Bir çıyanı kınayamam. Doğada yeri olduğuna göre değeri de vardır.
Peki, aklı olan bir canlıyı neden kınarız, eleştiririz, örseleriz kimi zaman?
Elbette bizi tepkisiz bırakmayan yaptığı eylemin verdiği zararlar, açtığı yaralar, getirdiği yıkımlardır...
Şu da var ki çağımız soysuzluğun önünü ha bire açıyor. Küresel kapitalizm, hayatı yağmaladığı kadar, insan ruhunun kamaşmasına da yol açıyor. Yıkıcılığın kökenleri burada aranmalı aslında.
Kapitalizm, kendisiyle çok da eskilerde tanışmamış olsak da ülkemizde ne idüğü belirsiz “yeni insan” prototipini yaratmayı başardı ve bu tip, her gün her yerde, her olay ve durumda karşımıza çıkabiliyor.
Bu yeni insan tipinin en sıradan örnekleri, değer yaratmak bir yana, tersine her şeyi değersizleştirerek bir hamamböceği gibi yaşıyor ve yalnızca kendilerinin çıkarına olacak şeylerin peşine düşüyorlar. Sayelerinde “voleyi vurmak” veya “para her kapıyı açar” gibi ifadeler, sıkça karşılaştığımız durumlar karşısında en çok duyduğumuz sözler oluyor.
Oysa çürüme her yanda. Değer yitimi, yozlaşma, ikiyüzlülük, aldatma, yalan, muhteris bir gözün hem canı hem de sancısı.
Emek nedir bilmezler ve üretmenin nasıl bir değer olduğunun çok uzağındalar. Bilgi, beceri ediniminde yoklar, ancak gösteriş budalalığında hemen oradalar.
Ortak yaşama kültürü nedir, insana saygı neden gereklidir, hayatın sürekliliği nerededir bilemezler. Tükettikçe var olduklarına inanırlar. Ve büyük bir hızla yalnızca üretilen ya da popüler olanı değil, etrafındaki insanları da tüketirler.
Oysa farkında olmak da bir erdemdir. Dönüp bakmak “Ne yaptım, ne yapıyorum” demek de.
ÇIKIŞSIZ YOL
Toplumu sinsi sinsi yozlaştıran çürümenin eser sahiplerine sesleniyorum:
Bir korosunuz siz. İki sesli, iki tınılı, iki benli.
Yalansınız siz. Çıkışsız yol işaretleri gibi. Dönülmez, bakılmaz, geçilmez.
Bir zamanlar yol işaretlerinizde, “Her şey mubah” yazıyordu. Her şeye geçit veriyordu ruhunuz, aklınız.
İnsan emeğini hiçe saydığınızın farkında bile değildiniz. Sonradan görmelik bir yakan toptu. Yalansa lavlardan kalan kül. Hepiniz durdunuz burada.
Kimin bu ülke, demediniz hiç!
Kimin bu yer, bakmadınız hiç!
Kimin bu konuştuğumuz dil, bilmediniz hiç!
Kimin bu yalan, görmediniz hiç!
Bir çakaldınız belki, yolsuz, izsiz…
Belki de ifrittiniz eski masallardan çıkıp gelen.
Ama ben, yalanlarınıza bakarak sizi açgözlüler safında görüyorum daha çok.
Sabahımızı çalan, göz nurumuzu tüketen, insan onurunu aşağılayan, ancak tükettikçe var olduğunu sanan bir HİÇ’siniz belki de.
Evet, açın Elias Canetti’nin Körleşme’sini okuyun isterseniz.
Söylediklerim ne bir eksik ne de bir fazla.
İnsan soyu eğer ruh/duygu kamaşması yaşıyorsa çakallaşır; ifrit içindeki zehir, muhterislikse ruhundaki kamaşmanın acısıdır.
YÜZÜNÜZ SİZİN OLSUN!
Aynasız kalmak demeli buna, görmeyen, bakmayan, hissetmeyen…Bakışsız yaşamak diğer adı.
Çünkü her yere kolaylıkla sızıyorsunuz. Gösteriş budalası olduğunuzdan, elinizdeki kandille gezinmeyi hüner sanıyorsunuz.
Bir yanınız tufeyli, öte yanınız çakallar soyundan. Çağımızın yetiştirdiklerinden yani.
Çalmak en büyük hüneriniz:
Rol çalmak, ruh çalmak, hak çalmak, akçe çalmak… Yüzünüz sizin olsun, yüzsüzlüğünüzü anlatın daha çok.
BUDALALIK ÇAĞI
Yakışanı yaptığınızı söylüyorsunuz her yerde. Sizin gibilerin birincil özelliğidir bu. Çünkü bukalemunlukla budalalık aynı yerde nefes alır.
“Akrep gibisin kardeşim,
Korkak bir karanlık içindesin, akrep gibi.”
Kafdağı’nın ardı sandığınız bir ülke yarattınız kendinize. Tepinerek yaşayıp öğürerek soludunuz. Kir ve pas kokan nefesinizle yalanlar bahanesi yarattınız kendinize. Ne emek vardı gözünüzde ne de insan onuru. Vaşak gibi bakıyor, sansar gibi kaçıyordunuz yalanla ördükleriniz duyulunca. Ama daha çok, şairin, “Akrep gibisin kardeşim” şiirini yakıştırıyordum sizlere.
Budalalık çağının cüceleriydiniz, farkında değildiniz.
Bilmiyordunuz doğanın yasalarını.
Yaşamda “temel itici güç” nedir, umurunuzda değildi. Oysa, Marx tanımlamıştı sizin gibileri: Asalak! Oysa çalışmak aynı zamanda kendini üretmektir. Sizse her şeyi tüketmek için vardınız.
Ama artık gelip dayandığınız duvar, hem tükettiklerinizi hem de budalalığınızı yansıtmakta. Ve her şey iyice açığa çıkınca sizin için de yolun sonu olacak. Çünkü bu da kaçınılmaz, tıpkı doğanın sizin hiçe saydığınız diğer yasaları gibi.