Feridun Andaç

Bir Naomi Klein bakışı: Yeni dünya düzeni ve ikizleşme

11 Şubat 2025 Salı

Kirlenme ve çöküntü çağındayız. Buna duygusal ve zihinsel kamaşma çağı da diyebiliriz. İnsanlığın sürüklendiği yer benliğimizdeki öteki’nin kıyıda bekler hali, adeta birbiriyle çatışarak sürüleşme gerçekliği karşısındaki duruş biçimlerini de ortaya koyuyor.

Dünya altüst olur ve yangınlar, depremler, savaşlar her şeyi yerle bir ederken siyaset arenasında güç odağı yaratan iktidarlar, çığ gibi büyüyen komplo teorileriyle çöküntüyü daha da körükler durumda. Kitleleri adeta ikizleştirerek küresel çarkın çıkmazdaki döngüsünü her gün bir üst seviyeye çıkaran medyanın, özellikle dijitalizmin, Covid19 sonrası inşa edilen yeni dünya düzeninin katalizörlüğünü de üstlendiği yadsınamaz bir gerçek.

Naomi Klein’ın deyimiyle, bu yeni dünya düzeninde bir “şok dalgası” yaşanmaya başladı ve bunun etkileri halen sürmekte. Hatta insanlık bu dalgadan etkilenmenin de ötesinde, her alanda yeni gerçekliklerin uydusu olmaya sürükleniyor, bir nevi mecbur kalıyor gibi.

Klein, işte yeni kitabı Doppelganger: Ayna Dünyaya Yolculuk’ta (*) sesini bir kez daha yükselterek bize şunu söylüyor:

“‘Bir araya gelin, ayaklarınızı yere basın ve hikâyenizi bulun.’ Kolektif travma sırasında şokun dışında nasıl kalınacağına dair bu tavsiyeyi veriyorum yirmi yıldır. Şoku birlikte sindirin diyorum insanlara, birlikte anlam yaratın. Size dünyanın, üstüne şiddet dolu hikâyelerini yazacakları boş bir sayfa olduğunu söyleyen teneke tiranlara direnin.”

Bugün dijitalizmi ve medya araçlarını adeta bir tür “eter” gibi kullanarak uyuşuk, zihni kamaşmış, iki arada bir derede kalan kimliksiz ve aidiyetsiz bir güruh yaratılmakta. Topluma dayatılanlar karşısında birey kendi iç benliğiyle çatışsa da; (bilinçli ya da bilinçsizce) içine sürüklendiği bu düzende, adeta klonlanır gibi çoğalmış modellerden herhangi biri olarak her yeni güne o düzenin bir parçası olarak uyanmaktan kendini alamıyor ve benliğinin dışındaki öteki ile hoşnutsuz yaşamına devam etmek durumunda kalıyor. Geldiğimiz noktada ise toplumdaki “iki(z)leşme” ve içerideki ile dışarıda benliğin uyumsuz hali, hayatın doğal çelişkilerinin bir yansıması gibi görülse de; küreselleşmenin getirdiği her türlü açmazın kaçınılmaz bir sonucu olarak, yarattığı “simüle benlik”lerle kaos gerçeğini var etmeye devam ediyor.

Klein’ın öfkesi biraz da bunlara yöneliktir. Talan edilen doğa, çevre ve yağmalanan insan ruhu.

İşte bunları görüp yaşadıkça; sıkışıp kaldığım yerden çıkmak için yazıyorum ben. Bir gün, elbette çıkacağına inandığım o “toplu feryat”ın zamanını beklemeden yazıyorum. Siyasal çürümenin üst düzeye çıktığı bir ülkede nefessiz kalsanız bile yazmanın, önemli bir yaşama tutunma yolu olduğuna inanıyorum.

Naomi Klein da öyle yapıyordu ve hâlâ yapıyor. Yaratılan ikizinin her türlü dalaverelerine karşın...

DÖNÜŞTÜRÜLEN NE?

AKP’nin, tıpkı DP gibi bir proje olduğunu göz ardı ederek bu dönemi okuyamayız.

“Siyasal İslam” söylemi boyunlarına geçirilmiş bir “yafta” gibi. Zira küresellik, bu soy söylemlerin patentlerini yaratıyor, üstelik kullanma tarihlerini de kendisi belirleyerek bunu yapıyor.

Sovyetler’in Afganistan’a sosyalizmi taşıması da Arap Baharı safsatası da planlanan bu sürecin birer parçasıdır. Hatta İran’a “İslam devrimi”(!) inşası da. Böylesi çelişkili durumlarda BOP’u var etmenin anlamı da; toplumların nasıl manipüle edilebileceğini gösteren yeni bir “sistem” olarak küresel kapitalizmin inşasıdır.

Gelinen yer: Dijitalizm çağının her şeyi kuşatması.

Elon Musk ve Donald Trump kendi bilişim ve siyasi dehalarıyla bu yeni sahnenin aktörleri olarak var olmadılar.

Naomi Klein haklı olarak, o kriz ve kaos zamanlarına dair şu tespiti yapmıştır:

“Ama o zamanlar birçoğumuz hâlâ çöküşün, demokratik bir dirilişin ve yeni bir sol iktidar çağının itici gücü olablieceği umudunu taşıyorduk. Bu sayede şirketlerin gücünü dizginleyip takatsiz demokrasilere iklim değişikliği gibi yükselmekte olan birçok acil sorunumuzu ele alma yetkisi veren bir çağ başlayacaktı.

Buna, o “kötücül geleceği” gör(e)meme de diyebiliriz. Sonraları, kendisi de özeleştirisini yapmıştır.

Türkiye gerçeğine döndüğümüzde ise adeta bir “operasyon”lar, “komplo”lar ülkesi olduğumuzu artık yadsıyamayacağız.

Özellikle “Özalizm çağı” ile başlayan bu süreç, Çiller ve AKP sonrası dönemde tavan yapmıştır.

Klein, “istihbarat servisi operasyonu” tanımını, bir “şüphe” olmaktan çıkarıp gerçekleşen örnekleriyle anlattığı için başı da epeyce derde girmiştir.

Bugün bize, “asılsız haber”in ne olduğunu en iyi anlatan gazetecidir Naomi Klein.

Ve şu sözler de ona aittir: “Gerçek komploların ortaya çıkarılması, araştırmacı gazeteciğin vazgeçilmez bir görevidir.”

Bu vicdan duygusuyla çalışan gazetecilerin başına gelenleri gördükçe Naomi Klein’ın sesine dönmek, hatta onun yazdıklarından dersler çıkarmak kaçınılmazdır.

Böylesi komplolarla ülkelerin başına neler geldiğini görebilmek için Stephen Kinzer’in Şah’ın Bütün Adamları (**) kitabını da okumanın şimdi tam zamanıdır sevgili okurum.

(*) Doppelganger: Ayna Dünyaya Yolculuk, Naomi Klein; Çev.: Ebru Kılıç, 2024, YKY., 413 s.

(**) Şah’ın Bütün Adamları: Bir Amerikan Darbesi ve Ortadoğu’da Terörün Kökenleri, Stephen Kinzer; Çev.: Selim Önal, 2004, İletişim Yay., 295 s.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Görebilseniz eğer...* 25 Şubat 2025

Günün Köşe Yazıları