Özgürlükçü ve Demokratik evrimine karşıt bir biçimde, “Üstün Irk” kuramına dayalı olarak Faşizme evrilmesiyle ortaya çıkar.
Günümüzde Emperyalizm tarafından, özellikle Ortadoğu’da, İsrail’in güvenliğini sağlamak amacıyla, “Ulusal Devlet” yapılarını çökertmek için gerçekleştirilmekte olan siyasal düzenlemelerin ideolojik kaynağı olarak kullanılmaktadır.
***
Etnikçilik demokratik rejimlerin temel düşmanıdır.
Çünkü Demokrasinin ana ilkeleri olan Eşitlik, Özgürlük, Çoğulculuk kavramlarına dayalı olan Temel Hak ve Özgürlüklerin yurttaşlık temelindeki Anayasal güvencesine ve hatta bunların koruyucusu olan Anayasa Mahkemesi’ne karşı çıkar.
Etnikçilik, bir kültürel kimliği, etnik köken, dil, kültür veya soy üzerinden tanımlayarak belirli bir grubu özel ya da üstün kılar, öne çıkarır ve diğerlerini dışlar.
“Biz” ve “onlar” ayrımını derinleştirerek toplumsal çatışmaları körükler.
***
Atatürk Cumhuriyeti’nde Türk kimliği, bir üstünlük olarak değil, dünyanın öteki ulusları (milletleri) ya da ırkları ile eşitlik bağlamında tanımlanmıştır.
Bir soya değil, İstiklal Savaşı’na, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna ve eşit vatandaşlığa dayandırılmıştır.
Atatürk’ün kendisi Türk kavramını “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” diyerek “millet”, “ulus” kavramını soya sopa değil, Cumhuriyetin kuruluşuna bağlamıştır.
1924 Anayasası’nda “Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı gözetilmeksizin vatandaşlık itibarıyla Türk denilir” biçiminde tanımlanır.
Bugünkü Anayasa’da da Türk kavramı, etnik biçimde değil, “vatandaşlık” bağına dayalı olarak siyasal ve hukuksal olarak tanımlanır.
Anayasa’mızın 66’ncı maddesinde Türk tarifi “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” diye yapılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşları, etnik ve kültürel kimliklerinden bağımsız olarak eşittir:
Anayasa’nın 10. Maddesi herhangi bir ırka, bir etnik gruba üstünlük ya da imtiyaz tanımadan, bu eşitliği şöyle tanımlar: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.”
Özetle devlet vatandaşlar arasında hiçbir fark gözetmeden, tam eşitliği sağlamakla yükümlüdür.
Ben buna “Eşit vatandaşlık” veya “vatandaşlıkta eşitlik” diyorum.
***
Etnikçilik, Sovyetler Birliği’nin çökertilmesinden sonra, Mikro Milliyetçilik ve Mikrodincilik akımlarının ittifakı ile Yugoslavya, Irak ve Suriye örneklerinde görüldüğü gibi, Endüstri Devrimi’nin ürünü olan Ulusal Devlet yapılarını böler, parçalar ve Din-Tarım Toplumu dönemindeki aşiretlere, tarikatlara, mezheplere, dinlere, ırklara ve milliyetlere dayalı Feodal İmparatorluk yapılarını geri getirir.
***
Ülkemizde de etnikçilik (örneğin, Kürt-Türk ayrımı) Demokratik Cumhuriyet Rejimi’ni tehdit eden bir terör dalgasının temelini oluşturmuştur.
Bu terör dalgası PKK Terör örgütü yoluyla feodal toprak ağalığını koruyan, tarikatlara dayalı laiklik karşıtı söylemlerle ittifak oluşturarak Cumhuriyet Değerlerini erozyona uğratmıştır.
Özet olarak Demokratik Rejim, kapsayıcı ve bütüncül bir “Yurttaşlıkta Eşitlik” ya da “Eşit Yurttaşlık” anlayışının Devlet tarafından hiçbir kimliğe ayrıcalık tanımadan uygulanmasıyla güçlenir; Etnikçilik ise bölünme ve otoriterlik getirir.
Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde İktidarın ya da muhalefetin “etnikçilik” bağlamında politika izlemesi yanlıştır, Anayasa’ya aykırıdır ve Rejim’i tahrip eder!