Yeni Yıl İçin…

Yeni Yıl İçin…

30.12.2023 11:45
Güncellenme:
Takip Et:

Yaşadığımız sıkıntılı günlerde edebiyat ve sanat bir anlamda oksijen çadırı işlevi görüyor. Bir anlık da olsa yaşamın ve ülkenin yükünden sıyrılıp kendimize geliyoruz. Sonra tekrar aynı toplumsal karmaşanın içine gömülüyoruz. Böylece günler birbirini kovalıyor, Bizler bu tuhaf döngüye mecburen boyun eğiyoruz. Kötülük ve iyilik arasında salındığımız günler bizi büyük bir açmaza sürüklüyor. Ekonomik krizin iyice yayıldığı, yoksulluğun değil açlığın öne geçtiği şu dönemde ise umut sözcüğü boş bir kavram olarak karşımıza çıkıyor.  Gelecek açısından karanlık, mutsuzluk, sefalet ve ölüm sözcükleri ön plana geçiyor. Her yıl, bir sonraki yılı aratacak günlerin kapısını açıyor.

*

Sanatçının ise böylesine büyük bir çalkantıdan üretimi açısından kaçmasına imkân yok. Bu durumda karşısına iki büyük yönelim çıkıyor. İlki geçmişe doğru kaçarak eskiye sığınmak. Gerçekten de, bugünün huzursuzlugˆundan kaçmak için eskiye sığınmak küçük hazlar verir. Gelecekten, hatta s¸imdiden korkmak daha masum dönemlere yönlendirir bizi. Geriye tutunulacak tek dal, “bir zamanlar” deyis¸i kalır. Smokinli, purolu adamların süzdügˆü pırıltılı, görkemli, ince cigaralı kadınlar, imkânsız tesadüfler, güzel müziklerle bezeli danslar, büyük as¸klar, ille de mutlu sonlar iyiles¸tiricidir. Yas¸anmıs¸lık deneyim kazandırır kis¸iye. Üstelik geçmis¸ tekinsiz degˆildir. Tam tersine korunaklıdır. I·yi bildigˆiniz bir yol, her gün uyandıgˆınız oda kadar ferahtır. Anılar size gülümsemek için imkân sunar.

*

Buna karşın yanı başımızda olanlardan söz etmek çoğu zaman sıkıntılı hatta tehlikelidir. O yüzden gelecek tasarımları son derece karanlık atmosferi sunan bir planlama ile yapılır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki büyük yıkımı insan açısından iletişimsizlik, zamansızlık ve mekânsızlık, olanaksızlık, kaotik düzen olarak sunulmuş, toplumların açmazı son derece akılcı bir biçimde masaya yatırılmıştı. Kapitalizmin bu denli hunharca insanı yaralayacağı, neoliberalizmin hemen herkesi diri diri toprağa gömeceği bir hayat tasarımı öngörülmüştü. Ancak bu öngörülere kulaklar tıkandı.

*

İşte sanatçının ikinci yönelimi bizi bu noktada kavrıyor. Çok uzun zamandır distopya algısının tam da ortasında tükeniyor ömrümüz. Çünkü geleceksizlik duygusu daha karanlık günlere zemin hazırlıyor. Son zamanlarda özellikle tiyatro açısından masama gelen her eserde gördüğüm ortak bir yönelim söz konusu. "Otorite" olarak nitelenen bu yapı, insanları kendine hizmet eden bir makineye çevirmiştir. Her birinin geçmişini elinden almıştır. İnsanların artık kendilerine ait yaşamları yoktur. Nefes alan "hiç"lere dönüşmüştür tüm bireyler. Devletin korunaklı alanını yaşatmaya, bunun için de vicdanı öngören manevi değerleri çöpe atmaya, düşünceyi, sanatı kısırlaştırmaya çabalayan yeni bir öngörü projesi karşımıza çıkar. 

*

Böylesine paradoksal bir açmazda bulunan kültür sanat insanlarının da genel olarak işsizlik ve parasızlıkla burun buruna geldiğini söylemek yine acı gerçeğin büyüklüğünü göstermemize yetmiyor. Geçtiğimiz yıl hem üreten hem de alımlayıcı için tiyatroda, sinemada, edebiyatta, müzikte üreten herkesin ekonomi duvarına çarptığını söyleyebiliriz. Tiyatrolar büyük yapımlardan az kişilik dekoru masrafsız işlere yöneldi. Salonsuzluk ya da artan salon kiraları herkesi dümdüz etti. Yayın dünyası artan kâğıt masrafı nedeniyle çaresiz kaldı. Çoğu kitabın çıkışı bir sonraki yıla ertelendi. Okur, artan fiyatlar nedeniyle kitaplara ulaşmada sıkıntı yaşadı. Hatta kitap satışının inanılmaz derecede düştüğü bir dönemden geçiyoruz. Salgın sonrsasında geniş kitlelerle buluşmak isteyen müzisyenler konser yasaklarıyla karşılaştı. Popüler isimler bir anda linç mekanizmasının ne menem bir şey olduğunu tattı. Hepimiz bu açık hava mezarlığında hüzünlü bir yıl geçirdik. Çok ölüm geldi kapımızı çaldı. Aramızdan ayrılanlar listesinin uzunluğu bizi şaşırtmaya devam etti: Rana Cabbar, Mehmet Ulay, Yılmaz Gruda, Olcay Poyraz, Oya Alasya, Claude Leon Günşiray, Haydar Gültepe, Özcan Pala ve Can Gürzap’ı yitirdik. Kazım Akşar’la ölümünden birkaç gün önce, büyük şubat depremi sonrasında canımız Orhan Abimizin (Aydın) kızı Eylem’i toprağa verirken karşılaşmıştık. Ölüm yine alacaklı çıktı. Alparslan Karaduman, iki oyunda çalıştığım ve sevdiğim bir arkadaşımdı. Müzik dünyasından Özkan Uğur, Erkin Koray ve İlham Gencer’i kaybettik. Beklenmedik kayıplardan biri de Metin Uca’ydı. Yirmili yaşların başından beri hep soluğunu arkamda hissettiğimdi. Resim sanatında Orhan Taylan ve Turan Erol gibi iki devi toprağa verdik. Fotoğraf sanatında Tansu Gürpınar da bu dünyayı bırakltı. Sevdiklerimizi çokça yitirdiğimiz bir yıl oldu. En kötüsü depremde yitirdiğimiz onca yurttaşa verdiğimiz sözler unutuldu. Hayalet kentler hayatımıza katıldı. 

*

Her s¸eye ragˆmen yeninin başlangıcına ilgi duyarız. “Yeni” cazip gibi görünse de belirsiz atmosferlerde sıkıntı vericidir de. Hele bizim gibi siyaset mekanizmasının insanı hunharca ezdiği bir iklimde yeni için karamsarlık duymak kolaydır. Önemli olan karamsarlığı bile bir bilinçle yaşamaktır.

*

Akıldan uzaklaşmayacağımız bir yıl olsun. Her şeye rağmen şiire, müziğe, resme, romana, tiyatroya sarılmaya devam edelim. Ve yakamıza en sevdiğimiz dizeleri iliştirelim:

*

Yılın son şiiri Betül Dünder’den gelsin:

“Bu ayrılığın tarihine giriş dersi sevgilim

Az evvel başladı

Daha yerimizden kalkmadan

Almadan ağzımıza küskünlüğün sözcüklerini

Bakınmadan dışımızdaki yeryüzüne

Terk edilmiş bir yerin sıcaklığı henüz geçmiş gibi

Bir avuç kül serpmeliyiz gövdelerimize, - soğusunlar ebedi-

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025