Benim İstanbul çağım
Feridun Andaç
Son Köşe Yazıları

Benim İstanbul çağım

09.05.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Nerede nasıl yaşarsanız yaşayın, bir tutkunuz olduğu sürece, varlığınıza bir anlam katabilirsiniz ancak.

Ötesi, bence yavanlık!

Başlayan ve süren hayatınızın içinde tutkuya yer yoksa, yaşadığınız anların değerini anlamanız zordur.

Metrodayım. Tıkış tıkış, akşam kalabalığı. İnsanlar dip dibe. O hengâme içinde deri montlu, kirli sakallı gençten biri, elinde yatay tuttuğu telefonla, sanki evindeymişçesine, bangır bangır dizi izliyor. Rahat, pervasız! Biz orada hiç yokmuşuz gibi... İtiş kakışa omuz atıyor ama film izlemesinden de geri kalmıyor. Elindeki aygıttan yayılan ses de dayanılır gibi değil.

Sabrımın sınırına geldiğimin farkındayım ve nihayet o da tükendi ve adama izlediği dizinin sesini kısmasını, bunu burada insanlara dinletmemesi gerektiğini söyledim. Elbette öfkeliydi sesim ama o yine de itiraz etti ve ben de bunun üzerine:

“Geldiniz, her şeyi bozdunuz” dedim.

O da yaban bir dille:

“Amerika’dan gelmedik ya” diyerek kendine yer açma hamlelerine devam etti.

Didişmedim, onun yerine, ilk durakta inmeyi tercih ettim.

Sonra da kendime; “İstanbul işte bu hale geldi” derken Sait Faik’in “Söylendim Durdum” öyküsünü hatırladım. O da 1940’ların İstanbul’unu anlatırken şöyle yakınıyordu:

“Bu şehir laubaliliğin, kötülüğün, ikiyüzlülüğün kaynaştığı bir şehir. İyi insanlar yok mu? Dolu. Ama nasıl çekilmişler, nasıl ürkmüşler, nasıl kapanmışlar bir yere? Neredeler?”

Onun soruları bir anda benim de sorum olmuştu.

Her şeye rağmen, bu kentin enerjisini seviyordum elbette. Ne de olsa o açıdan bakınca karşımıza katmanlı bir İstanbul manzarası çıkıyor...

Hâlâ adımınızı attığınız Kadıköy başka, Üsküdar bambaşkadır... Kuzguncuk’a varınca çok kültürlü bir İstanbul çıkar karşınıza, Ümraniye’de bir göç hengâmesi yaşarsınız, Ortaköy kadim dokusunu bozan rantla yüzleştirir sizi, Emirgan zamana direnmekte ve Beşiktaş yine o eski havasındadır ama Fatih’te uhrevi yalnızlığın izlerini aramanız artık boşunadır. Teşvikiye ve Nişantaşı sanki alafrangalığını yitirmiş, tuhaf semtlere dönüşmüştür. Şişli iyice kimliksizleşmiştir artık, ötede Kurtuluş (Tatavla) ise derin bir yalnızlığın içine gömülmüştür.

Beyoğlu’nda kentin kimliğinin nasıl bozulduğunu görürsünüz adım adım. Markiz’in kapısı kilitlidir artık. Lebon zamana yenilmiş, 1888’lerden gelen Hacı Abdullah bir simge olsa da 1960’ların esnaf lokantası Şahin, gel geç müşteriler için hizmet veren bir restorana dönüşmüştür... İnci Pastanesi ötelere itilmiştir. Haşet yoktur, Sander Kitabevi’nin izi tozu kalmamış, Pandora’nın varlığıysa çoktan unutulmuştur...

Kısacası, duvarların ardında yaşanan İstanbul, İstanbul değildir artık.

“En değerli mirasımız” deyip yollara düşen kentin yerel yöneticilerinin neyin ardında olduklarını bilmek çok güç doğrusu!

Bir kentin kimliğini, aidiyetini simgeleyen mekânlara el uzatmak başka, bunları insanlarla yaşanır hale getirmek bambaşkadır. Hafıza mekânları, kentin her türlü rengiyle bir arada olmalıdır. Okuma, yeme içme, yaşama kültürüyle...

Bir kentin dokusunu var eden o mekânlar, asla vitrin süsü değildir.

Tüm bunları mimar dostum Emre Arolat ile konuşuyorum. Onun bir kente dair düşüncelerine, yapılar üzerine söylediklerine katılırım çoğunlukla. Arolat o konuşmamızda kentlerin her türlü dokusunun bu denli bozulmasının sorumlusunu aramak yerine, bunun neden niçinlerine bakmak gerektiğini dile getirirken şunun da altını çiziyordu:

“Değişim, dönüşüm tek boyutlu olmuyor, hele kırılmalar... Yaşanan her dönemin kendi kırılmaları vardır, kentler de bundan payını alır her zaman.”

Tabii ki ona, “Bunda mimarların hiç mi suçu yok!” demedim. Bu abukça bir bakış olurdu. Hele “iyi mimar” ve “kötü mimar” düşüncesini benimsemiş biriyseniz...

Onun, bir konuşmasında da şunu söylediğini hatırlıyorum şimdi ister istemez:

“...Mimar yapacağı proje ile ilgili durumu inceler, sitüasyonu inceltir ve sonunda kavramaya çalışır. Coğrafya, topografya, rüzgâr, güneş, insanların beklentileri, genel alışkanlıklar, hayat tarzları, ekonomik ya da ekolojik sürdürülebilirlik gibi onlarca, yüzlerce konu devreye girer bağlamsal düşüncede. Mimar tüm verileri alır, özümser, ayrıştırır, ayıklar, yeri geldiğinde bir katalizöre dönüşür ve neticede bir sentez ortaya koyar.” (*)

İşte böyle sevgili okurum, benim görüp yaşadığım, tanıklık ettiğim şimdiki İstanbul’u düşünürken bu sözleri eden Emre Arolat’ın bana eşlik etmesi de sizi şaşırtmamalı diye düşünüyorum...

Hem ne demişti Arolat:

“İyi bir mimar bence elindeki malzemeyi ve imkânları en doğru şekilde kullanır.”

Biz de yaşadığı kenti “en iyi, en bilinçli ve en medeni biçimde kullanabilen” insanı yetiştiremediğimiz sürece bu yozlaşmanın, çürümenin ve vurdumduymazlığın içinde daha çok yaşayacağa benziyoruz...

---

(*) Gözden Kaçan Pozisyonlar, Hazırlayan: Cem Zamur, 2015, İletişim Yay., 319 s.

Yazarın Son Yazıları

Türkiye’nin Doğu sorunu: Bu bir ‘Kürt reformu’ mu?

Yıllardır “sorun” olarak, temcit pilavı gibi ısıtılıp duran Kürt realitesi palyatif öneriler, siyasi manevralarla bugüne kadar taşındı.

Devamını Oku
05.12.2025
Kendi sesini bulmak

- Bu yazıyı bekleyen okuryazara

Devamını Oku
21.11.2025
Farkında olmak da erdemdir!

Bir çıyanı kınayamam.

Devamını Oku
07.11.2025
‘Labirent’ neyi anlatır?

Amin Maalouf, bir dünya romancısı.

Devamını Oku
24.10.2025
Suçlar, suçlular, müritler

Baştan başlayalım dilerseniz.

Devamını Oku
10.10.2025
Yazı yordamı

Her şey bir şeydir, belki de!

Devamını Oku
26.09.2025
Karanlığınız kadarsınız!

Borges, kendi körlüğünden söz ederken şunu diyordu...

Devamını Oku
12.09.2025
‘Ah, bu sessizliği anlat!’

'Nefes almak isteyen okur için...'

Devamını Oku
29.08.2025
Çürümenin göstergeleri

Türkiye’nin bugünkü gerçeği birçok açıdan irdelenmeye değer.

Devamını Oku
15.08.2025
Türkiye’den çürüme manzaraları: (1) Sayın dolandırıcı!

Size hanımefendi ya da beyefendi demeyeceğim çünkü siz bir hırsız, bir dolandırıcısınız!

Devamını Oku
01.08.2025
İroni değil, gerçek!

Bugün size, Anadoluhisarı’ndaki Şeyhülislam Yasincizâde Abdülvehhap Bey Yalısı’nda bir sabah kahvaltısında buluştuğum Ali Rıza Bozkurt ile yaptığımız uzun sohbetten söz etmek istiyorum.

Devamını Oku
18.07.2025
Cicero’nun cesareti var mı?

Lucius Cornelius Sulla dönemi; Roma’nın yozlaşmaya, siyasal erkin de çürümeye başladığı bir dönemdir.

Devamını Oku
04.07.2025
Geleceği kurmak için: Kütüphane

Şunu hemen söyleyeyim ki kütüphanem ile oldukça özel belgeler barındıran arşivimin bazı “açgözlü sahaflar”ın eline düşebileceği düşüncesinden dolayı endişeliyim!

Devamını Oku
20.06.2025
Aydınlanma nerede başladı, değişim nereye kadar?

Köy Enstitüleri bir uyanış hareketiydi. Tarım toplumu olan Türkiye’nin kırsal kalkınmasıyla değişim dönüşüme uğrayabileceğinin ilk hamlelerindendi.

Devamını Oku
06.06.2025
Kendimizi unutmamak için

Annem öldü.

Devamını Oku
23.05.2025
Benim İstanbul çağım

Benim İstanbul çağım

Devamını Oku
09.05.2025
‘Çıkar oyunu’ mu, ‘uzlaşma’ mı?

‘Çıkar oyunu’ mu, ‘uzlaşma’ mı?

Devamını Oku
25.04.2025
Hayal değil, gerçek!

Hayal değil, gerçek!

Devamını Oku
11.04.2025
Sen beni dönüştür

Sen beni dönüştür

Devamını Oku
28.03.2025
‘Milliyetçi Türkiye mi?’ MHP nerede duruyor?

‘Milliyetçi Türkiye mi?’ MHP nerede duruyor?

Devamını Oku
14.03.2025
Görebilseniz eğer...*

Görebilseniz eğer...*

Devamını Oku
25.02.2025
Bir Naomi Klein bakışı: Yeni dünya düzeni ve ikizleşme

Bir Naomi Klein bakışı: Yeni dünya düzeni ve ikizleşme

Devamını Oku
11.02.2025
Çaltıözü’de sabah

Çaltıözü’de sabah

Devamını Oku
28.01.2025
Kendi ‘kör kuyu’larımız

Kendi ‘kör kuyu’larımız

Devamını Oku
14.01.2025
Uğultulu zamanlar

Uğultulu zamanlar

Devamını Oku
31.12.2024
‘İlgilen ve ilişkilen’dir

‘İlgilen ve ilişkilen’dir

Devamını Oku
17.12.2024
‘Sen bana neler öğrettin?’

‘Sen bana neler öğrettin?’

Devamını Oku
03.12.2024
Anlatısız toplum

Anlatısız toplum

Devamını Oku
19.11.2024
‘Karanlık zamanlar’dan geçerken

‘Karanlık zamanlar’dan geçerken

Devamını Oku
05.11.2024
Bahçe, portakal çiçekleri yaseminler

Bahçe, portakal çiçekleri yaseminler

Devamını Oku
22.10.2024
Edebi buluşmaların anlamı

Edebi buluşmaların anlamı

Devamını Oku
08.10.2024
Kötülüğü nerede aramalı?

Kötülüğü nerede aramalı?

Devamını Oku
24.09.2024
Kapitalizmin çirkin yüzü

Kapitalizmin çirkin yüzü

Devamını Oku
10.09.2024
Oliver Sacks’tan yolu geçmek...

Oliver Sacks’tan yolu geçmek...

Devamını Oku
27.08.2024
Belleğin çağrısı

Belleğin çağrısı

Devamını Oku
13.08.2024
Üsküdar mı, Kadıköy mü?

Üsküdar mı, Kadıköy mü?

Devamını Oku
30.07.2024
Eski sözlerde, yeni bakışlar

Eski sözlerde, yeni bakışlar

Devamını Oku
16.07.2024
CHP'nin kültürle 'imtihan'ı!

CHP'nin kültürle 'imtihan'ı!

Devamını Oku
02.07.2024
Bir bahçe kurmak

Bir bahçe kurmak

Devamını Oku
18.06.2024
Bize dokunan hikâyeler...

Bize dokunan hikâyeler...

Devamını Oku
04.06.2024